Milli birlik ve bütünlük üzerine
Yerli yersiz kullanılmaktan anlamını yitiren ve klişeye dönüşen sözler vardır. "Milli birlik ve bütünlük" kavramı da o kadar çok ve sık tekrarlandı ki artık insanları heyecanlandırmaya yetmiyor.
Hele bu sözlerin, kötü niyetli siyasetçiler tarafından, birtakım suç ve yolsuzlukları örtmek için de kullanıldığını bilenler iyice uzak durmaya başladılar.
Bu konudaki en tanınmış klişe, "Milli birlik ve bütünlüğe en çok ihtiyaç duyduğumuz şu dönemde..." diye başlar.
Belki şaşıracaksınız ama son günlerde benim de sık sık düşündüğüm bir konu bu.
"Milli birlik ve bütünlük" kavramının, bugüne kadar kullanıldığı halinden çıkarılıp, gerçek bir ulusal programa dönüştürülebilmesi gerektiğine inanıyorum.
Klişeler bizi yanıltmasın. Çok kullanıldı ve anlamını yitirdi diye bazı temel doğruları görmezden gelemeyiz.
***
Yedi yıldır, Türkiye'deki kutuplaşma tehlikesine dikkat çekmeye çalışan elliden fazla yazı yayımladım.
1993 yılında ilk kez yazdığımda, sadece bir ihtimal olan kutuplaşma, ne yazık ki gerçekleşti. (O dönemde sağ ve sol kutuplarının var olduğu sanılıyordu, oysa bu kutuplar çoktan erimeye ve yerlerini başka bir kutuplaşmaya bırakmaya başlamışlardı.)
Ankara'da Fransa Büyükelçiliği yapmış olan değerli yazar Eric Rouleau'nun Foregin Affairs'de yayımlanan makalesi Türkiye'yi dört kutup arasında bölünmüş bir ülke olarak gösteriyor.
Ben, yedi yıl önce "üç kutuplu bir Türkiye'ye doğru gidiyoruz." demiştim. "Türk milliyetçiliği, siyasal İslam ve Kürt hareketi kutupları."
Rouleau Türk milliyetçiliği ile laikliğin birleşmesi olgusunu göz ardı ederek bunu dörde çıkarıyor. Ben hâlâ üç kutup olduğunda ısrar ediyorum.
Ama önemli olan bu değil. İster üç, ister dört olsun, Türkiye kutuplaşma sürecinde hızla ilerliyor.
Keşke size sadece bir tek gün, bilgisayarıma gelen elektronik posta mesajlarını okutabilme imkânım olsaydı. Her gün yüzlerce mesaj geliyor ve Türkiye'nin ne kadar bölünmüş olduğunu, o satırları okuduğunuz zaman anlıyorsunuz. İnsanların kimi o cepheden bakıyor olaylara, kimi bu cepheden.
Tek ortak tarafları, hepsinin de son derece öfkeli olmaları.
Hani "canı burnunda" denir ya; insanlarımız o hale gelmiş.
Yalnız mesajlar değil ki... Medya da bölünmüş, bölgeler ve mahalleler de.
Bir bayrak asma kampanyası başlatılıyor: Otomobille giderken bakıyorsunuz ki bir takım mahalleler bayraktan kıpkırmızı kesilmiş ama yanındaki mahallelerde bir tek bayrak bile yok.
Bu durumu ekonomik kriz, siyasetin tıkanması ve yönetim boşluğu ile birleştirirseniz ortaya bir cehennem tablosu çıkıyor.
***
Uzun sözün kısası; Türkiye bu kutuplaşma ortamından hızla çıkmalı.
Milli birlik ve bütünlüğünü tekrar sağlamalı.
Bunun da yolu değişik etnik gruplardan, inanç ve görüşlerden gelen insanların "ortak ulusal alan" içinde buluşabilmeleri.
Bu "ortak ulusal alan"ı acaba şöyle tanımlayabilir miyiz diye düşünüyorum:
"Misakı milli sınırları içinde, laik demokratik cumhuriyet idealinden sapmayan, hukukun üstünlüğü ilkesine saygı duyan, farklı ama eşit olunabileceğine inanan, insanların temel hak ve özgürlüklerini savunan Türkiye Cumhuriyeti yurttaşları"
***
Her ulusun, değişik renkteki yurttaşlarını buluşturabilen böyle bir "ortak alan" a ihtiyacı vardır.
Türkiye bu alanı yitiriyor. İnsanlar da birbirlerini bu alanın dışına itmeye, suçlamalarla kaçırmaya ve "ortak ulusal alan"a tek başına sahip çıkmaya çalışıyorlar.
Oysa bu yol bizi iç kavgaya götürmekten başka bir anlam taşımaz.
Evet! Bugün gerçekten "milli birlik ve bütünlüğe herşeyden çok ihtiyaç duyuyoruz."
Ama sözde değil özde!