kapat

20.02.2001
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Superkupon
Magazin
Sabah Künye
Cumartesi Eki
Pazar Eki
Melodi
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

1 N U M A R A
Sabah Kitap
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2001
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.

RUHAT MENGİ(rmengi@sabah.com.tr )


Bir dakika durun lütfen!

Mutluluk nedir? Bu soruyu Türk toplumuna sormak neden kimsenin aklına gelmiyor?

Gelseydi ve bu konuda bir araştırma yapılsaydı eğer, alınacak ilk cevabın huzur olacağına hiç şüphe yok.. Arkadan da ekonomik güvence gelecekti büyük ihtimalle..

Çünkü bu milletin asla sahip olmadığı ve olmaktan da ümidini kestiği iki yaşamsal değer bunlar. Peki neden Türkiye'yi yönetenler herşeyi bir yana bırakarak ve kendilerini düşünmekten vazgeçerek onları oraya getiren "halk"ları için çalışmıyorlar. Ve onlara en çok ihtiyaç hissettikleri şeyi, huzuru armağan etmiyorlar?

"Mutluluk nedir?" sorusunun ardından "Siz kendinizi mutlu sayıyor musunuz?" diye sorulsa Türkiye'de "Evet, hiçbir gelecek kaygım olmadan yaşıyorum. Huzurluyum, mutluyum" diyecek insan sayısı nüfusa oranla çok düşük bir rakam olarak kalacaktır, yine şüphesiz.. Ne acı!

Bana gelen faksların, telefonların, e-mail'lerin çoğu, huzur ve maddi istikrar eksikliği yüzünden mutsuz -ve artık ümitsiz- insanlardan geliyor. Tam onlara birazcık ümit aşılamak, iyi bir haber bulmaya çalışmak üzere masaya oturuyorum ki o dakika yepyeni bir umutsuzluk yaratacak haberle karşılaşıyorum.

Dün memurlara, emeklilere verilen maaş farklarıyla ilgili yazmayı düşünerek Maliye ve Çalışma bakanlarını aradım ve daha konuşamadan "MGK'da olay" haberi çıktı ortaya..

Başbakan TV'deydi.. Herkesin acaba iyi bir haber alabilir miyiz diye gözünü diktiği ekranlarda;

"Son derece çirkin bir olay..

Terbiye dışı bir üslupla ağır ithamlarda bulundu..

Devlet geleneklerine aykırı" diyordu Cumhurbaşkanı Sezer'in kendisine MGK'da söyledikleri için.. İnsanların iyi haber umudu saniyeler içinde yepyeni bir devlet krizi haberiyle yepyeni bir umutsuzluğa bırakıverdi yerini.

Omuzlar çöktü, boyunlar büküldü, gözlerdeki pırıltılar söndü. Milletin en çok istikrara, güvene ihtiyaç hissettiği, ekonomik önlemlerin sanayicisinden memuruna herkesin belini büktüğü, Avrupa ülkelerinde Türkiye aleyhine kararlar alındığı bir dönemde "zirvede kavga"..

Meclisinde milletvekilleri ölümüne kavgaya girişen, devlet adamları sen-ben tartışmasına tutuşan bir ulusun gücünden, birliğinden nasıl söz edilebilir ki?

Devlet adamlığı politikacı olmaktan daha zordur. Politikacılar kendilerini seçecek halkla iyi geçinmek zorundadırlar ama devlet adamlarının hem politikacılarla, hem diğer devlet görevlileriyle, hem de halkla iyi ilişkiler içinde olmaları gerekir.

Bill Clinton iyi bir politikacı olmak yerine iyi bir devlet adamı olmayı seçtiği için o kadar sevilen ve kolay vazgeçilemeyen bir başkan oldu. Bunun yanında ülkesinin huzurunu ve ekonomisini kendisine bir numaralı görev edindiği için.

Bizim şanssızlığımız halka sevimli görünmeyi, nabza göre şerbet vermeyi, sen-ben kavgasını devlet adamlığı sanan, ülkelerine tek bir huzurlu gün, hatta bir an yaşatmayı başaramayan yöneticilerimiz olması değil de nedir?

Onlara söylenecek tek şey var; Bırakın kavgayı ve sadece bir dakika için durun lütfen.. İnsanlarınıza kulak verin. Artık fısıltı halinde çıkan seslerine.. Daha fazlasına takatları kalmadı zira!

Sezer mi haksız, Ecevit mi fevri?
Cumhurbaşkanı Sezer'le Başbakan Ecevit arasındaki tartışmayı ve Başbakan'ın MGK'yı terketmesini duyanlar hemen hatanın kimden kaynaklandığını merak ettiler doğal olarak.

Olayın ardından konuşan Anayasa Hukuku uzmanları ve benim düşüncesini sorduğum eski ve yeni siyasetçiler bu krize Cumhurbaşkanı'nın tarihte hiç görülmemiş bir uygulamayı başlatmasının neden olduğunu söylüyorlar.

Onlara göre Başbakan Ecevit, Bankacılık Denetleme Kurulu gibi bir mekanizma mevcut ve görevini yapmaktayken bir başka denetleme kurulunun oluşturulmasına ve denetlemenin denetlenmesine gösterdiği tepkide haklıydı. Bunun üstüne MGK'da Cumhurbaşkanı tarafından bürokratlar ve askerler önünde alenen itham edilmesi de bardağı taşıran damla oldu.

MGK'ya birkaç kez başkanlık etmiş olan eski Meclis Başkanı (ve aynı zamanda iyi bir hukukçu) Hüsamettin Cindoruk'un telefon konuşmamızda söyledikleri de aynı nedeni açıkça ortaya koyuyor. Cindoruk "MGK'nın 17 senelik geçmişi var, daha önce hiç böyle şey duymadım. Orada yazılı belgeler üzerinde konuşulur, onun için de tartışma olmaz" dedikten sonra şöyle devam ediyor; "Sıkıntı şu, 82 Anayasası eskidi. Dünya değişti, yeni hukuk konseptleri çıktı. Yeni bir hukukla Cumhurbaşkanlığı kurumunu dikkatle ele almak gerekiyor. Eğer sistem yarı başkanlık sistemi olsaydı yapılana hak vermek mümkündü, o zaman Cumhurbaşkanı'nın icrai yetkileri de olacaktı. Ama sistem bu değilken Cumhurbaşkanı'nın kendini yargıç gibi görmesi, Devlet Denetleme Kurulu'nu da başsavcılık gibi, yargının bir organı gibi çalıştırması olamaz. Başbakan'ı suçluyor, oysa bu araştırmaları parlamentodaki soruşturma, araştırma komisyonları yapar. DDK araştırma raporları hazırlar ve bu raporlar dağıtılır. Partilerin gensoru vermesine engel yoktur. Ayrıca Başbakanlık Teftiş Kurulu, Sayıştay, Danıştay, mahkemeler var.

Bunun üstüne Cumhurbaşkanı bir de Yüksek Denetleme Kurulu kurarsa çatışma çıkar.

Bu bir yetki çatışmasıdır. Sayın Ecevit'in bu kadar ağır tepki vermesi ve 3 bakanın da aynı tepkiye katılması olayda Cumhurbaşkanı'nın hatası olduğunu gösteriyor.

Aslına bakarsanız yapılacak şey yeni, tümüyle sivil bir anayasa hazırlamaktır."

Cindoruk ve diğer hukukçular aşağı yukarı aynı noktaları vurguluyorlar ama sonuçta asıl üzerinde durdukları bu tartışmanın Türkiye'ye en az 4-5 milyar dolara malolacağı. Borsanın anında çökmesi ve yabancı paraya hücum olması..

"Şu aşamada böyle tartışmalar ülkeye büyük haksızlık. Bu konuşmalar ancak ikili görüşmelerde olabilir, devlet geleneği budur" diyorlar!

Doktorlar cevaplasın!
Kalp doktorlarına danışarak Nitrolingual isimli spreyi yazdığımda gerçekten doğru ve haklı olmayan hiçbir konudan sözetmediğimi bilen okurlarım büyük bir ilgi gösterdiler.

Bunun çok yerinde bir uyarı olduğuna inanarak teşekkür eden kalp uzmanları, cerrahları oldu.

Aradan zaman geçti, DYP Milletvekili Fevzi Şıhanlıoğlu, Dünya Gazetesi'nin sahibi Nezih Demirkent, Hürriyet Gazetesi muhabiri Kemal Diyarbekir ve gece editörü Esat Ayık'ı kısa aralıklarla ani kalp krizlerinde kaybettik.

Her seferinde düşünmekten kendimi alamadım:

"Acaba yanlarında en hızlı damar açıcılardan biri olan Nitrolingual spreyi (dil altına konan tabletlerden daha çabuk etki gösteriyor) bulunsa kurtulabilirler miydi?"

Bu sorunun cevabını tabii ki ben veremem ama kalp konusunda uzman hastanelerin doktorları verebilirler.

Ve bu cevap birçok insanın hayatını kurtarabilir.

Açıklamayı doktorlardan bekliyoruz..

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır