Vahşi bir hayvanı ancak tuzak kurarak avlayabilirsin. Fakat bir insanı ancak iyilikle avlayabilirsin.
İyilik yap...
Denize at...
Balık bilmezse...
Halik (yaratan) bilir...
Demişler...
Herhalde en güçlü enerjinin iyilikte olduğunu düşündükleri için; "İyilik yap, denize at. Balık bilmezse Halik bilir..." diye bunun için demişler. İyilik yapanlar kendilerini güneş gibi hissederlermiş. Nasıl ki, güneş ışık ve sıcaklığından başkalarını faydalandırmak için kendisine yalvarılmasını beklemez, iyiliksever insanlar da güneş gibi, beklenilen iyiliği istemeden yaparlar. Bu konuda en çarpıcı anlatımı Şehabeddin Ahmet adlı bir yazar; "Alacağın manevi ödül yaptığın işe bağlıdır. İyi ise iyi. Kötü ise kötü..." diye yazarak yapmıştır.
Bir çıkar karşılığında...
Bir beklenti umarak...
Bir gösteri karşılığında...
İyilik yapılmaz...
Peki, her kurban bayramında yaşandığı gibi bu bayramda da; çocuk parklarında, otoyol kenarlarında, sokak aralarında, apartman altlarında komşular balkondan görsünler, "Ne dindar adam" desinler diye hayvan kesmek ne oluyor?
Din bu mu?
Din buysa bu mu olmalı?
Belediyeler hazırlık yaptılar.
Kasapları hazırladılar.
İnanca uygun...
Usule denk düşecek şekilde "kurban kesme yerleri" yaptılar. Fakat büyük kentlerde özellikle gecekondu semtlerinde yaşayanlar, kurbanlarını yine bildikleri, alıştıkları biçimde kestiler. Sokakları, çocuk parklarını, otoyol kenarlarını, apartman altlarını kan revan içinde bıraktılar. Hayvanın sakatatlarını da sokakta bırakıp çekip gittiler.
İyilik bu mu?
İyilik buysa...
Bu mu olmalı...
Din bu mu?
Din buysa bu mu olmalı?
Turhan Dursun diye bir adam vardı, dini bilen, eski imamlardan bir adam. Bundan 25 yıl önce Yaşar Nuri Öztürk ile bir açık oturumda tartışmışlardı. Turan Dursun, Yaşar Nuri Ötürk'e "Siz çok iyi niyetli bir insansınız, kendi kendinizi aldatmayın, din bu..." demişti. "Din bu..."adlı bir kitap da yazmıştı.
Adamı vurdular...
İyilik yapmak, yoksul insanları yılda bir kez et yesinler diye desteklemek esası üzerine bina edildiği anlaşılan kurban kesme inancını, "böylesine gösteriye dönüştürme" haline getirilirse din bunun neresine girer?
Bilenler açıklasalar da öğrensek.
Yobazlık şaha kalktı...
Dini bilen, anlayan, doğru yorumlayabilen insanlar hep söylediler:
Kurbanı gösteri yapar gibi
kesmeyin.
Çocukların önünde kesmeyin.
Parklarda kesmeyin...
Yol kenarlarında kesmeyin...
Apartman atlarında kesmeyin...
Sokak ortasında kesmeyin...
Yol kenarındaki ağaca asıp derisini soymaya kalkmayın. Belediyelerin yaptığı "kurban kesme yerlerine gidin, orada dini esaslara uygun olarak hayvan kesmesini bilen kasaplara kestirin, alın etinizi götürüp dağıtın, aynı sevaba girersiniz" dediler.
Fakat dinletemediler.
Gerilik direniyor.
Tıpkı Afganistan'da budist heykeli kurşunlayanlar gibi yobazlık Türkiye'de de kurban bayramında şaha kalktı. Genellikle kurban kesmeyi bir gösteri haline dönüştürmek kentlerin varoşlarında bir kültür haline geldi.
Kendin keseceksin....
Kan bahçene akacak... Bahçene akan kurban kanı seni belalardan koruyacak.
Vekaletle kurban olmaz...
Tavuktan kurban olmaz...
Kurban dört ayaklı olacak...
Diye propaganda yaptılar.
Din bu mu?
Din buysa...
Bu olmamalı...
Okumuş, eğitimli insanların yaşadığı semtlerde 30 daireli, 40 daireli, 50 daireli apartmanlarda tek bir kişi bile böylesine kanlı, bıçaklı kurban kesme gösterisi yapmadı. Onlar belediyelerin kurban kesme yerlerine ya da Eyüp Sultan'a gittiler, iyiliklerini yaptılar.