Kutu kutu gözler, sizi bizi gözler..
Kutudan kastım monitör.. Monitör de "internet haberciliği" denilen işe yardım ve yataklık yapan bir cihaz.. Tarif edersek; dört köşedir boş değil, başı suyla hoş değil.. Ceryanla çalıştırırlar.. Şey atmaya alıştırırlar.. Öyle bir alet işte..
Dünden beri yazdıklarıma bakıp sakın ola ki "Bu adam internet gazeteciliğini küçümsüyor.." diye düşünmeyin.. Tam tersine, iyi yapılacaksa son derece ciddiye alırım..
Benim kaygılarım daha çok işin teknik tarafıyla ilgili.. Kendi kendime "Acaba bir internet haber sitesi gazetenin yerini tutar mı?" diye sormam da bundandır..
Bence tutmaz.. Neden tutmaz, diye sorarsanız onu da açıklayayım: Tutmaz da ondan!
***
Bir kere internet haber sitesini alıp, maçlarda altına koyamazsın.. Beş tane siteden haber tedarik etsen nafile.. Açık tribünde kıçın donar..
İkincisi güneşli havalarda işe yaramaz.. Gazeteyi alıp küllah yaparsın, Atatürk'ümüzün şapka reformuna katkı niyetiyle çarşıda pazarda dolanırsın.. Ama bir internet haber sitesini başında taşıyamazsın..
Diyelim ki Vizontele'nin Deli Emin'i yardıma koştu.. Monitörü bir şekilde başına geçirdi.. Bu durumda bile kendine önce bir toprak hattı çekmen gerekir..
Aman iyi açıkla!
Ayrıca başarılı haber siteleri yok mu? Var.. Bizim Ufuk Güldemir'in sitesi mesela.. Ne zaman açsanız içinde zekice yazılmış, tad veren, gönül renklendiren birşeyler bulursunuz..
Ama hepsi öyle değil ki..
Temsili olarak haber vermeyi amaçlıyorlar ancak tek kişilik ordu halinde olduklarından haberi nereden bulacaklar.. Haber dediğin pahalı bir şey.. İş böyle olunca atıldığın günlük gazeteden bir tane tedarik edip, içindekilere sövmekten başka çare kalmıyor..
Yiğitliği yüz metreden farkedilen bir arkadaşımız internet sitesi kurup siftah ettikten sonra başladı eteğindeki taşları dökmeye.. Lakin bunların hasımları yine internet haber siteleri olduğundan; karşılığı taşladığı gazeteden değil, bu sitelerden birinden geldi..
- "Filanca tutuklu işadamından para alan gazetecileri açıklıyoruz.. Çok yakında.."
Allaaah! Babıali heyecandan nefesini tuttu..
Nefes tutması sadece "kim almış acaba?" sorusunun cevabını merak ettiklerinden değil.. Körün taşı bu, ya benim kafama denk gelirse, diye telaşa sebep olduğundan..
***
İki üç gün bekledik ki isim açıklana.. Ortada açıklama filan yok, sadece anons var..
- "Tutuklu işadamına yalakalık eden gazeteci kimdi? Tutuklu işadamı polisteki sorgusunda evinden çıkmayan gazetecinin adını neden verdi?"
Beş dakikada bir aynı anons.. Hay internetinize taş düşe.. Ulan açıklasanıza ismini..
Gerçi herkes kimin kimi kastettiğini biliyor lakin isim de verilmeli ki olay tadlansın..
Önce sitesinden atıp tutan gazetecinin sesi kesildi.. Hatta o sıralarda bazı köşe yazarları bile "Benim kafaya da taş sekmesi ihtimali var.." deyip, yazılarını "Ne olacak bu memleketin hali?" rotasına döndürdüler..
Anonsların gerisi gelmedi..
İhtimal ki kimliği ima edilen internet gazetecisi; anonsu yapana "Ben de senin filancadan aldığın haracı yazarım.." diye haber yolladı.. Bu kez de anonsları yapan tırstı.. Yayını kesti..
Biz de ödümüzü şeyimize harman ettiğimizle kaldık.. Babıali'nin attığı taşlar böyledir.. Hani "İlahi tüfek, attığın taşa bak.. Tuttuğun kuşa bak!" derler ya! Kime atıldığına bakmazlar, kimi vurduğuna bakarlar..
Tezek meselesi..
İnternet haberciliği henüz "Bok atma.." sürecinde ama kendini geliştirmeye konusunda en azından duvarcı Halim usta kadar azimli.. Lakin belli ki bu süreç bitene kadar haber değil, tezek üretecek..
Ahalimiz kırsal kesimi terkedip kentli olduğundan beri "tezek" sözcüğünün ne anlama geldiğini unuttu.. Hele yeni kuşak hiç bilmez.. O yüzden teknik bilgi yardımında bulunayım..
Tezeğin ham maddesi; inek, öküz, manda türünden büyükbaş hayvanların dışkısıdır.. Sığır kısmında ar haya olmadığından dışkısını açık araziye bırakır.. Bunlar kurur.. Köy kadınları, çocukları bunları toplayıp evlerine getirir.. ıslatıp sapla karıştırdıktan sonra kalıplar halinde kesip güneşe bırakırlar.. İyice kuruduktan sonra da yakarlar..
Fukara kısmı ise bu işlemi de yapmaz.. Tezeği doğadaki kurumuş haliyle biriktirip öyle yakarlar..
***
Vaktiyle doğudaki illerden birinin eğitim müdürü, bakanlığa bir yazı yazmış.. Önünün kış olduğunu hatırlatıp, tezek toplatmak üzere tahsisat istetmiş.. Doğu'nun şartları belli.. Taş kömürü, kok kömürü ulaşım yetmezliği yüzünden Kaşıkçı Elması değerinde.. Tezek yakmayıp ne yapacaksın?
Yazı bakanlıktaki bir İstanbullu bürokratın eline geçmiş.. Adam "Tezek" lafını ilk kez duyuyor.. Tezek bilmecesinin içinden bir türlü çıkamamış.. Bürokrat arkadaşlarına da da sormayı ar ettiğinden, oturup;
- "Tezek nedir? Yörenizde ne miktarda bulunur? Kalorisi ne kadardır? Acilen bakanlığımıza bildirilmesi.." şeklinde cevabi bir yazı yazmış, doğudaki il müdürlüğüne göndermiş..
Müdür Bey, zaten yaklaşan kış şartları nedeni ile telaşlarda.. Tahsiset zamanında gelecek mi? Kar yolları kapamadan köylere tezek parası yollayabilecek mi?
Bakanlıktan gelen soruları görünce sinirleri dayanmamış.. "Battı fishing yan going.." deyip cevabını kısacık bir telgrafla bildirmiş:
- "Tezek boktur, miktarı çoktur, kalorisi yoktur.."
Lafın kuyruğuna düğümü burada atsam iyi olur.. Hem yer bitiyor hem de Galatasaray - Bursa maçı ha başladı ha başlayacak..
Bizim "bok atma sürecindeki" internet haberciliğinden ne yazık ki yeterince sebeplenemiyoruz.. Sektörün haberciliği ne yazık ki "tezek üretecek" kıvama gelmedi..
İleride gelir mi, onu da bilemem.. Çünkü insanın şeyi, sığırınkini tutmuyor..
Haaa! Eğer haber kadrolarına ekleyecekleri büyükbaş sayısı artarsa o başka!
Sındırgı'nın pazarları
Kim küstürdü yazarları
Internet Sitesi'nden
Dağılıyor nazarları..