Kemal Derviş'e destek
Baştan söyleyeyim: Bu yazı Kemal Derviş üzerine veya onun ekonomi politikası üzerine bir yazı olmayacak... Başlığa bakıp aldanmayın.
Kemal Derviş'in enerjik "aura"sı ve herkesin gözünden kaçmış gibi görünen "erken yorgunluğu" üzerine bir yazı da değil...
Bir kamuoyu araştırmasına göre halkın yüzde 62'sinin Derviş'i desteklediğinin ortaya çıkması ve bu sonucun medyada yorumlanışı üzerine bir yazı bu...
Fırsat bu fırsat, bari biraz da "kamuoyu nedir" onu düşünelim, yazısı bu...
Bir başlangıç olsun diye...
***
Sakın, bu tür araştırmaların örnekleme ve soru sorma yöntemlerine yapılan itirazları gündeme getireceğimi sanmayın.
Bugün araştırma şirketlerinde konusunu gerçekten bilen ve hem anket hem de yorumlama hatalarını en aza indirgeyecek teknikler kullanan uzmanlar çalışıyor.
Asıl sorun orada değil!
Sorun halka kanaatlerinin sorulmasında...
Herkesin her zaman sosyal-siyasal-ekonomik konularda belirgin, güçlü kanaatleri olduğu varsayılır bu araştırmalarda. Çok demokratik ve biraz safça ama hoş bir yanılsamadır bu...
Bir yoklayın kendinizi ve çevrenizi...
Göreceksiniz ki, "yumurta kapıya geldiğinde" insanlar ortadaki fikirlerden fikir beğenir; kendisine sunulan umutlar arasından bir umut seçer; mevcut şerlerden ehvenini tercih eder...:
Budur olay!..
Kanaat filan değil.
Tanınmış Fransız sosyolog Pierre Bourdieu'nun dediği gibi "kamuoyu anketleri herkesin bir kanaati olabileceğini, ya da bir başka deyişle, kanaat üretiminin herkesin harcı olduğunu varsayar ve bu noktada başlar yanlış."
Üstelik Bourdieu bunu söylerken bizimki gibi siyasetin sıfır noktasına yaklaştığı, en güçlü kanaatlerin bile güçsüz kaldığı duygusunun en üst noktaya ulaştığı bir toplumu aklının kıyısından bile geçirmemişti...
Gelelim söz konusu ankete:
Halkın yüzde 62'sinin desteği çok büyük oran... Oysa ekonomide ve hükümette gerçekten ne olup bittiğini, krizlerin arka planını gerçekten bilen ya da bildiğini sananların muhtemel oranını düşünün bir de...
Derviş'in adının medyada belirişi ve bir çırpıda bakan oluşunun genel öyküsüne şöyle bir bakarsanız "Kemal Derviş'i destekliyor musunuz?" sorusuna sokaktaki insanın gerçek bir yanıtı olamayacağını anlarsınız...
Hayır! Sokaktaki insanın böyle bir soru karşısında yanıtları değil, dilekleri vardır... Böyle bir soru karşısında sokaktaki adamın birdenbire kanaatleri canlanmaz. Canlanıp dile gelen; endişeleri, korkuları, umutları, umutsuzluklarıdır...
Açılmış falları, beş vakte kadar eve gelecek, evden gidecek "yük"leri vardır sokaktaki insanın...
Kemal Derviş'i de bir yana bırakın. Krizi düşünün...
Sokaktaki insan, kriz hakkında "iyi dilekler"den; "ferahlığa çıkmak" için sabah akşam dua etmekten başka ne tür bir seçeneği ciddiye alabilir sizce?
Kötümserlerin kötümserliğinin de düşünülüp taşınılmış bir tez olacak hali yoktur; bu daha çok "elle gelen felâket düğün bayram" anlayışının yansımasıdır ve sanırım bunları anlamak için anket filan yapmaya gerek yoktur...
"Açıklanan programa inanıyor musunuz?" diye de sorulmuş ankette. Katılanların yüzde 50.62'si "İnanıyorum" demiş.
"İnanıyorum."
İşte en doğrusu burasıdır: İnanmak...
İnanmak her zaman katılmak, haklı bulmak, anlamak değildir. Bazen çaresizliğin de ifadesidir.
Ben de kendi çapımda küçücük bir anket yaptım: Karşıma rastgele çıkan ilk kişiye "Programa inanıyor musun?" diye sordum.
Hiç düşünmeden "Tabii abi!" dedi; "İnanmayıp da ne yapacağım ki!"
AYNA
Sen körsün. Bense sağır ve dilsizim. Elini ver ki anlaşabilelim.
HALİL CİBRAN
DİNLERKEN
Haftanın şarkıları
Benim müzikal "aşure"mde bu hafta iki şarkı öne çıktı.
1Aylin Aslım'ın "Senin Gibi"sini hiç başından sona kulak verip dinlediniz mi? Bence dinleyin. New York şehrinin sokaklarında(!) çekilmiş klibine takılmadan şarkıya odaklanın. Güzel şarkı! ("Neden burada değil de New York'ta çektiniz klibi?" diye sorulunca sinirleniyor genç şarkıcı ama, soranlar da haklı bence! Ne sinematografik anlatım, ne de şarkının içeriği bakımından bir katkısı var New York'un...) "Üzerimde sevdiğin mavi elbisen" gibi zorlanmadan gündelik hayattan gelen şarkı sözlerini de çok seviyorum.
2Şimdi şu sözlere bakın: "Tarifsiz bir yolculuk bu ve senin limanın çok dar, okyanussa çok geniş." Veya şunlara: "Kendimi senin teninin içinde kaybetmeyi özledim."
Şu dizeler de olabilir: "Güneşle Ay arasında bir savaştır gidiyor, onlar barışıncaya kadar biz tükenip gideceğiz." Bir de şarkıyı dinleseniz. Şarkının adı: "The Dance of Bad Angels." Grubun adı ise Booth and the Bad Angel... Aklınızda olsun. Meraklısı parçayı internetten indirebilir. (Beni bu şarkıyla tanıştıran Arda'ya da teşekkürler.)