kapat

11.02.2001
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Superkupon
Magazin
Sabah Künye
Cumartesi Eki
Pazar Eki
Melodi
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

1 N U M A R A
Sabah Kitap
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2001
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
banner
YILMAZ KARAKOYUNLU(yilmazk@sabah.com.tr )


Yaşamak ve gömülmek...

Molire ve La Rochefoucault, Fransa'nın altın çağdaki devleridir. Biri haysiyet komedisini sahne ışıklarında teşhir eder; öteki, insan ahlâkına trajedi aynasının en zalimini tutardı.

Çağın üçüncü devi La Fontaine'di. Yalanla gerçeği hayvanlar dünyasının kültüründen süzüp insanlar aleminin ayıplarına ders olarak getirirdi.

Molire'in komedilerinde, La Rochefoucault'nun vecizelerinde ve La Fontaine'in masallarında toplumun değerleri yüceltilirdi...

Üçü de bozuk mantığı, gerçeğin mengenesinde düzeltmenin ustasıydılar. Üçü de, insanoğlunu kahkahanın merkezinde yoğurur, acıma duygusunun çemberinde çevirirdi.

Üçü de softaların ve yobazların karşısındaydı. Sonunda softalar, yobazlar Molire'in ve La Fontaine'nin gömülmesine izin vermediler. Mezarlarından kemiklerini çıkarıp attılar.

Molire ile La Fontaine'in kemikleri birbirine karıştı.

İnsanları konuşturan usta ile hayvanları konuşturan üstadın günümüze yansıyan ortak değeri hiç değişmedi.

***

Geçtiğimiz hafta Türkiye tartışmaları, iki cenaze üzerinde yoğunlaştı.

Nakşi şeyhi Esat Coşan'ın defnedileceği mezarlığın seçimi, ve Nâzım'a yurttaşlık hakkının verilip verilmemesi...

Coşan defnedildi ve tartışmanın heyecanı önemli ölçüde söndü. Önümüzdeki günlerde Nâzım'ın kemiklerini tartışacağız...

Türk siyasetine baktığınızda çilesi bitmemiş yüzlerce edebi şahsiyet görürüz. Meselenin özeti, rejimin küstürdüğü ile toplumun güldürdüğü sanatçılar çelişkisinin iyi kavranmamasıdır.

Divan edebiyatına bakın, padişahların, sadrazamların, hoşuna gitmediği için yaşamına son verilmiş nice örnekler görürsünüz...

Nefi'nin, derisini soyacak kadar gözü dönmüş intikamcılığımız hâlâ tarihsel ayıp olarak önümüzde durmuyor mu?

Meşrutiyet şairlerine bakın. Rejimin hoşlanmadığı şeyleri söyledikleri için gadre uğramış nice değerli şairi görürsünüz...

Sırf halkına özgürlük istediği için vatan şairi Namık Kemal'in zindan köşelerinde süründürmedik mi?

İstiklâlimizin şiirini yazdığı için göklere çıkardığımız Mehmet åkif'i, imanın şiirini yazdı diye rejimin hiddetiyle dışlamadık mı?

åkif rejimin küstürdüğü, ama toplumun yüzünü güldürdüğü şairimizdir. Ölüm yıldönümünde Meclis'teki bütün siyasi partiler hak tesliminin ahlâkı ile åkif'i layık olduğu yere yücelten görüşlerini açıkladılar. Bir dönemin gadrine uğrayanlara haklarını teslim eden ulusal âlicenaplığın mükemmel örneğini sergilediler...

***

Nâzım da rejimin küstürdüğü şairimizdir... Geçmişte bir ideolojinin şiirini de yazmıştır. Ama gelecekte bir büyük sanatkâr olarak anılacaktır. Ve hiç kuşku yok ki bu toprağın yetiştirdiği bir büyük şair olarak gelecekte bugünden çok daha derinlikli tartışılacaktır.

Nâzım'a yurttaşlık hakkının iadesi ve mezarının yurda getirilmesi için bir kararname hazırlanmış ve imzaya açılmıştır. Kararnamesinin en az Coşan'ın kararnamesinde gösterilen süratle tamamlanması beklenir. Bir hakkın teslimini kırmadan, incitmeden yerine getirecek olgunluğun örneğini vermeliyiz.

Nâzım'ın mezarı, Moskova'da Novi Deviçi mezarlığındadır. Burası bir zamanlar kızlar manastırıydı; bugün Moskova'da ünlü kişilerin mezarlığıdır.

Oradan alınıp çiçeklerle, buketlerle vatan toprağına verilmelidir.

Her siyasi mücadelenin edebiyatçıları kinlerin, garezlerin, hilelerin, mengenesinde sıkıştırılırlar. Ve toplumun kadirşinaslığıyla geçmişin acıları unutulur. Elimizde bir büyük hasret hüznü ve vuslat lezzeti kalır...

***

Nâzım diyor ki,

Sen esirliğim ve hürriyetimsin:

Çıplak bir yaz gecesi yanan etimsin.

Sen memleketimsin.

Sen elâ gözlerinde yeşil hâreler,

Sen, büyük, güzel ve muzaffer

Ulaştıkça ulaşılmaz olan hasretimsin...

åkif de diyordu ki,

Yoktur eleminden şu sağır kubbede bir iz;

İnler "Safahat"ımdaki hüsran bile sessiz...

***

åkif ve Nâzım, tek parti rejiminin küstürdüğü, toplumun güldürdüğü iki değerli vatan evladı, iki büyük şair...

Bir ülkenin sanat felsefesi ve siyaset ahlâkı ebediyete uzanan niteliklerle milli iradeye olgunluk kazandırır.

Hepsinin özeti toplumsal akıldır... Ve şimdi gösterilmesi gereken işte bu akıldır...

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır