"Oğlum senden adam olmaz!"
Futbol ustası Mustafa Denizli, Altaylı yöneticiden bu sözleri duyduğunda 16 yaşındaydı: "Hayallerim yıkılmıştı. Altay'dan hemen kaçtım."
Oysa, yıllar sonra tiribünleri ayağa kaldıracaktı...
Levent Tüzemen yazı dizisinin patlangacında ne güzel özetlemiş:
"İşte Denizli'yi bugünlere getiren söz."
Sağlamsan eğer, "Senden adam olmaz" lafı o sırada müthiş can sıksa da doğru kullanıldığı takdirde epey yol aldıran bir enerjiye çevrilebilir.
Yıllar sonra gidip, "Sayende" demenin keyfi de yaşanabilir, röportajlarda anlatılır.
İçinden sağlamsan eğer!
Mustafa Denizli elbette uç bir örnek ama bu sendrom sanıldığından daha yaygın...
Ertuğrul Özkök bir yazısında sormuştu...
"Bizim sınıf birincileri nerede?"
Gerçi istisnalar var ama yıllar sonra geldikleri noktadan hoşnut olanların arasında ortaokul, lise yıllarında "5'ten şaşma 6'yı aşma" kategorisi geniş bir alanı kapsıyor.
Belki onlara da -vaktiyle- "Bu gidişle senden adam olmaz" diyenler oldu.
Belki bu söylem işin sırrının bir parçası.
Lakin bu lafı duyan çocuğun -en azından içinden- "Yok ya" diye hırs yapabilmesi için bir sevgi ortamında olması lazım.
Bir şekilde sevgiyle besleniyor olması gerek ki ayakta kalıp bu lafı basamak yapsın.
Hayat her zaman pembe yüzünü göstermiyor.
Evde "Büyüme sancıları" çeken bir genç varsa...
Ve siz de "Buna bir haller oluyor ama ne oluyor? Neyi var" durumundaysanız...
Negatifi pozitife çevirmenin yollarını deneyebilirsiniz.
1. Sevgi şart. Her canlı için. Dikkatinizi o canlıya vermeniz lazım. Yani çiçek olsa, dikkat etmeyip sulamazsanız ölür.
2. Yalnızlık öldürür. Lakin büyüme sancıları geçiren genç ara sıra karamsar dönemlere girer ve insanları (ona sevgiyle yaklaşan iyiniyetli insanları bile) itebilir. Bu durumda -uzman görüşlerine göre- "ne halin varsa gör" demektense yapılacaklar şöyle:
* Gözlerinin içine bakın ve gülümseyin.
* Konuşurken ellerine dokunun, omuzlarına dokunun.
* Onları dinleyin.
* Onların yaptığı ve sizi mutlu eden olay ve şeyleri anlatın.
* Eve kapatmayın, sinema, konser, yürüyüş... Hareket edin.
* "Bugün nasılsın?" diyeceğinize "Bugün ne yapmak istersin" diye sorun.
* Utangaçsalar kendi utangaçlığınızla ve başınıza neler geldiğiyle ilgili hikâyeler anlatın. Herhalde kırdığınız bir iki pot vardır!
* Gençler genelde bir işi yapmanın güçlüğüyle yapmamanın sonuçları arasında sıkışıp kalıyorlar. Sorunları küçük parçalara bölerek üstesinden nasıl gelebileceklerini anlatın...
Örnek hikâye: Beyoğlu'na (İzmir'de dinlediğimde örnek Kemeraltı'ydı) bisikletle daldığında o koca kalabalığın arasından nasıl geçeceğim diyorsun. Bir blok olarak görünüyor gözüne... Oysa pedallamaya başladığında anlıyorsun ki hepsi aynı anda üzerine gelmiyor... Herkesin sağından solundan dolaşarak sonuçta öbür uca kadar gidebiliyorsun.