kapat
27.03.2001
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor

Limasollu

Magazin
Astroloji

Para Durumu
Hava Durumu

Bizim City
Sizinkiler

Sarı Sayfalar
İstanbul

Cumartesi Eki
Pazar Eki

Künye
E-Posta
Reklam
Arşiv

A T V

Win-Türkçe
ASCII

Finansinvest
 
METİN MÜNİR(mmunir@sabah.com.tr )

Açık pozisyon mühendisliği

Üzgünüm ama sadede gelmeden önce uzunca bir giriş yapmak zorundayım. Size son günlerde bankacılık çevrelerinde konuşulan bir "açık pozisyon mühendisliği" olayı anlatmak istiyorum.

Ama konu biraz teknik olduğu için biraz açıklama gerek.

Yurt dışında geçerli faizlerle Türkiye'de geçerli faizler arasında muazzam farklar vardır. Faiz dışarıda düşük, Türkiye'defastronomiktir. Dolayısıyla dışarıdan kredi bulup Hazine bonosuna yatırabilen bankalar büyük paralar kazanabilirler.

Diyelim ki bir banka dışarıdan bir yıllığına 100 milyon dolar kredi alıyor. Bunun faizi % civarındadır. Banka bu parayı Türk lirasına çevirip Hazine bonosu alırsa, dolar bazında ortalama %0 faiz kazanacaktır. Yıl sonunda banka Hazine'den 130 milyon dolar geri alacak, bunun 108 milyon dolarını yabancı bankaya ödeyecek, geriye kalan 22 milyonu kâr hanesine geçirecektir. Eğer banka dışarıdan 1 milyar dolar borçlanabilirse kârı 220 milyon dolar olacaktır.

Bunlar çok büyük kâr oranlarıdır. Sadece bizim gibi kalkınmakta olan ülkelerde bulunur. Hazine'ye borç vermenin Türkiye'de bankacılığın ana işi haline gelmesinin nedeni budur. Hazine'nin iç borç stokunun % 5-90'ının Türk bankalarının elinde olduğu tahmin ediliyor.

"Açık pozisyon" denen bir olgu yaratarak meydana getirilen ve çok tatlı gibi görünen bu işin iki tane büyük riski vardır:f Hazine'nin borcunu geri ödeyememesi ve devalüasyon.

Devalüasyondan önce, yabancı bankadan borç alınırken, dolar (rakamları yuvarlıyorum) 650,000 lira idi. Şimdi, dış borcun vadesi geldiğinde, dolar 1,000,000 liraya fırlamış vaziyette. Banka borç aldığı her dolarda 350 bin zarar etti.

Merkez Bankası bu operasyonun risklerini çok iyi bildiği için bankaların açık pozisyon yaratmalarını kısıtladı. Diğer bir anlatımla bankalar bütün dolarlarını Türk Lirasına çeviremezler. Bir miktarını dolar olarak muhafaza etmek zorundadırlar.

Ama dünya financial engineering yani finans mühendisliği yapan yaratıcı bankacılarla doludur. Bunlardan birisi Türkiye için şöyle bir yöntem geliştirdi:

"500 milyon dolarımızı Londra'daki A Bankası'na yatıralım. A Bankası'na talimat verip bu paraları Türk lirasına çevirmesini ve Hazine bonusu almasını söyleyelim. Bu şekilde para dolarda imiş gibi görünür ama Hazine bonosundaymış gibi gelir getirir. Bundan biz memnunuz çünkü dolarımız %2 daha çok faiz getirecek. Hazine memnun çünkü daha fazla bono satmış olacak. A bankası da memnun çünkü bizden şişman bir komisyon alacak. Bankacılık denetleme kurulu BDDK'da memnun çünkü açık posisyon limitine uyduğumuzu sanıyor."

Ancak, herkes için kârlı gibi görünen bu muamele yasalara aykırı. Ama Para A bankasına yollanıyor. Şubatta devalüasyon oluyor. Londra'ya giden 500 milyon dolar 325 milyon dolara iniyor. Çünkü satın alınan tahviller Türk Lirası karşılığı olduğu için devalüasyon oranında değer kaybettiler.

Şimdi iki sorun var: (1) Bu zarar nasıl muhasebeleştirilecek? Londra'ya 500 milyon dolar olarak giden paranın geriye 325 milyon dolar olarak dönüşü defterlere nasıl kaydedilecek? (2) Bu BDDK murakıplarına nasıl izah edilecek?

Geçtiğimiz ay yaşanan devalüasyonun Türk bankalarında 3 milyar dolarlık bir zarara yol açtığı hesaplandı. Ama gerçekte zarar çok daha büyüktür. Çünkü A bankalarına yollanan dolarlardan doğan yüz milyonlarca dolarlık zararlar daha defterlere kaydedilmedi.

 
Sabahonline'nın değişen tasarımını nasıl buldunuz?

Eskisine göre çok beğendim
Eskisi daha iyiydi
Farketmez

 


Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır