kapat

13.02.2001
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Superkupon
Magazin
Sabah Künye
Cumartesi Eki
Pazar Eki
Melodi
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

1 N U M A R A
Sabah Kitap
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2001
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
banner
HINCAL ULUÇ(uluch@sabah.com.tr )


Tanrım bir ara ver ne olur!..

"Ağabey, cenazelerden başka yerde buluşmaz olduk" dedim, Necati Cumalı'nın cenazesinde..

"Kerata benim mi aramam gerekiyor.. Konuşalım da bir yemek yiyelim" dedi.. "Mutlak ararım ağabey" dedim.. "Çok özledim.. Ayrıca sohbetine de ihtiyacım var.."

Ah o kahrolası.. "Bugün ararım.. Yarın ararım" yok mu?..

Yarın yok dangalak.. Yarın yok.. Ne zaman kafana sokacaksın bunu.. Köşende iki günde bir millete talkın veriyorsun "Yarın yok.. Bugün yap.. Bugünü yaşa" diye.. Ama kendin durmadan erteliyorsun..

İslam'ın cenazesinde "Bak gene cami avlusu" diyemedim, yanaklarından öperken.. Ama o manalı manalı baktı..

Bana son bakışı imiş meğer..

Bugün gene cami avlusunda buluşacağız Nezih Ağabey'le..

Bana gazeteciliğin ilk derslerini veren, büyük usta ile..

***

Yıl 1957.. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi İngiliz Filolojisine kaydolmuşum.. Necati Dayımda (Bilgiç) kalıyorum.. Akşam üzeri Laleli'den, okuldan Cağaloğlu'na iniyorum.. Dayım Yeni Sabah'ta spor servisinde.. Kuzen M. Ali Kışlalı da, Ankara'da yeni çıkan Yeni Gün gazetesinin spor servisi şefi.. Dayımla anlaşmışlar.. İstanbul muhabiri diye.. Muhabirlik de şu..

Yeni Sabah Spor Servisi Şefi Nezih Ağabey.. Safa Kılıçlıoğlu o zaman insanları üç otuz paraya çalıştırdığı için geçim zor.. Nezih Ağabey, servisteki arkadaşlarına, Anadolu gazetelerine muhabirlik yapmak izni vermiş.. O zaman gazeteler gece sabaha kadar çalışıyor.. Gece dokuz, onda, işin hızı kesilir, yazılar dizgiye gider, hazırlanması beklenir, sayfaya koymak için.. İşte bu rahatlama anında, Anadolu'da ek iş bulanlar, Yeni Sabah sporun bütün haberlerini, kendi gazetelerine okurlar, telefonda..

O zaman İstanbul'da üç büyük spor sayfası var zaten.. Milliyet, Hürriyet, Yeni Sabah.. Aralarında mücadele müthiş.. Atlatma yarışı korkunç.. Ama bu korkunç yarışın haberleri, Anadolu'ya nerdeyse bedava gidiyor. Nezih Ağabey'in hoşgörüsü, hem Anadolu basınına destek, hem de kendi arkadaşlarına..

Necati Dayım "Benim işlerim yoğun oluyor" dedi.. "Sen gel, M.Ali'ye haberleri okursun. Hem de sana birazcık harçlık olur. İş bitince beraber, vapurla Kadıköy'e, eve geçeriz.."

Nezih Ağabey'i ilk orada tanıdım işte.. Az konuşurdu. Otoriterdi.. Herkes çekinirdi ondan.. Ama sıcaktı, sevimliydi.. Karşılıklı kanımız hemen kaynadı, bir tesadüf.. İstanbul Enternasyonal Tenis Turnuvası o zaman, gerçekten Gran Şilem gibiydi. Dünyanın en ünlü tenisçileri gelirdi. Gene bir turnuva başlayacak. Prof. Celal Ertuğ'du galiba, turnuvanın herşeyi.. Gene dünyayı dolaşmış, gene en ünlü raketlerle anlaşmış.. Geleceklerin listesini verecek, Yeni Sabah'a.. Telefonu alan muhabirin tenisten haberi yok.. Hoca, dünyanın bir numaralı raketini söylüyor.. Bizimki "Kotlar mısın" diyor.. "Edirne'nin E si" diye başlıyor, Emerson'u anlatmak için.. Baktım biteceği yok.. "Ben yardım edebilir miyim" dedim.. Canına minnet.. Telefonu uzattı.. Kotlama motlama yok.. 20 tane yabancı adı, iki dakikada aldım, muhabirin önüne uzattım.. Baktım Nezih Ağabey uzaktan bana bakıyor.. Gencecik bir delikanlı, tenis dünyasını gazetenin tenis muhabirinden iyi tanıyor.. Ufak ufak sohbetlere başladık.. Ufak ufak resimaltları yazdırdı bana.. O ilk resimaltımın çıktığı günü unutamam.. Boru değil.. Türkiye'nin en büyük gazetelerinden birinde benim satırlarım çıktı.. Resimaltı, mesimaltı.. Benim yazdığımı da kimse bilmiyor.. Olsun.. Ben biliyorum ya.. Nezih Ağabey sık sık, yazılar ve haberler üzerine konuşur servisle.. Ben de merakla dinlerim.. Ne bilirim, Edebiyat Fakültesini terkedeceğim.. Mülkiye'yi kazanıp Ankara'ya döneceğim.. Orada hiç aklımda yokken, M. Ali Ağabeye yardım için bir gece Yeni Gün'e gideceğim ve orada çakılıp kalacak ve gazeteci Hıncal olacağım.. Ne bilirim, Nezih Ağabeyin o anlattıkları benim ilk gazetecilik derslerim olacak?..

***

Yıl 1979.. Göcek koyunda Erol Simavi'nin bir adası var. Erol Bey o zaman Nükhet ile (Duru) birlikte.. Nükhet beni ve Holly'yi çok sever.. Erol Beyle tanıştırdı. Bizi Adaya davet ettiler.. Gittik.. Harika bir 10 gün geçirdik.. Nasıl bir keyif.. Havamız birgün aniden bozulur gibi oldu.. İzmir'den bir telefon.. "Efendim Hürriyet matbaası yanıyor.."

"Nezih nerde" dedi, Erol Bey..

"Yola çıktı efendim İstanbul'dan, şu anda İzmir'e inmek üzeredir.."

"O zaman mesele yok" dedi Erol Bey..

Nezih Ağabey Hürriyet'in Genel Müdürü o zaman.. Telefonu kapadı Erol Bey.. Bana döndü.. "Nezih varsa mesele yoktur" dedi.. Bir daha da ne yangın lafı edildi, ne felaket.. Ertesi sabah erkenden de Hürriyet'in İzmir baskısı hiçbirşey olmamış gibi elimize geçti.. Nezih Ağabey herşeyi çözmüştü gerçekten..

Erol Bey elindeki gazeteyi bana uzatırken "Kışlalı'ya söyle.. Ne sıkıntısı varsa bana söylesin.. Çözerim.. Ama Nezih'le uğraşmasın.. O benim sadece sağ kolum değil, herşeyim.. Nezih orada işin başında ise, ben binlerce kilometre uzakta, rahat uyurum.." dedi..

M.Ali Ağabey ile Yankı'yı çıkarıyoruz o zaman.. Yankı'nın haberlerini her gazete kaynak göstererek veriyor. Hürriyet ısrarla "Bir dergide yer alan habere göre.." deyip, "Yankı" adını kullanmıyor. M.Ali Ağabey de fena halde kızıp, ara ara Nezih Ağabey'i iğneliyor, haftalık yazısında.. Erol Beyin dediği o..

Erol Beyle Nezih Ağabeyi kimler, nasıl kopardı, ayırdı, burası yeri değil.. Patron Nezih Ağabeyi gaza gelip kovdu.. Sonunda da Hürriyet'i satmak zorunda kaldı..

Gazeteciler Cemiyeti, onun başkanlığında en parlak dönemini yaşadı. Nezih Ağabey çekildi. Bugün Cemiyetin sadece adı var..

Peki, Dünya ne olacak?.. Genel Yayın Müdürü Osman Saffet Arolat.. Ben Kurtuluş Lisesi Atletizm takımı meneceri iken Osman atletimdi.. Müthiş bir uzun mesafe koşucusudur.. Dünya'yı bu kritik günlerden geçirip, Nezih Ağabeyin anısına layık götüreceğinden kimsenin şüphesi olmasın..

***

"Fakslarını aldım" dedi, son telefon konuşmamızda.. Tiyatro ve medya ilişkileri konusunda bir yazı yazmışım.. İsim vererek nerdeyse yalvarıyorum, tanıdığım, sevdiğim, nazımın geçtiği köşe yazarlarına.. "Ben bir başıma bile ne işlere yarıyorum, hele bir sizler de yazsanız" diye.. Melih Aşık, biraz da kıskançlık krizleri içinde lafı poposundan anlamış, hayali bir kaynağa dayanarak beni yalancılıkla itham ediyor.. Güldüm geçtim, her zamanki gibi.. Nezih Ağabey, Türk medyasına nasihat gibi kaleme aldığı "Salı" yazılarında baktım, bu tartışmaya değinmiş.. Her medya tartışmasını bu köşeye taşır, belli belirsiz bir hakemlik yapar, ipin ucunun kaçmamasını isterdi.. Değinmiş de, ortada bırakmış biraz.. Hemen, Bir Kış Öyküsü adlı müzikalin oyuncularının Melih'e yolladıkları tokat gibi cevap faksının bana gönderdikleri kopyası ile, gene bütün oyuncuların imzası ile bana yolladıkları çerçeveli teşekkür şildinin fotokopisini Nezih Ağabey'e fakslamıştım. Aldığı fakslar onlar..

"Yazacağım" dedi.. "Yazman için değil, Nezih Ağabey" dedim.. "Sadece sen bilesin diye yolladım.. Benden şüphe etmene tahammül edemem de.."

***

Nezih Ağabey'le bugün gene cami avlusunda buluşacağız.. Onun gemisi meçhule demir alırken.. Ve ben "Bu defa sıra kimde" diye etrafa bakarken..

Tanrım ne olur, bir solukluk ara ver..

Necati Cumalı.. İslam Çupi.. Ahmet Kabaklı.. Vural Saygılı.. Yılmaz Gümüşbaş..

Hergün bir yazar.. Bir gazeteci..

Azrail, sen tatile çıkmaz mısın hiç?..

SEVDİĞİM LAFLAR
Herhangibirşey için asla zaman bulamazsınız. Eğer zaman istiyorsanız, bunu siz yaratmalısınız.

Charles Buxton

BİZİM DUVAR
Ajda Fransa'yı protesto için konuşmalarından Fransızca kelimeleri çıkarsın. Konuşacak kelimesi kalmaz

Biz de kafa dinleriz.

HAKAN &UTKU

TEBESSÜM
Birinci balayı ile ikinci arasındaki fark nedir?

-Birincide Niagara, ikincide Viagra..

Sevgililer Günay'a!..
Şimdi "Sevgili Galatasaray mı.. Yoksa.."

Yarın Dünya Sevgililer Günü ve geceyi dolduran bir maç var.. Galatasaray- Deportivo..

Stada gitmezsen, ekran başında olacaksın..

Galatasaray'ı tercih edenler, Sevgililerinin "İkinci" olduğunu mu ilan edecekler, yoksa, sevgililerini "Maçı değil, beni" tercihine zorlayanlar gerçek sevgili olmadıklarını mı?..

Günay'da bir ara formül var.. Kendisi de sıkı Galatasaraylı Günay, maçtan sonra bir Sertap- Levent buluşması düzenliyor.. "İnşallah iki keyfi bir gecede yaşarız" diye..

Hafta sonunda Sibel Can'ın şovu var, iki gece.. Yanında tabii Huysuz Virjin!..

Türkeş'in paraları..
Fatih Altaylı haklı.. Aslan amcamın o kadar parası yoktu.. Hayat boyu da olmadı zaten.. Öyle adamların parası olmaz.. Alman bankasındaki paralar mutlaka partinin paralarıydı.. Parti Aslan Amcanın idealiydi.. İhtilallerin işe yaramadığını görmüş, düşüncelerini seçimle iktidara getirme savaşına girişmişti. En korktuğu şey partisinin kapatılması idi.. Kapatılınca tüm mal varlığı hazineye geçiyor, yeni parti için işe sıfırdan başlanıyordu. Aslan amcanın yaşı yeniden başlamasına izin vermeyecek kadar ilerlemişti. Parti parasını kendi parası gibi gösterip güvence alıyordu. Oğlu Tuğrul da bunu açıkladı zaten.. "Bana birşey olursa, bu parayı miras diye paylaşmayın. Bana değil, partiye aittir" demiş, çocuklarına..

Umay ile Ayzıt ne yapmışlar, nasıl yapmışlar bilmem.. Ayyüce ve annesi, Aslan Amcanın adına gölge düşürme pahasına, işi nasıl bu duruma getirmişler, onu da anlamam.. Beni üzen Oktay Ekşi Ağabeyin yazısı oldu..

Oktay Ağabey, Türkeş'i en yakından tanıması gereken kişilerden biri..

60 İhtilalinden sonra, Aslan Amcanın Başbakanlığı kendi kararı ile işgal ettiğini yazıyor. Olabilir. Fikridir..

Ama, içinde örtülü ödeneğin olduğu kasayı odada kimse yokken tek başına açtığını ve içini boşalttığını ima ediyor ki, bu çok çirkin, çok ayıp ve Oktay ağabeye hiç yakışmıyor..

Aslan Amca için herşey diyebilirsiniz.. Bir tek şey diyemezsiniz.. Bu milletin tek kuruşunu zimmetine geçirdiğini.. Babam, Sosyal Planlama Dairesinin ilk başkanıydı, Devlet Planlama Teşkilatı ilk kurulduğunda.. Sabaha kadar Başbakanlıkta çalışırlardı.. Ve Ankara'nın o ünlü tükrük köftesini ekmek arası aldırırlardı, kendi paraları ile..

Başbakanlık Müsteşarı ile, DPT'nin iki dairesinden birinin başkanı, devlet için çalışırken, köfte ekmek yerlerdi, ceplerinden.. Milletin parası boğazlarından geçmediği için..

Oktay Ağabey bunları bilmez mi?..

Peki sebeb ne o zaman, 40 evvelin bu iğrenç dedikosunu yeniden gündeme getirmenin?.. Amaç ne?.. Fayda ne?..

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır