kapat

17.03.2001
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Limasollu
Magazin
Sabah Künye
Cumartesi Eki
Pazar Eki
Melodi
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2001
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
İyilik yap, denize at!
İyilik bul, iyilik yap, kim kazanmış kötülükten?.. Amerikalılar'ın pek sevdiği dünyayı düzeltme fikrine dayanan film, 'saadet zinciri' gibi... Ama aynı zamanda yılın en parlak filmlerinden biri

Las Vegas'taki bir okulun hayat bilgisi hocası Eugene Simonet, orta ikinci sınıf öğrencilerine her yıl aynı ödevi verir: "Etrafınıza bakın, hoşunuza gitmeyenleri değiştirin... Ve herbiriniz en az üç kişiye üç iyilik yapın."

Yüzü yanık yarasına benzer biçimde zedelenmiş, alabildiğine sade ve düzenli bir yaşamı olan Bay Simonet, genç ruhları hayata karşı hazırlamak için onları gözleme ve iyilik yapmaya yöneltmektedir. Babası yıllar önce çekip gitmiş, annesi ayakta kalabilmek için biri bir kulüpte konsomatrislik olan iki işi birden yapmak zorunda kalmış öğrencisi küçük Trevor, annesiyle kuramadığı ilişkiyi öğretmeniyle kurar. Onu ciddiye alır ve evsiz bir serseriyi evine alarak iyiliklere başlar...

"İyilik Bul, İyilik Yap" gerçekten garip ve şaşırtıcı bir film. Bir kadın yazarın elinden çıkmış, yönetmeni ve senaryo yazarı da kadın... Tüm bunların filme "kadınca duyarlılıklar" yüklediğini söylemek mümkün, ama yeterli değil.

ŞU DÜNYAYI BİR DÜZELTEMEDİK
Film, bir yanıyla özellikle Amerikalıların pek sevdiği ütopik bir "dünyayı düzeltme" fikrine dayanıyor. Siz üç kişiye iyilik yapacaksınız, onlar da üç kişiye yapacak, böylece iyilikler sonsuza dek çoğalacak... O ünlü "saadet zinciri" gibi bir şey yani... Ama bu naif yan, son derece sağlam kişiliklerle ve garip bir mistik duyguyla destekleniyor. Simonet gibi yüzü kadar ruhu da yaralı bir erkekle, feleğin sillesini yemiş Arlene arasındaki ilişki, alabildiğine gerçek duygusu veren hüzünlü ve özgün bir aşk hikâyesi oluşturuyor. İyi betimlenmiş bir toplumsal çevrede, hepsinin yaşamları sarsak ve sorunlu bir avuç insan, sanki 'eğlenceler bölgesi' Las Vegas fonu önünde çağdaş bir trajedi yaratıyorlar.

Ve filmden yine yadırgatıcı bir kader duygusu sızıyor. Küçük Trevor, annesiyle öğretmenini yaklaştırarak hayatındaki yalnızlığa çare ararken, önlenemez iyilik yapma tutkusu, onu seyircinin baştan sezdiği bir felakete doğru yaklaştırıyor.

Mantıkla pek kavranıp sevilemeyecek, ama kendinizi duygularınıza bırakarak izlediğinizde mutlaka size de seslenecek bir film. Görkemli biçimde de oynanıyor. Kevin Spacey ve Helen Hunt'ın kendilerini aştığını söylemek, bilmem abartma olur mu? "Altıncı His"sin küçük oyuncusu Haley Joel Osment ise tam anlamıyla rol çalıyor ve bu büyük oyuncuların arasından sıyrılarak ön plana çıkıyor. James Cazievel de muhteşem... Ama güzeller güzeli Angie Dickinson'u bu halde görmemeyi yeğlerdim!..

Yılın en özgün ve farklı filmlerinden biri. Kaçırmayın..

İYİLİK BUL, İYİLİK YAP Pay it Forward
Yönetmen: Mimi Leder

Senaryo: Leslie Dixon

Görüntü: Oliver Stapleton

Müzik: Thomas Newman

Oyuncular: Kevin Spacey, Helen Hunt, Haley Joel Osment, Jay Mohr, James Caviezel, Jon Bon Jovi, Angie Dickinson

Warner Bros yapımı.

Çikolata kalpleri yumuşatır
Berlin Film Festivali'nde hepimizin içini ısıtan film 'Çikolata'ydı ama, eleştirmenlerden takdir görmedi. Olsun, Juliette Binoche'lu 'Çikolata' bir kasabada geçen masalsı hikâyesiyle sıcacık...

İşte karşınızda 'Çikolata'... Beş dalda Oscar adayı, Berlin şenliğinde kentin soğuk havasını ısıtan, ama ne festival jürisinin, ne de Fransız eleştirmenlerinin ciddiye aldığı bir film. Seyirciyle eleştirmenleri karşı karşıya getirecek bir olay-film olmaya aday. Ben bu zıtlaşmayı hiç önemsemiyorum. Çünkü "Chocolat" bir sinema başyapıtı değilse de, adı gibi son derece sevimli ve sıcak bir film. "İyilik Bul, İyilik Yap" gibi mistik ve gizem içeren bir hikâyesi var.

BİZ ÇIKARIZ KEREVETİNE
1950'li yılların sonlarında tipik bir Fransız kasabası... Her şeyin zamanın içinde donmuş gibi durduğu kasabaya küçük kızıyla gelen güzel ve gizemli Vianne Rocher, burada bir şekerlemeci dükkânı açıyor. Ama dükkânın vitrinini ve içini dolduran binbir türlü şekerleme ve çikolata çeşitleri, aslında kasabalının yıllardır bastırılmış tüm özlemlerine de karşılıklar getiriyor. Tatlıların kıştırtıcılığına ve baştan çıkarıcılığına kendini bırakan kasaba halkı, cinselden duygusala birçok sorunlarının çözümlendiğini ve ilk kez hayatın tadına vardıklarını fark ediyorlar.

Ama tutucular da boş durmuyor kuşkusuz... Başta belediye başkanı, soylu ve dindar Reynaud kontu olmak üzere... Kont çikolatacıyı da, kasabanın içinden geçen nehre gemisiyle demir atan ve halka eğlence ve müzik vaat eden çingene gurubunu da atmaya çabalıyor. Ama izlediğimiz bir masal olduğuna göre, herşeyin 'happy end'le bitmesi de kaçınılmaz...

İsveç kökenli, yıllardır ABD'de çalışan Lasse Halström'ün kıvraklıkla yönettiği bu çağdaş büyücü masalı, özellikle ikinci yarıda biraz durağanlaşmasına karşın, yeterince sempatik. Modern masal atmosferi içinde ırk ayrımcılığına ve farklı kimliklere karşı hoşgörüsüzlüğe de karşı çıkıyor film... Juliette Binoche gerçekten gönül alıcı. Judi Dench'ten Alfred Molina'ya, 'yönetmenin karısı' Lena Olin'den efsanevi Gigi ve Lili Leslie Caron'a, Peter Stormare'den Carrie-Anne Moss'a, tüm oyuncular çok iyi. Johnny Depp ise şöyle bir geçiyor ve filme kendi sıcaklığını katıyor.

ÇİKOLATA Chocolat
Yönetmen: Lasse Hallström

Senaryo: Robert Nelson Jacobs

Görüntü: Roger Pratt

Müzik: Rachel Portman

Oyuncular: Juliette Binoche, Judi Dench, Alfred Molina, Lena Olin, Johnny Depp, Peter Stormare, Carrie-Anne Moss, Leslie Caron

Miramax yapımı.

Haysiyetli erkekler ve kadınları
Amerikan usulü ırk sorunları fonunda, ilkelerini savunan onurlu erkekler. İşte 'Men of Honor'...

İşte tam bir erkek filmi. Ama erkekçe ve özellikle erkekleri ilgilendiren temalara değinse de kadın-erkek herkes için iyi bir seyirlik ve ilgiye değer bir film olduğu kuşkusuz...

Film, gerçek bir yaşam öyküsü. 1948 yılında Başkan Truman'ın orduda ırk ve renk ayrımını kaldıran ve zencilere her türlü görev ve rütbenin yollarını açan tarihsel talimatına rağmen, tek arzusu bahriyede sualtı dalgıcı olmak olan bir kara derili, Carl Brashear, bu yolda büyük zorluklar yaşar. Ve hayatı boyunca çeşitli güçlüklere ve engellemelere göğüs gerer...

Fonda ABD'ye özgü ırk sorunları, ön planda ilkelerini ve amaçlarını inatla savunan inatçı, kararlı, onurlu bir avuç erkek. Yanlarında onlara destek olan güzel ve soylu kadınları... Ve en çok öne çıkan da, iradenin ve isteğin gücü, uğruna ömür adanmış bir amaç için bir insanın yapabileceklerinin etkileyici dökümü. (Daha fazla bilgi için bkz. Hıncal Uluç'un konu hakkındaki yazısı!)

Dudaklarına yerleştirdiği eğri tebessümle, rolünü kendisi için biçilmiş kaftan haline getiren bir Robert de Niro, "Jerry Maguire"la aldığı Oscar'ın boşuna olmadığını kanıtlayan bir Cuba Gooding Jr., kısa rolüne karşın gönlümüzü çelmeyi başaran Charlize Theron ve söylenip yazılması olanaksız adına karşın bunca isim arasında ezilmeyen yeni zenci dilber Aunjanue Ellis... Daha ne istenir?

ONURLU BİR ADAM Men of Honor
Yönetmen: George Tillman Jr.

Senaryo: Scott Marshall Smith

Görüntü: Anthony B. Richmond

Müzik: Mark Isham

Oyuncular: Robert de Niro, Cuba Gooding Jr., Charlize Theron, Aunjanue Ellis, Hal Holbrook, David Keith, Michael Rapaport

Fox filmi.

ATİLLA DORSAY


Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır