


Zarfın içi: Kan uyuşmazlığı!
Kötü laf sahibi, kem söz sahibi, nankör kelam, terbiye sınırlarını aşan hitap ve eşi görülmemiş azarlama sahibi... Kim bunun ilk sahibi?
Her tartışma, çatışma, kavga...
Sembolik sarsıntı ile doğar...
Ankara'da Cumhurbaşkanı Necdet Sezer ile Başbakan Bülent Ecevit arasındaki "deprem..." de "kem söz, kötü söz, terbiye edilmemiş söz..." yüzünden doğmuş olabilir.
Biçim tartışması yapabiliriz:
Cumhurbaşkanı'nın Başbakan Ecevit'e söyleyecek bir lafı varsa bunun yeri Genelkurmay'ın 5 büyük generalinin, MİT Müsteşarı, Emniyet Genel Müdürü dahil devletin 10 büyük bürokratının ve hükümetin 3 önemli bakanının bulunduğu ve üstelik gündemi, nelerin ve kimlerin ne konuşacağı önceden yazılı olarak belli olan bir toplantı olmamalıydı. Cumhurbaşkanı, Başbakan'ı çağırıp ya da kendisi bizzat ona gidip, "Yapmayın... Yolsuzlukların üstünü örtmeye çalışmayın. Savcılara müdahale etmeyin... Adaletin çalışmasını engellemeyin...." diyebilirdi.
Böyle yapmamış...
5 generalin, 10 bürokratın...
3 bakanın önünde sayıp dökmüş.
Doğru mu yapmış? Yanlış mı?
***
Biçimi tartışmayı ve "Vah...vah...vah... Tam da kriz içindeyken memlekete bu kadar büyük kötülük yapılır mı... Hiç Başbakan'ın yüzüne doğru Anayasa kitabı fırlatılır mı?" diye avunmayı bir kenara koyalım.
Kaldı ki; kapalı kapılar ardında kavga olur. Kavgayı kapı önüne çıkartırsan kriz olur. Dolayısıyla krizi; "Cumhurbaşkanı Sezer'in Başbakan Ecevit'e yaptığı 12 dakikalık eleştiri mi çıkartmıştır, yoksa Ecevit'in bu eleştiriyi kapının dışına taşıyıp açıklaması mı yaratmıştır?" tartışmasını da bir kenara koyalım.
Krizi Sezer çıkarttı diyebilirsiniz.
Ben de; "Hayır Cumhurbaşkanı değil, onun kapalı kapılar ardında yapıcı eleştiri olarak ve dost acı söyler misali dile getirdiklerini dışarı taşıyan Ecevit çıkarttı..." diye iddia ederim.
Haklı da çıkarım...
Ama bu zarfın dışını tartışmak olur.
Zarfın dışını bırakalım.
Zarfın içine bakalım...
Buna babam 'mazruf' derdi.
Zarfın içinde yer alan ve Cumhurbaşkanı'nın söylediği ifade edilen; "Yolsuzlukların üzerine yeterince kararlı gitmiyorsunuz, dosyaları örtmeye çalışıyorsunuz, adaleti geciktiriyorsunuz, savcıları azarlıyorsunuz..."eleştirilerinin doğru olup olmadığıdır.
***
Ecevit ve Sezer...
İkisi de dürüst insan kimliğine sahipler.
İkisi de "Türkiye'nin bağırsaklarının temizlenmesinden..." yana olduklarını söyleye söyleye geldikleri için halk tarafından sevildiler, sayıldılar, destek gördüler.
Şimdi çatışıyorlar.
Demek ki, kan uyuşmazlığı doğdu...
Kanlar uyuşmuyor...
Cumhurbaşkanı Sezer, Anayasa'dan, yasalardan aldığı hakka dayanarak, Devlet Denetleme Kurulu'nun üyelerini yeniliyor. Devlet Bankaları ile Zekeriya Temizel'in fonuna geçirilmiş holding bankaları hakkında inceleme başlattı.
Sezer sadece inceleme yaptırıyor.
***
Ve güvensizlik duyduğu için "Adaleti geciktirmeyin, temizlenmenin hızını kesmeyin" diye eleştiri yapıyor. Ecevit ise "Seni cumhurbaşkanlığına seçtiren biziz.... Senin görevin bizi eleştirmek, kararnamelerimizi geri çevirmek değil, biz ne yapıyorsak onları onaylamaktır" dercesine huysuzlaşıyor.
Doğruluk, dürüstlük, temizlik...
Kendini, anlayana teslim eder...