kapat

20.02.2001
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Superkupon
Magazin
Sabah Künye
Cumartesi Eki
Pazar Eki
Melodi
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

1 N U M A R A
Sabah Kitap
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2001
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.

HAŞMET BABAOĞLU(hbabaoglu@sabah.com.tr )


Bitkileri sevmekle başlayalım

İnsanları geçelim...Genellikle mecburen yakın olduğumuz için ve bu yakınlığa katlanmak için severiz! Ya da sevdiğimizi sanır; seviyor gibi yaşarız!

Görev bellediğimiz tutumları sevgi tezahürü sanırız çoğu kez...

Eşyalarımızı onlara sahip olduğumuz için severiz; sevmek buysa...

Köpekleri, bir parça yakınlaşırsak en az iki katı coşkuyla tepki vereceklerini bilerek severiz çoğu zaman.

Kediler, o başlarına buyrukmuş gibi görünen yaratıklar bile, bizim yakınlığımza güvenirlerse aldıklarından fazlasını verirler.

Ama bitkiler!.. Bitkiler nasıldır?

Şimdi nereden çıktı bunlar diyeceksiniz.

Şundan...

Çevreme bakıyorum; kimse sevmiyor; herkes istiyor, sadece istiyor...

Bazıları için nefret, hırs, öfke, düşmanlık çok daha diri, çok daha harekete geçirici duygular.

Yine de ne zaman sevginin sözü geçse, çoğumuz hemen yerimizde toparlanıyoruz. Ne zaman kıyıdan köşeden bir sevgi rüzgârı esse içler titreyiveriyor. Ne zaman "içimiz katılaşsa" sevgiyi yardıma çağırıyoruz! Uyduruk bir "sevgi sloganı" malı götürüveriyor...

Peki, öyleyse!

Her fırsatta iddia ettiğimiz gibi hâlâ çıkar yol sevgiyse, bitkilerden başlayalım.

Bitkileri sevmekle başlayalım.

Ağzı dili olmayan; "duyguları"nı dile getirecek açık seçik işaretleri bulunmayan bitkileri...

Haydi gösterin bakalım kendinizi! Gerçekten sevmek mi kastettiğiniz, yoksa "gönül eğlemek" mi?

Sevilmek için sevenler bitkileri sevebilirler mi? Sanmam.

Korktuğu için sevenler; paçayı en kolayından kurtarmak için sevgiyi çare görenler bitkileri sevebilirler mi? Sanmam.

Hayata korkak bir sömürgeci gibi yaklaşanlar bitkileri severler mi? Sanmam.

Sevgiyi kutsallaştıranlar yüce(!) gönüllerini bitkilere kadar indirebilirler mi? Sanmam.

Bizde pek tanınmayan ve ilginç bir gizemci olan Gurdjieff de "Bitkileri sevmekle başlamalı" diyordu, gerçek sevgiyi öğrenmek için...

Göründüğü kadar kolay değildir.

Bitkilerin bizi "görmezden geldiğini" gizliden gizliye hissedince havalarını, sularını unutmaya başlarız.

Yaprakların arasından bir gün boy veriveren minik çiçek çoğumuz için geç kalır...

Sevenin değil, çoğu kez sevilenin (bitkinin) isteği olur.

Yani; diyorum ki, çok istiyorsak birbirimizi sevmeyi... Gelin bitkileri sevmekle başlayalım.

Zor ama öğretici olacak.
Dün "Vat iz matriks" başlıklı yazımda Komser Şekspir filminin konusunu başından sonuna anlatarak henüz filme gitmeyenler için filmin tadını kaçırmanın yolunu açtığımı söyleyen okurlar oldu. Doğrusu, ilk bakışta haklılar. Onları anlıyorum.

Ama yazıyı yazmadan önce gazetelerde filmle ilgili çıkan eleştirilere ve haberlere baktım. Hemen her yerde; magazin haberlerinde bile karakolda tiyatro oynandığı ve Komser Cemil'in kızının ölümcül hasta olduğu yazılmıştı. İnternet sitelerinde daha da ileri gidilmişti. Komser Şekspir'in internetteki sitesinde ise konu verilmemiş fakat "karakterler" ve "röportajlar" bölümünde her türden ayrıntıya girilmişti...

Bunun üzerine, Komser Şekspir'den kalkarak hayatımız üzerine bir şeyler karalama arzumu dizginlemeyi anlamsız buldum.

Etkili bir film Komser Şekspir! Ancak sevdiklerimizi kaybetme ihtimali belirince bazı saçmalıklarımızın; yanlışlarımızın ve hayatımızı sarıp sarmalayan şiddetin farkına vardığımızı, etkili biçimde anlatıyor. Gülerken ağlamamız bundan... İçimizde bir yerlerde başka bir ses soruyor çünkü: "Daha önce olamaz mıydı? Ölüm kapıyı çalmadan hayatımızın da bir karakola dönüştüğünü anlayamaz mıydık?"

Filmin sonuna gelince, ben filmin sonunu değil, hayatımızın "sonu"nu yazmıştım. Karıştırmayalım!

ŞUT
Sorun Scala mı?

Herkes "Bayılıyorum bu İtalyan'a!" derken benim içimde kuşkular belirmişti...

3-5-2'sine bir türlü ısınamamıştım. Kendini gizlice "emekliye" ayırmış Avrupalı teknik direktörlerin halini onda da görmekten hoşlanmıyordum. Sürekli eleştirdim Nevio Scala'yı...

Ancak...

Artık burada durmam gerek!
Çünkü Beşiktaş'taki sorun Scala'nın boyunu aştı.

Bugüne kadar bütün teknik direktörleri zor durumda bırakan ortam; Beşiktaş'ın içindeki "huzursuzluk canavarı", başını yine kaldırdı.

Şimdi bir de "içimizdeki hain" çıktı!

Bence o kadar uzun boylu değil!

Bu ne Scala sorunudur, ne şu bu...

Bu yönetim sorunudur! Yönetimin sorunu...

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır