kapat
25.03.2001
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor

Limasollu

Magazin
Astroloji

Para Durumu
Hava Durumu

Bizim City
Sizinkiler

Sarı Sayfalar
İstanbul

Cumartesi Eki
Pazar Eki

Künye
E-Posta
Reklam
Arşiv

A T V

Win-Türkçe
ASCII

 

Kurtuluş Savaşı değil, 13. Gün!


Arzu Çağlan ortada savaş filan olmadığını, olsa olsa 13. Gün gibi bir korku filmi seyrettiğimizi; Tuncay Akgün de Derviş'in Pokemon'a benzediğini söylüyor

BEZGİN BEKİR'İN ÇEKYAT 'KRİZİ'
MGK toplantısındaki kavgadan sonra patlayan 19 Şubat krizi sonrasındaki gelişmelere ilişkin işadamları, hükümet ve basın Kurtuluş Savaşı benzetmeleri yapıyor. Başbakan Ecevit, 'Ulusal program' için 'Bu bir Kurtuluş Savaşıdır' dedi. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB), Atatürk ve arkadaşlarının dua ettiği fotoğraf ile ilanlar yayımladı. Kemal Derviş için bir gazete 'Jön Türk' manşeti attı. Peki, yaşadığımız günler hakikaten Kurtuluş Savaşını mı andırıyor? Konuyu uzmanlar, sosyologlar, siyaset bilimciler yerine genç kalemlerle konuşalım dedik. Malum, bu ülke gençlere emanet edilmişti... Leman dergisi Yayın Yönetmeni Tuncay Akgün, kahramanı Bezgin Bekir'in de krizden etkilendiğini, çekyata geçtiğini anlattı. Best FM programcılarından, Radikal yazarı Arzu Çağlan ise geceleri korkudan uyuyamadığını!..

Kurtuluş Savaşı, işgal kuvvetlerine karşı verilen vatan savunmasıydı. Atatürk "Geldikleri gibi giderler" demişti. Bugün esen Kurtuluş Savaşı rüzgarları ile kimi göndermek istiyoruz?

Arzu Çağlan: Bir savaşın tarafları, amacı ve kuralları bellidir. Kimi zaman toprak, kimi zaman da ideoloji için yapılır. Erkekler asker olur, cepheye gider, kadınlar-çocuklar da evde kalır, cepheye yardım gönderir. Şu anda böyle bir şey yok. Ayrıca düşman kim? Gülay Aslıtürk mü, Bezmen'ler mi? Hayır. O zaman hiç inandırıcı değil.

Tuncay Akgün: Burada çok talihsiz bir benzetmenin yapıldığı kanısındayım. Kurtuluş Savaşı vatan toprağı savunmasıydı. Bir halkın ayaklanmasıydı, özgürlük için yapılıyordu. Ben alınan kararlarla Türkiye'nin özgürleşeceği kanısında değilim. Dolara endeksli bir özgürleşme olabilir mi? Ama benzerlik şu: Atatürk, Kurtuluş Savaşı'nda "Ben size savaşmayı değil, ölmeyi emrediyorum" der. Burada da bize ölün deniyor ama, hortumcular, vergi kaçakçıları, rantçılar için. Bu yüzden Kurtuluş Savaşı benzetmesini çok absürd buluyorum.

Şu anki koşullar, 'milli mücadele devri'ne değil de başka bir şeye benzetilemez miydi?

AÇ: Hayır, çünkü bizim için en büyük duygusal bu. TOBB'un verdiği ilana baktığımda içim bir anda cız etti. Atatürk ve arkadaşlarının müftünün yanında dua ettikleri bir fotoğraftı bu. Cepheden çekilmiş bile değil. Böylece "Yıkık dökük bir Meclis, küçük Bandırma vapuru" hikayesi bir Türk filmi tadıyla verilmiş ve hepimizi etkilemiş olacaklardı. Ama neden ben? Hayatım boyunca bordrolu çalıştım, hiçbir teşvik almadım, ihaleye girmedim. Bir işgal varsa, burada harcanacak olan ben olmamalıyım. Düşman ben değilim. Bu benzetmeyle bizden bu filme katılmamız ve gözyaşı dökmemiz isteniyor ama hiç inandırıcı değiller.

TA: Bu benzetmede şöyle bir paradoks da var; bu haftaki Leman'ın kapağında da onu anlatmaya çalıştık: Ecevit ve hükümet üyeleri tüm Türk bayraklarını toplayıp yerine Amerikan bayrakları asmıştı. Derviş'in gelmesi ile Türkiye'ye asıl sahibi el koymuş oldu. Amerika'nın müdahalesinin olduğu bir durumda nasıl Kurtuluş Savaşı benzetmesi yapılıyor, anlamıyoruz! Evet, Kemal Derviş kalitesi yüksek biri ama...

Haliç için de "Japonlar temizlemek istiyor ama içindeki altınlarla birlikte!" denmişti mesela... Bu bakış açısı biraz da bu değil mi; hem temizlemiyoruz, hem temizletmiyoruz? Zaten altın da var mı?..

TA: Türkiye'de altın olduğu kanısındayım. Ama Amerika'nın bunu bizim için çıkaracağını sanmıyorum. Birer Derviş gönderdikleri ülkelerin durumu belli: Brezilya, Meksika krizleri bir türlü aşamıyor. Üstelik onlar bu altını iyi koşullarda değil, siyanürle çıkartıyorlar. Estirilen rüzgarla bize söylenen şu: "Çok kayıp vereceğiz ama direnmeyin."

AÇ: Kısaca işsiz kalarak savaşın deniyor. Tıpkı Coca Cola reklamları gibi: "Buz gibi, iç rahatla" ama para yok. Ben içemiyorum ki. Dolar gibi biz de önümüzü göremiyoruz. Tüm bunlar insanı umutsuzluğa sürüklüyor. Geceleri uyuyamaz hale geldik.

TA: Bu kriz için sokaklarda dört yaşında mendil satan çocukların ahı tuttu diyebilirim. Biz gençler zaten hiç gün yüzü görmedik. Ama bizden 'bir şey' olmayacak da. İşte en korkunç olan bu.

19 Şubat krizini de öncekileri de yaratan Türkiye'nin kendi bozuk sistemi değil mi? Bir 'işgal' havası yaratarak 'Bizi uzaylılar bu hale getirdi aslında' mı deniyor?

AÇ: Bu tam da çocuk psikolojisi... 'Ben yapmadım, o yaptı' gibi. Ya da elektrik, su kesildi ödevimi yapamadım gibi.

TA: Tüm tepkisizliğimize rağmen bu kez bir korku var. Bence Kurtuluş Savaşı lafı da bu yüzden ortaya atıldı. Yıllardır, tüm fizik kanunlarına rağmen Türkiye'deki basınç patlamıyordu. Ama bu kez durum farklı, bence bu ülkeyi bu hale getirenler bu kez korkuyor. Çünkü Kurtuluş Savaşı gibi büyük bir yalanı ancak çok büyük bir korku besleyebilir. Bu benzetmeyle toplumsal bilinçaltımıza müthiş bir gönderme yapılıyor. Kurtuluş Savaşı bir isyandı ama bize şimdi sakın yürümeyin deniyor.

AÇ: Savaşlarda liderler, devletler afişlerle, marşlarla propagandalar yapar. Bu da öyle. Neden öleceğimizi ya da işsiz kalacağımızı sorgulamamız istenmiyor. Ama bu sefer olmaz! Hadi bu savaşa destek vereyim, ama nasıl? İşsiz kalarak, üretmeyerek mi? Böyle bir mücadele şekli olur mu? Yılbaşında insanlar The Marmara'yı taşlamıştı. Oradaki hareket çok kendiliğindendi. İnsanlar artık zokayı yutmuyor.

Parlamentoya, hükümetlere güven yok. Peki ya Kemal Derviş'e? 'Jön Türk' benzetmesine ne diyorsunuz?

AÇ: Her şeye fiyakalı bir isim taktığımız gibi ona da taktık. Jön Türk olmasaydı Cici Türk, Finans Türk, Dolar Türk de diyebilirdik. Ya da Post Türk de olabilirdi. Benim anlamadığım, Derviş tek bir adam ve koca bir ülkeyi tek başına nasıl kurtaracak? Onu bir bakandan çok bir şirket yöneticisi gibi görüyoruz. Her şeyini kurcalıyoruz. Gazetelerden biri el fotoğrafını büyütüp astrolog Rezzan Kiraz'dan el falına bakmasını bile istemiş. Banu Alkan'ın hayatını kurcalar gibi onu da kurcalıyoruz. Ama ortada doğru dürüst bir analiz yok. Her yerde onun fotoğrafları var. Tarkan'ın bir fotoğrafı varsa onun 10 tane var. Yine de ben hâlâ ekonomi için ne yapılacağını anlamadım. Faiz deniyor, bono deniyor ama somut ne var? Derviş olayı da tıpkı Ecevit, Demirel, Özal gibi. Tek adam arayışımızdan başka bir şey değil.

TA: Derviş Tarkan'dan, Banu Alkan'dan daha da soyut. O, Pokemon gibi bir şey. Ona bir sürü güç atfediyoruz. Uçabilen, bir şeyler fırlatabilen biri... Oysa onun diğer tek adamlar gibi siyasi gücü de yok. Bu güç ona atfedilmeye çalışılıyor. Her şey gerçekten o kadar uzak ki...

Yaşadıklarımız bir roman ya da film konusu olsaydı, ne tür bir roman ya da film olurdu bu?

TA: Çok kötü yazılmış bir korku romanı ya da filmi olurdu. Teknik, ışık berbat, fakat bol miktarda kan, barbarlık ve vahşet barındıran bir film. Tahammül edilmez türden.

AÇ: "13. Gün" gibi. Ama orada dünyayı kurtaran bir bakire vardır. Bu filmde bakire kız da yok!

Buket Aşçı

buket_asci@hotmail.com

 
Sabahonline'nın değişen tasarımını nasıl buldunuz?

Eskisine göre çok beğendim
Eskisi daha iyiydi
Farketmez

 

Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır