İhaleyi kazanan müteahhitler mutlu değil. Kaybedenler mutlu değil. Bakan mutlu değil, gensoru hazırlığı içerisinde bulunan muhalefet mutlu değil. En önemlisi, rüşvet ve yolsuzluk haberlerinden (ve bu haberlerin ardından hiç bir şey çıkmamasından) bıkan halk mutlu değil.
Bayındırlık Bakanlığı'ının yaptığı, hakkında şüpheler bulunan, bir tanesine Maliye Bakanlığı'nın vize vermediği, diğeri Müsteşar tarafından incelenmeye alınan iki yol ihalesinden bahsediyorum.
Bütün bunların üzerinde gerili bazı gerçekler var: İhale yasası ihalelerin şeffaf, objektif kriterler uyarınca, ve ekonomik yapılmasına müsait değil.
Bu yıllardan beri bilinen bir gerçek. İyi bir hale yasasında neler olması gerektiği de biliniyor. Bu konuda hazırlanmış yasa tasarıları da var. Ancak bu tasarılar raflarda toz tutmağa devam ederken, her şey olduğu gibi devam etmeğe devam ediyor. Konuyla ilgili taraflar her şeyi söylüyorlar ama hiç biri bu temel sorun hakkında bir şey söylemiyor.
Aslında sorun her alanda aynı. Türkiye'nin zenginleşmesi için köklü değişiklikler yapması lazım. Ama kurulu düzenden çıkarı olanların gücü bu değişiklilerin yapılmasını önlüyor. Bunların güçlerin başında siyasi partiler var. Devletin para harcayan kuruluşlarından elde edilen gelirleri siyasi partilerin benzin deposundaki yakıtın büyük bir miktarını meydana getiriyor. Bu benzin partilere hız veriyor belki ama Türkiye için bir fren görevini görüyor.
PricewaterhouseCoopers tarafından hazırlanan Bulanıklık Endeksi'nde Türkiye, Çin ve Rusya'nın ardından rüşvet ve yolsuzlukta üçüncü sırada.
Bunun pratikteki anlamı şu: Halka hizmet vermek için kullanılması gereken paraların üçte biri onun bunun cebine gidiyor. Türkiye'nin hızı bu oranda kesiliyor. Kalabalık okul sınıfları, ızdıraplı hastane kuyrukları, holding sekreteri kadar maaş alan savcı ve yargıçlar, polisler ve profesörler... Daha çok uzatılabilecek bir mutsuzluk ve yoksulluk listesinin kalemlerinin ardında yatan neden budur.