kapat

03.03.2001
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Magazin
Sabah Künye
Cumartesi Eki
Pazar Eki
Melodi
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

1 N U M A R A
Sabah Kitap
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2001
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
Kurban eğer kurban olacaksa...
"Sarımsaklı, sirkeli bir boyun paça; kuyruk yağı ile mis kokulu bir helva gibi hiçbir güzellik yaşanmayacaksa; ne anlamı var kurbanın?"

Kur'anda kurban olayı şöyle cereyan eder: Saffat Suresi'ne göre İbrahim Peygamber, Firavun'un kendisine hediye ettiği cariye Hacer'den olma oğlu İsmail'e, üzüntü içinde rüyasında onu kestiğini gördüğünü söyler. O da "... bu emrediliyorsa yapmalısın der". Oğlunu tam keseceği sırada ise gökten bir koyun indirilir.

Modern din adamları kestiğimiz koyunları Tanrı'ya sunduğumuz bir hediye olarak görmeliyiz diyor. Aslında tanrılara kurban verme geleneği İslamiyet öncesine gidiyor. Yalnız İslamiyetin kurban için "Her gün zevkleri için koyun kesen zengin müminler bir kez de fakirlerle paylaşmak için koyun kesmelidirler." şeklinde gayet pratik ve insani bir yorumu var. Özetle zengin adam etrafını düşünecek. Bu zenginliğe din adamları, ihtiyacından fazla mala sahip olan kişi kurban kesmelidir diyerek bir ölçü de koymuşlar.

Bu ölçü gibi kesilecek kurban için de bir takım kıstaslar var. Öncelikle kesilecek koyunların, kulaklarının kesik; gözlerinin kör; boynuzlarının da eksik olmaması gerekiyor. Dişlerinin de çoğunun yerinde olması lazım. Şaşı veya topal hayvanlar kesilebilir... Özellikle de hayvanların semiz olması şart. Bu yüzden bir yaş kuralı var ama bir yaşında gösteren bir koyun da kesilebilir. Bunların altında bence hep fakire veya karşısındakine saygı yatıyor...

Bilgi için tavuk, horoz gibi ehil hayvanlar kurban edilemez ama, deve sığır hatta manda kurbanlık sayılır. Hatta bir kişilik kurban koyuna karşı manda, deve veya sığır yedi kişinin kurbanıdır. Kesmek içinse her ne kadar birinci, ikinci ve üçüncü gün uygunsa da birinci günü kesilmesi tercih edilir.

Kurban bayramında kısa bir süre önce oruç tuttuğumuz Ramazan ayında bir bütün gün aç kalmamız da bir bakıma etsiz veya fakir bir sofranın ne demek olduğunu bize öğretmiş oluyor. Bol yiyecekli iftarlarına rağmen veya belki bundan ötürü Ramazan Bayramı'nın kutlamaları ne kadar eğlence ve ziyarete yönelikse, Kurban Bayramları da o denli yeme içmeye yöneliktir. Bu da belki kesilen kurbanın dinen üçte birinin evde tutulabilir olmasından kaynaklanıyor. Bu hak bir dizi kurban yiyeceklerinin yapılmasına nedendir. Mesela, kahvaltıda yenilen kavurma artık kurbanla özdeşleşmiştir. Kendi suyunda ve yağında ağır ağır pişiren etler enfes olur. Sevap sayıldığından hayvanın ciğeri de katılır. Her yörenin kendine göre bir mönüsü var ise aşağı yukarı benzer yemekler bu bayramda mutlaka pişirilir. Biftek gibi incecik dövülüp mangalda pişirilen "et kebap" birinci gün yemeğidir. Akşama ise biberli, domatesli yağsız yahni yapılır. İkinci gün "sulu kelle" günüdür. Üçüncü gün hayvanın işkembesi ki buna "mumbar" denir ve de şişeden geçirilerek barsakları doldurulur.

Kızartılmışı pek leziz olur. Dördüncü gün ise özellikle Muğla bölgesinde erkek oğlak, "erkeç"ten yapılan "sura" ile bayram taçlandırılır. Yöresel bir tabir olan "sura" döş dediğimiz kaburga kısmının dolmasıdır. Bu koyun etinden de yapılabilir. Ev dışında, fırınlarda pişirtilmeye gönderilen sura, eve getirilirken tüm mahalleyi dumanı ile parfümler...

Aslında Kurban Bayramı'nı yumuşatan bu sıcacık gastronomisidir. Sarımsaklı, sirkeli bir boyun paça; kuyruk yağı ile mis kokulu bir helva gibi hiçbir güzellik yaşanmayacaksa; ne anlamı var kurbanın?

Engin Akın

enigna@turk.net


Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır