Nazım'ın itibarı
Bakanlar kurulu Nazım Hikmet'in yurttaşlıktan çıkarılma kararnamesini iptal etme kararını imzaya açmış. Başbakan ve Bahçeli imzalamış ama bazı bakanlar buna itiraz ediyor ve kendi fadeleriyle, "vatan haini"nin yurttaşlığa alınmasına kaşı çıkıyorlarmış.
Akıllarınca; Nazım yurttaşlığa alınmayacak; dolayısıyla itibarı iade edilmemiş olacak.
***
Dünyanın hangi ülkesine giderseniz gidin, Türkiye denildiğinde Nazım Hikmet, Nazım Hikmet denildiğinde Türkiye akla gelir.
Ama bu bakanların adını söylediğinizde herkes yüzünüze şaşkın şaşkın bakar.
Hele Nazım Hikmet'in itibarı kavramıyla bu adları arka arkaya sayarsanız kafaları iyice karışır ve akıl sağlığınızın yerinde olup olmadığını anlamak isterler.
Çünkü Nazım Hikmet zaten Türkiye kültürünün dünyadaki en itibarlı isimlerinden biridir.
Hele kimi Türk siyasetçileriyle ölçülemeyecek kadar yüksektir itibarı.
Bu itibar, zamana ve mekâna bağlı değildir. Nazım Hikmet, 20. yüzyılın 21. yüzyıla hediye ettiği kültür dorukları arasında; dolayısıyla Türkiye'nin ve insanlığın vazgeçilmez bir değeri.
***
Bir ülke için ikiye bölünmekten daha ağır ve yaralayıcı bir durum düşünülemez. Bildiğiniz gibi İkinci Savaş sonrasında Almanya bu trajediyi yaşamış ve ikiye bölünmüştü. Doğu Almanya duvarlarla Batı'dan ayrılmış ve aynı soydan gelen insanlar birbirine düşman kesilmişti.
Bölünme sırasında, büyük şair ve oyun yazarı Bertolt Brecht Doğu Almanya yurttaşlığını seçmiş ve Batı'yı sürekli eleştirmişti. Buna rağmen Bertolt Brecht Batı Alman okul kitaplarında yer aldı; öğrencilere onun ne kadar büyük bir edebiyatçı olduğu anlatıldı ve oyunları Alman tiyatrolarında oynandı.
Hiç kimse, bölünen ülkenin öteki yarısını seçmiş olan bir edebiyatçıyı Alman kültüründen silme girişiminde bulunmadı.
İşte bu tutum, bölünmüş olan Almanya'nın ilerde tekrar birleşmesinin anahtarıydı.
Çünkü esas olan Alman kültürüydü. Bu kültüre sahip çıkıldığı sürece, siyasi bölünmeler gelip geçer ve Almanya birliği tekrar kurulabilirdi.
Sonunda bölünme ortadan kalktı ve Almanya birleşti.
Bu mucizeyi başaran temel öge ise kültürlerinin parçalanmamış olmasıydı.
***
Bu açıdan baktığımızda Türkiye'yi ne yazık ki aynı mantık, sağduyu ve olgunluk çizgisinde göremiyoruz.
Ciddi bir devlet, hiç 1960'larda ölmüş bir şairiyle uğraşır mı? Dünyanın saygı duyduğu bir kültür adamını reddetmeye çalışır mı?
Ayrıca bu tutum, Türkiye'de Nazım Hikmet'i seven, onun şiirlerini okuyan milyonlarca yurttaşa haksızlık değil mi?
Ne yazık ki Türkiye'de bazı odaklar, bu dilin şairlerine düşmanlık yapmayı marifet sanıyor.
Bırakın Nazım Hikmet'i, 16. yüzyılda yaşamış olan büyük şair Pir Sultan Abdal'a bile tahammül edemiyor.
***
Olgun ve vakur bir devletin tavrı bu olmamalı.
Nazım Hikmet'in itibarı zaten dünyaca onaylanmış.
Burada kurtarılmaya çalışılan şey; Türkiye'nin itibarıdır.
Büyük şairi uydurma suçlamalarla 13 yıl hapiste çürüten zihniyetten Türkiye'yi arındırma mücadelesidir.