|
'Rahat insan' Lale Mansur
Eski balerin, ödüllü oyuncu Lale Mansur'un dünya yıkılsa umrunda değil.
Turistlere doğru adresi gösterebilmek için Türkiye'yi arşınlıyor, ne yapmak istiyorsa onu yapıyor, bol bol okuyor. Fakat Cumhurbaşkanı'na baskın yapıp, 'şiddetli' tartışma programlarını terk etmeyi de ihmal etmiyor
Lale Mansur ile görüşmek için onu aradığımda bir taksideydi. "Efendim? Bir dakika, şimdi yoldayım, birazdan görüşelim mi?" gibisinden laflar ettikten sonra telefonu kapadı. Mansur'un her dakika seyir halinde olduğunu nereden bilebilirdim? Dünya kazan o kepçe misali. Buluştuğumuzda da bizi özel ve çok güzel bir yere götüreceğini söyledi. Atladık yine taksiye ve doğru Sultanahmet'e, Çorlulu Ali Paşa medresesine...
Mansur meğer canı sıkıldıkça Sultanahmet'e gelirmiş. "Ayda en az iki kere gelmezsem kendimi kötü hissederim" diyor. Bunun sebebini şöyle açıklıyor: "Her şeyden önce metrekare başına düşen Türk sayısı az! Etrafınıza bir bakıyorsunuz, yabancılar, öğrenciler... O yüzden kendimi burada çok iyi hissediyorum."
SİMİTE ÇAYA TALİM
Bilirsiniz usuldendir; Sultanahmet'e gidince köfte yemeden dönmek olmaz. Fakat Mansur havanın bahar gibi olduğunu düşünüp, "Köfteyi boşver, hadi simit peynir yiyelim" dedi. Yanına da çay. Bundan iyisi Şam'da kayısı... Sohbetimiz böyle tatlı bir ortamda başladı.
Geçtiğimiz hafta Dr. Stress'i seyredenler, Nedim Saban konuklarıyla şiddeti tartışırken, Lale Mansur'un programın sonuna kadar oturma sabrını gösteremeyerek "Kusura bakmayın, ben gidiyorum" deyip programı terk ettiğini hatırlar. Hemen sordum: "Neden böyle yaptınız?"
"Ben hiç kimsenin sözünü kesmeden konuşulanları dinledim. Gerçi ben de istediklerimi söyledim, ama bir ara bir baktım; herkes bir ağızdan konuşuyor. Pınar Selek bile. Eminim TV karşısında oturanlar hiçbir şey anlamamışlardır. Ben de böyle bir ortamda konuşamam ve tartışamam diyerek kalktım."
Programın diğer bir konuğu MHP milletvekili Ahmet Çakar'dı ve kendisi Türkiye'de şiddet olmadığını, Türk erkeklerinin yüzde 90'ının ahlaklı olduğunu, kimselere sarkıntılık etmeyeceğini söylüyordu. İzlerken içimden "Bakalım Lale Mansur buna nasıl bir cevap verecek" diye düşünmüştüm. Fakat Mansur'dan tepki gelmedi. Meğer o arada aklından geçenler yüzünden suskunmuş. Diyor ki: "Ahmet Çakar bu lafları ettiğinde, şiddet yoktur dediğinde, içimden üstüne atlamak geldi. Yahu Meclis'te birbirlerini öldürmeye başladılar, bu şiddet değil mi? Tuhaf şeylerden, çok başka durumlardan bahsediyordu, sanki bu ülkede yaşamıyor gibi."
GELİŞMİŞ EMPATİ
Lale Mansur bu konulara takmış durumda. E-mail'ine gelen yüzlerce mesajı her gün okuyor. Hepsi de çeşit çeşit dert anlatıyormuş. Böyle bir tartışma programına çağrılıyor olmasının sebeplerinden biri bu zaten. "İnanın bazen e-mail'lerime bakmak istemiyorum; bu kadar kötü şeylerle her gün karşılaşmak istemiyorum" diyor. İstemiyor çünkü onun empati duygusu bir hayli gelişmiş.
Bizimkiler yönetmense Coen'ler ne?
Belki haberiniz var; iki hafta önce Lale Mansur'un da içinde bulunduğu bir grup, Çankaya'ya çıkarak serzenişte bulundu: "Türkiye'de şiddet giderek tırmanıyor" diye. Mansur bu buluşmanın sonucundan pek ümitli değil, ancak Sezer'in kendilerine verdiği söze güveniyor. Sezer "Adalet Bakanı'na durumu ileteceğim" demiş.
Biz bunlardan konuşa duralım, etraftan cezbedici kokular geliyor. Nargile kokusu. Mansur buraya her gelişinde canı çekerse, arada bir fokurdatırmış. Baktı ben de denemeye hevesliyim, hemen iki tane sipariş etti. Tabii ben korkuyorum, "Görev başında içmem. Aslında ben sigara bile içmem!" diyorum. Mansur bunun sigaradan hafif olduğunu söyleyip beni rahatlatıyor.
PROZAC SAKİNİ
Nargileler gelirken, söz onun rahatlığından açılıyor. Onun herhangi bir durumdan şikayet ettiğini görmek güç. Kendi deyimiyle; doğduğunda onu alıp içi Prozac (anti-depresan) dolu bir kaba atmışlar. O kadar sakin yani. Sakin olduğu kadar da mutlu. Mansur yoga yapmanın bu konuda önemli bir etken olabileceğini söylüyor. Dans etmeye başladığından beri yoga yapıyormuş. Onu rahatlatan diğer bir şey de seyahat etmek. İlla yurtdışı seyahatlerinden bahsetmiyoruz. Başta da söylediğim gibi, Mansur her an araba tepesinde, İstanbul'da dört dönüyor. Türkiye'de görmediği yer kalmamış. Sebebi de enteresan. Sırf soran turistlere mahcub olmasın diye Türkiye'yi karış karış gezmeye karar vermiş. Geçtiğimiz her yolla, oturduğumuz yerle ilgili bilgi verip duruyor zaten. Bir de bakıyorum, Mansur yolda "Bizans döneminde..." diye anlatmaya başlıyor. Tarihi kitaplar okumayı çok severmiş. Kitap onun için her zaman bir tutku olmuş. Diğer sanatsal faaliyetler de... İşin doğrusu ben bu lafları çok kişiden duydum, fakat Lale Mansur'unki gerçekçi göründü. Bahsettiği her konu ile ilgili bir alıntı yapabiliyor ya da benim açtığım bir konu üzerinde konuşurken "Şu oyunu görmüş müydünüz? Onda da öyle bir şey vardı" diyor.
ROLLER KAÇMASIN
Halbuki Mansur, hayatta sadece sevdiği, onu eğlendiren şeylerin peşinden koşma lüksüne sahip. Örneğin at binmeyi öğrenmek istiyor, gidiyor öğreniyor. Tango yapmalıyım diyor, Londra'da ders alıyor. Bu ve bunun gibi pek çok şey...
Bu konuda şanslı olduğunu kabul ediyor. Ancak bütün bu eğlenceli görünen şeyleri yıllardır peşinden koştuğu iyi oyunculuk adına yaptığını söylüyor. Her konuda eğitim alıyor ki roller kaçmasın. 10 yıldır Amerika'da zaman zaman düzenlenen work-shop'lara katılıyor.
"Peki" diyorum, "oyunculuk için bu kadar çok şey yapıyorsunuz, ama çok az filmde rol aldınız?" Çok seçici olduğunu söylüyor:
"Benim oynamak istediğim filmlerde para yok" diyor. İçinde yer alacağı projenin iyi olması onun için önemliymiş. Şimdiye kadar yaptıklarından memnun mu diye soracak olursanız, pek değil. Ama başkalarının yaptığı işlerden de memnun değil. Türk oyuncularının kendilerini geliştirmek için hiçbir şey yapmadığını söylüyor: "Bir arkadaşım bir Türk filmi için şöyle dedi: 'Eğer bu yönetmenlikse, Coen kardeşlerin yaptığına ne ad vereceğiz peki?' Güzel laf değil mi?"
Ayrılık fobisi var
Lale Mansur 19 yıllık evliliği için şunları söylüyor: "Bir dergi bizi örnek çift olarak tanıtmak istiyormuş. Olmaz öyle şey. Bu kadar zamandır beraberiz ama örnek değiliz. Masallar nedense hep 'Onlar ermiş muradına biz çıkalım kerevetine' diye biter. Halbuki esas masalın ondan sonra başlaması lazım." Mansur'un ayrılık fobisi var. Çocukken de babasının kaç yıl yaşayacağını hesaplarmış...
Mansur'un bir kısa film projesi var. Senaryosu ve yönetmenliği kendine ait olacak. Ama hırslı değil; "Çok param olsa Açık Radyo'nun her şehirde dinlenmesini sağlarım" diyor.
Türkler'e de bir sorusu var: "Türklüğünü, Müslümanlığını ve futbolu unut. Şimdi bana kendini anlat." Bu soruyu ona mı yöneltelim? Cevap: "Zaten bende hiçbiri yok."
ASLI E.PERKER
|
Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır
|