  
Arafat'ta soyulmuş hacıya döndük..
ÖZET: Yazar, Alibeyköy eyaletine bağlı Yeşilpınar sancağına (mahallesine) dadanan dört hırsızın cüretini hayranlıkla izlemektedir.. Mahallede oturan polisler dahil, herkesi sırayla soyan bu çetenin hallerini anlatmaktadır..
Blok apartmanlarla dolu Yeşilpınar mahallesini "çekirge istilasına uğramış tarlaya" döndüren hırsızlara methiye düzmek niyetinde değilim.. Adalet Bakanımız Hikmet Sami Türk'ün elinin altındaki kara kaplı ceza kitabına göre bu bir suç..
Daha doğrusu suç olan bir fiili övmek, o suçu işlemekten beter bir suç.. Benim "hayranlık" sözcüğü ile ifade ettiğim durum ise farklı.. Ben, ekonomik istikrardan etkilenmeyen dört gözükara hırsızımızın yaratıcılığından etkilendim..
Kaldığım yerden devam ediyorum..
Bu dörtlü çete "kuru paracı" diye tabir edilen yanlamacı esnafından.. Kuru paracılar girdikleri evlerde paradan başka hiçbir şeye el sürmezler.. Dünyanın en nadide eşyası olsa dönüp bakmazlar..
Bilirler ki bir eşyayı çalmak kadar satmak da aynı riski taşır.. O yüzden para bulurlarsa alıp çıkarlar, gidip repo yaparlar..
Bunlar da şakacı..
Girdikleri evlere "Komşularınız boşuna direnmesin, onlara da sıra gelecek.." şeklinde not bırakan bu hırsızların mizahtan anladığı, en azından dokuzuncu cumhurbaşkanımız Süleyman Bey'den daha iyi anladıkları açık..
Baba da mizahı sever ama dünyanın en kötü fıkra anlatıcısıdır.. Ver eline en güzel fıkrayı ağıt yakar gibi anlatsın.. Oysa bu hırsızlar dramdan mizah çıkarıyorlar..
Bizim köyün eski hırsızı Pire Nuri gibi..
Köyümüz Sındıran'ın gururu Pire Nuri mala tamah edip hırsızlığa çıkmazdı, bu işi hobi olarak yapardı.. "Hobi" lafının manasını bilmediğinden, yaptığı işin hobisi olduğunu da bilmezdi.. O sadece çalardı..
Birgün üç arkadaşını kendine uydurup, köyün muhacirlerinden birinin ineğini çalmış.. Hayvanı götürüp kesmişler, etinin iyi yerleri ile mangal yapıp rakılarını içmişler..
Gerisini de aralarında paylaşmışlar.. Sonra yüzdükleri deriyi hayvanı çaldıkları yere bırakmışlar.. İneğini arayan mal sahibi hayvanın yüzülmüş derisini bulmuş.. Okuması yazması olmadığından derinin iç tarafına yazılan yazıyı söktürememiş..
Şikayet için gittiği jandarma karakolunun komutanı gedikli İhsan efendi sökmüş yazıyı.. Şöyle yazıyormuş:
Dağdan indirdik düze
Çok zahmet verdi bize
Darılmayın komşular
Eti bize, göğnü size..
Pire Nuri'nin şiirsel bir tarifle anlattığı bu icraatta geçen "göğnü" sözcüğü, kesilen hayvanın derisinin karşılığı oluyor..
Benim okurum hem zeyrek hem dikkatli olduğundan, yukarıdaki ifadeye bakıp "Yeşilpınar'a dadanan çetenin dört kişi olduğu nereden belli?" diye sorabilir..
Bunların muhasebesine baktığımdan dört kişi olduklarını bilmiyorum.. Görgü tanıklarının tespitinden öğrendim..
Mahalleli soyulma korkusuyla nöbete durdu ya! Nöbete dikilenlerden biri de bizim eski çaycı, gazetenin şimdiki yeni nakliyecisi Mustafa.. Bi hikmet-i müteal hırsızlar onun dairesini atlamışlar..
Üstü, altı, sağı solu hep soyulmuş.. Mustafa'nın dairesi ihmal edilmiş.. O sebepten sıranın kendisinde olduğunu adı gibi biliyor..
- "Sıra bende abi.. Bu Allah'ın emri.." diye halini anlatırken "Ben de evi soydurmayacağım diye inat ettim.." diye konuştu..
Ne mi yapmış? Her gece nöbete dikilmiş.. Evde silah neyim de yok.. Elinde bir nacağı var.. Hanımı, çocukları yatırdıktan sonra ışıkları yakıyor.. Beş altı dakika ön pencereye dikildikten sonra arkaya bakan pencerelere koşup beş altı dakika da orada dikiliyorumuş..
Şakşak bülbülüme..
Sonunda görmüş hırsızları.. Apartmanın bulunduğu sokağa önce yirmi yedi, yirmi sekiz yaşlarında; uzun boylu, babayiğit yapılı bir adam girmiş.. Altı yedi metre yürüyor, sonra ellerini "Şak şak!" diye birbirine vuruyormuş..
Gözleri ise apartman dairelerinin pencerelerini tarassut etmekte.. Kim uyuyor, kimin ışığı yanıyor bakmakta..
Adamın hırsızlığa çıktığı bilinmese, evden kaçan karısını arıyor sanacaklar.. Ellerini şak şak diye vurmasını da bundan bilecekler.. Eyleminden, evden kaçan karısına yönelik;
- "Şakşak bülbülüm şakşak, küstüysen gel barışak.." mesajı çıkaracaklar.. Tabii işin aslı böyle değil..
Elini şaklata şaklata yürüyen adamı elli metre geriden başka biri takip ediyormuş.. Birincisi elini şak şak yaptığında, arkadan gelen de şak şak yapıyormuş..
Derken onun da elli metre gerisinden biri peydahlanmış.. Bu da çetenin üçüncü elemanı.. O da şak şak yaparak yürüdüğünden, geride bir kişi daha olduğu anlaşılmış.. Lakin o şak şak yapmıyormuş..
Perdenin arkasında sotaya yatan Mustafa'nın gözü önünden böylece yürüyüp geçmişler.. Geceyi şaklata şaklata, karanlığa karışmışlar..
Adamların aralarında telsiz hattı gibi şifreli haberleşme kullandıkları kesin.. Artık o şakşaklar, uyuyanı uyumayanı tesbit işine de yarıyor mu bilemem..
Ancak bugüne kadar yakalanmadıklarına, girdikleri evden boş çıkmadıklarına bakılırsa başarılı oldukları kesin..
İhmale de gelmiyorlar.. Temsil yakın bloklardan birinde o gece nöbete kalan daire sahibi bir polis memuru, saat sabahın 05.00'i olunca "Artık bu saatten sonra gelen olmaz.." deyip yatağa girmiş..
Uyandığında kapı komşusu olan karşı dairenin soyulduğunu öğrenmiş..
Zaten dün de yazdım.. Uyumamanın faydası da pek yok.. Adamlar modern tıbbın bütün imkanlarından yararlandıkları için yanlarında bayıltıcı sprey taşıyorlar.. Hani işi inada bindirseler sonuç başka türlü olacak.. Bayılttıkları hane sahibinin apandisitini de alıp gidecekler..
Üstelik korku neyim bilmiyorlar.. "Modern tıp" emirlerinde demiştim hani.. Bunun icabı olarak işe çıkarken haplandıkları besbelli..
Papiklenmişler yani.. Papiklenen adama öyle bir Hazreti Hamza cesareti gelir ki yollarını orduyla kesseniz, kaçıramazsınız..
Şimdi merakla bekliyorum.. Genel affın topluma kazandırdığı bu dört yiğidin Yeşilpınar'daki işleri ne zaman bitecek? Ve bundan sonra hangi semti seçecekler?
Ben şahsen Etiler'i tavsiye ederim..
|