Ankara'da bir süreden beri devam eden siyasi karmaşa, devlet kurumları arasındaki akort bozukluğu ve Çankaya ile hükümet arasındaki gerilim, dün itibariyle sözcüğün tam anlamıyla ağır bir devlet krizine dönüşmüş durumda.
Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in memur kararnamelerini veto etmesiyle başlayan Çankaya - hükümet geriliminden sonra Başbakan Ecevit ile Cumhurbaşkanı Sezer arasındaki ilişkiler hep soğuk oldu. Devletin tepesinde uyum ve işbirliği havası değil, içten içe bir çekişme havası hakim oldu hep.
Giderek Cumhurbaşkanı Sezer ve ekibinde, "hükümeti hukuk ve Anayasa'yı hiçe saydığı, yolsuzluklarla etkili biçimde mücadele edemediği" düşüncesi egemen oluyor. Aynı şekilde hükümet kanadına da, "Cumhurbaşkanı'nın muhalefet boşluğunu doldurma hevesine giriştiği, Meclis'te temsil edilmeyen CHP anlayışının Köşk'te hükümete karşı bir numaralı muhalefet odağı haline geldiği" kanısı yerleşiyor.
Cumhurbaşkanı'nın tavırlarından, karşılıklı inatlaşma ve gerilimden hükümet müthiş rahatsız oluyor. Fakat Başbakan Ecevit, son ana kadar, siyasi ve ekonomik istikrarı korumak uğruna sessiz kalmayı tercih ediyor. Ancak bu olumsuz atmosfer içerisinde güvensizlik uçurumu da giderek büyüyor.
Gerilimi krize dönüştürecek kıvılcım, geçen hafta Cumhurbaşkanı Sezer'in Devlet Denetleme Kurulu'nu harekete geçirmesiyle çakılmış oluyor. Kamu bankalarının son 10 yıllık kredi ilişkilerini ve Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu'na alınan ve tasfiyeye giren batık bankalarla ilgili işlemleri inceleme ve denetime almak için düğmeye basması hükümetin sabrını taşırıyor.
Cumhurbaşkanı'nın bu tavrını içine sindiremeyen Başbakan Ecevit, yeni bir kriz doğmaması için dün sabah MGK toplantısı öncesinde Başbakan Yardımcısı Mesut Yılmaz'la birlikte Cumhurbaşkanı Sezer'in çalışma odasına giriyorlar. Bu üçlü görüşme yaklaşık 5 dakika sürüyor. Ama hiç konuşma olmadan...
Çünkü Sezer konuşmak istemiyor. Üç lider de havadan sudan konuşmalarla bile konuya giremiyorlar. Çünkü Sezer bu özel görüşmeye kapalı olduğunu hissettiriyor. Ardından da "Buyrun toplantıya geçelim" diyerek bu özel görüşmeyi sonlandırıyor.
Böylelikle devlet krizine bir adım daha yaklaşılıyor. Resmi MGK toplantısının ilk saniyesinden itibaren de Cumhurbaşkanı Sezer, hükümete, Başbakan Ecevit'e duyduğu tepkiyi çok sert ifadelerle dile getirmeye başlıyor:
"Yolsuzluk incelemelerinden niçin rahatsız oluyorsunuz, gocunduğunuz bir şey mi var? Denetimin denetimi olur. Anayasa'yı açın okuyun. Siz Anayasa'yı bilmiyorsunuz..."
Ve bunları söylerken elindeki küçük Anayasa kitapçığını Başbakan'ın önüne doğru fırlatmasıyla ip kopuyor...
Artık Türkiye, siyasal, ekonomik ve sosyal açılardan son derece tehlikeli ve vahim sonuçlar doğurabilecek bir devlet krizinin içine giriyor.
Sezer'in Başbakan'ın önüne fırlattığı Anayasa kitapçığını alan Başbakan Yardımcısı Hüsamettin Özkan, "nankör" diyerek kitapçığı Sezer'in önüne attığı gibi çok ağır suçlamalarda bulunuyor Cumhurbaşkanı'na. Ve Sezer son noktayı koyuyor:
"Tuu size..."
Askerler hiç renk vermeden buz gibi bir ifadeyle olup bitenleri izliyor. Başbakan Ecevit ise, yerinden kalkıp, "Bu koşullar altında çalışmayı sürdürebilmemiz olanaksız" diyerek Çankaya'dan ayrılıyor.
Evet, devletin zirvesinde sevgi, saygı ilişkileri, medeni üslup bir tarafa atılıyor. Devlet gelenekleri bir yana, karşılıklı insani ilişkilerin bile kaldıramayacağı bir üslup çöküşüne tanık oluyor Çankaya'daki büyük toplantı salonu...
Bunun da ötesinde Türkiye'de sonuçları bugünden kestirilemeyecek ölçüde ağır bir siyasal ve ekonomik çöküşün işaretleri başlıyor haber duyulur duyulmaz. Ekonominin bütün hassas dengeleri altüst oluyor. İlk etapta 7 milyar dolar tutarında bir yabancı sermaye çıkış sinyali veriyor. Faizler inanılmaz boyutlara yükseliyor. Tam bir kaos ortamı yaşanırken, Başbakan Ecevit, hükümetin istifa etmeyeceğini, ekonomik programdan taviz verilmeyeceğini açıklayarak piyasaları yatıştırmaya çalışıyor.
Türkiye her bakımdan çok tehlikeli bir noktada. Şimdi herkes bundan sonrasını, Sezer'in ikinci hamlesini bekliyor. Acaba Sezer, bu krizin yol açabileceği tehlikeleri görebiliyor mu?