kapat

17.02.2001
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Superkupon
Magazin
Sabah Künye
Cumartesi Eki
Pazar Eki
Melodi
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

1 N U M A R A
Sabah Kitap
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2001
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
Japon Güzin abla iş başında
Günseli Kato, nev-i şahsına münhasır bir insan. Resimden tek kuruş kazanmadığını, herkesin kendisine çalıştığını söylüyor. Bakkal, kasap bile "Aman abla sen sanatını yap" diyormuş

Günseli Kato ismini hiç duydunuz mu? Kato'yu Osmanlı minyatürleriyle geleneksel Japon resmini birleştirmesi ve enteresan performanslarından hatırlamak mümkün. Geçen yıl İstanbul'da, Ihlamur Kasrı'nda Japon kılığına girmiş ve herkesi şaşırtmıştı. Buluşmamızda, Kato'nun öyle bir telaşı vardı ki. Atölyesinde 15'e yakın misafir ağırlayacaktı ve mutfakta hararetli bir çalışma sürüyordu. "Hay Allah çok yoğunsunuz, bir de üstüne biz..." derken bile söylediğimin ne anlamsız olduğunu anladım. Hani derler ya 'yedirsin içirsin pek sever' diye, işte onlardan biri Kato.

Kato'nun atölyesi daha çok dağınık bir evi andırıyor. Ayakkabılar, çantalar, kıyafetler, makyaj malzemeleri bir kenarda, boyalar, fırçalar, rulo rulo kağıtlar ve tablolar bir tarafta. Hakim renk kırmızı. Tıpkı Günseli Kato'nun hiç değişmeyen ruju gibi: "Sabah kalkınca ilk işim kırmızı rujumu sürmektir. Pudramı, rimelimi hiç eksik etmem. Kendimi aynada bir eser halinde görmezsem rahatsız oluyorum. Kendimi iyi hissedeceğim ki resim yapayım, değil mi?" Kato'nun 'eser halinde olmak'tan ne kastettiğini ancak onu gördüğünüz zaman anlayabilirsiniz. Beşiktaş ve Üsküdar iskeleleri ile dolmuşlar onun mekanları. Ve üzerinde hep o abartılı mantoları, eşarpları, tüllü şapkaları, mavi saçları... Tarzını bulmuş olmaktan son derece memnun: "Her insanın bir hikayesi, bir tarzı olmalı. Bakın etrafınıza herkes aynı. Hülya Avşar takımı, Ajda Pekkan takımı, silikon takımı..."

40 YILLIK JAPON SANKİ
Çok şık bir örtünün üzerinde şık bir tepsi. İçinde şu minik Japon yemek kaplarından, 'chopstick'ler (çubuklar), çaydanlık ve fincan. Kato bize tattırmak için pilav hazırlamış. Üzerinde de minik yosunlar, balıklar... Yanında erik turşusu. Nasıl tuzlu anlatamam. Kato 40 yıllık Japon gibi afiyetle yiyor, nasıl yeneceğini de gösteriyor. Önce pilav, sonra erik, sonra yine pilav. Japon eşinin babası, yani kayınpederi ona "Benim Japon'dan daha Japon gelinim" dermiş. Japonya'ya ilk gittiği yıllarda çay seramonisi derslerinden 'kimono nasıl giyilir'e kadar hepsinin kursunu almış: "Ben bensem şu anda, bu Japon kültürü sayesindedir" diyor: "O kimonoları giymeyi, yerlerde sürünmeyi, erkeğime hizmet etmeyi isteyerek yaptım." Ancak bir süre sonra hayal kırıklıkları yaşamış: "İnsanların o teatral halleri çok etkileyiciydi. Herkes çok kibar. Tabii, onların kabalığını görebilmek için bir eve gelin gitmek lazım." Kato yıllarca başka bir dili konuşmaktan da çok sıkılmış. Sabah uyandığında etrafına "Günaydın", sevdiği adama "Canım" demek istemeye başlamış. Bakmış olmuyor, Türkiye'ye dönüş yapmış.

ÜNİVERSİTENİN GÜZİN ABLASI
Şimdi karşısına biri çıksa da aşık olsa diye bekliyor. Onun enerjisini ya da melankolisini yaşasın istiyor. Ama evliliğe karşı. Zaten ders verdiği öğrencilerine de sık sık özgürlüğün güzelliğinden bahsediyor. Işık ve İstanbul üniversitelerinde Uzakdoğu ve Japon resmi dersleri veren Kato'nun öğrencileriyle de iyi bir ilişkisi varmış: "Ağlıyorlar zırlıyorlar. Anlayacağınız Güzin Abla havasındayım. Zaten ben verdiğim derslere kendine güven dersi diyorum."

Şimdiye kadar hiç yaşamadığım bir hissi Kato'nun karşısında yaşadım. Bir türlü yaşını tahmin edemedim. Sanki havada bir yerlerde asılı ve yaşı da yok. Arkadaşları da aynı şeyi hissediyormuş. 44 yaşındaki Kato şöyle diyor: "40 yaşından sonra her şey oturuyor. İstediğini yapıyorsun, kendine güvenin geliyor ve korkmuyorsun. Kimseye hesap vermek zorunda değilim. Bu yaşta yaşanan bekarlık çok güzel. Daha ne isterim?"

Ticaret değil sanat yapıyorum!
Günseli Kato fırçayı eline ilk aldığında üç yaşındaymış. Annesi ona fırçaları, boyaları ilk gösteren kişi olmuş. Ama söylediğine göre resimden hiç para kazanmamış. Güzel bir atölye, her halinden iyi olduğu belli olan bir yaşam, izzet ikram. Meğer annesi, babası özellikle de modacı ablası Işık Özgür, ona bakmak için seferber olmuş. Küçükken hiç şımarıklık yapamadığını söyleyen Kato belli ki bu hakkını şimdi kullanıyor: "Kiramı, taksi paramı bile ödüyorlar yahu, beş kuruş para kazanmıyorum." Bakkalı çakkalı, manavı hepsi Kato'ya "Aman abla sen sanatını yap, biz sana yardımcı oluruz" diyor. Şeytan tüyü müdür nedir? "Ihlamur Kasrı'ndaki performans 100 bin dolara çıktı. Cebimden beş kuruş para çıkmadı. Nasıl oluyorsa oluyor, herkes bana arka çıkıyor, bu işler yapılıyor." Peki neden bu kadar parasız? Birincisi, genellikle performans yapıyor olması. Yani ortada bir eser yok, Kato başlıbaşına bir eser olarak kendini sergiliyor. İkincisi, yaptığı resimlere fiyat koyamaması. Çok değerli gördüğü için falan değil, sadece para söylemeye, insanlarla ticaret yapmaya müthiş çekiniyor. Ona "Bu resim ne kadar" dediklerinde sinirleri bozuluyormuş. Dediği şu: "Ticaret yapmıyorum ben yaaa, sanat yapıyorum." Bu yüzden de resimlerini arkadaşlarına hediye ediyor.

TIPKI ALTI YAŞINDAKİ BİR ÇOCUK GİBİ
Günseli Kato'nun atölyesinde her gün misafir var. Deliler gibi yemek hazırlıyor. Özellikle de Japon yemekleri. Her tarafta tokyolar var. Hareketleri de Japonlara çok benziyor. Ellerini çok zarif kullanıyor. Her an bir seramonide sanki. Fakat bunlardan bana ne, sevgililer günü için hazırladığı kurabiyeler nefisti.

Kato, altı yaşındaki bir kız çocuğu gibi davranıyor. Hep şımarık. Fakat bu sinir bozucu bir şımarıklık değil. "Anne, n'oooluur" diyen bakışları var genelde. Galiba o yüzden herkes ona hizmette.

Sohbetimiz esnasında birkaç kez telefon çaldı. Kato kâh Japonca konuştu, kâh Türkçe. Japonca'yı bilemem ama Türkçe'de hep dedikodu yaptı. Sesini kısıp "Ay, o zaten böyle böyle de yapmıştı" dediği oldu. Fakat bunların hiçbiri bana zararlı gelmedi. "Bütün dedikodular benim evimde birleşir, herkes burada çeşit çeşit şey anlatır" dedi.

ASLI E. PERKER


Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır