kapat

13.02.2001
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Superkupon
Magazin
Sabah Künye
Cumartesi Eki
Pazar Eki
Melodi
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

1 N U M A R A
Sabah Kitap
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2001
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
banner
OKAY GÖNENSİN(ogonensin@sabah.com.tr )


Susurluk vicdanı

Dört buçuk yıl önce kamyonun çarptığı Mercedes'te aşiret reisi bir milletvekili, bir polis müdürü ve cinayet hükümlüsü eski bir ülkücü yan yana çıktığı zaman, Türkiye bir "travma" yaşadı. Bu üçlünün aynı araçta bulunması, çok şeye alışkın bir ülke olmamıza rağmen yine de fazla etkileyici bir olay oldu.

Sonra "dökülme" başladı. İlişkilerin boyutları ortaya çıktıkça, yeni isimler karıştıkça Türkiye'nin yaşadığı şok devam etti. Olayda polisler vardı, üstelik önemli görevlerdeki polisler vardı. Uyuşturucu kaçırma olayları vardı. Kumarhane savaşları vardı. Cinayetler vardı. Ve çok para vardı.

Her gelişme, her yeni bilgi bunaltıyı artırdı. İlişkilerin karmaşıklığı kafaları da karıştırdı. Oysa 1993 yılı ocak ayında otomobiline konulan bomba ile öldürülen Uğur Mumcu iki yıldır bu ilişkileri ve bağlantıları yazıp duruyordu. Anlaşılıyordu ki "devlet"in içinde birileri bu ilişkileri kurarken, belli bir amaca yönelik örgütlenme yaparken, bunların yöntemlerini beğenmeyen ve işin farklı yönlere gideceğini düşünen başka birileri de onları izliyor ve bilgilerin bir bölümü Uğur Mumcu'nun yazılarından kamuoyuna ulaşıyordu.

Susurluk olayı geliştikçe, karışan insan sayısı arttıkça ve davalar uzadıkça kamuoyu daha önce yaşadığı deneyleri hatırlayıp "bundan da bir şey çıkmayacak" umutsuzluğuna yönelmişti.

Hukuk devleti farkı
Ve işte karar çıktı. Hem de "hukuk devleti" dersi veren bir karar.

Mahkeme heyeti, kararın gerekçesinde Susurluk olayının boyutunu bir cümlede özetlemiştir: "Bazı siyasetçilerden, yöneticilerden ve bürokratlardan yönlendirme ve güç alan silahlı teşekkül". Ve bu teşekkül "verilen yasal yetki ve görevler aşılıp dışına çıkılarak veya kendi menfaatlerine göre hareket edilerek" çeşitli suçlar işlemiştir. Bu suçlar işlenirken "firari cinayet sanıkları ve kumarhane işletmecileri kullanılmış"tır.

Güneydoğu'da PKK terörünün yükseldiği ve bütün ülkeyi sarstığı bir dönemde, gidişten tedirgin olan bazı "yöneticiler"in terörle mücadelede daha "etkili" yöntemler arayışına girdikleri ve sonucun "yasa dışı" bir örgütlenmeye kadar dayandığı görülmektedir. Hukuk devletinin farkı da buradadır.

Herkes yargılanmadı
Mahkeme kararında Susurluk olayının bir ucunun da hâlâ açık olduğu söylenmektedir. Karardaki şu cümleler çok açıktır:

"Unvanı, görevi, sıfatı, siyasi ya da sosyal konumu ne olursa olsun suç işleyen herkes derhal ve en kısa zamanda yargı önüne çıkartılıp hesap vermesi sağlanmalıdır. Birtakım idari, siyasi veya yasal düzenleme ve manevralarla yargı denetiminin önüne geçilmesi, toplumumuzdaki herkesi üzmekte, korkutmakta, adaleti ve adalet duygusunu zedelemektedir."

Mahkeme, olayın yargı sürecinin bitmediğini anlatmaktadır. Çünkü olayla ilişkili herkes "yargılanamamıştır". Ve karar onlara da seslenir:

"Suç işleyip de bazı siyasi, sosyal, idari ve yasal koruma kalkanlarının arkasına sığınanlar ile bu koruma kalkanlarını muhafaza edenler ya da kaldırmayanlar unutmamalıdır ki; adalet bir gün onlara da lazım olacaktır."

Birinci Susurluk davası sonuçlandı, çoğunluğu polis olan bir grup sanık en ağır cezaları aldı. Mahkeme diyor ki, "ben buraya kadar yapabildim". Bundan daha ileriye gidebilmek için üst düzey koruma kalkanlarının kalkması gerekiyor. Adalet ya vardır ya yoktur. Bazıları için var, bazıları için yoksa, o zaman adalet yoktur.

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır