


Aşk ve pembe yalanlarımız
Aşktan söz etmekte yanlış bir şey yok!
İddia edildiği gibi "dünyadan çekip gitmiş" de olsa; "piyasaya düşmüş" de olsa...
Aşkın lafı bile yetiyorsa, üstümüzdeki uyuşukluğu atmaya; en burun kıvıranlarının bile aşktan söz edilince alnına ışık düşüyor; gözleri parlıyor, yanaklarına genç arayışların pembeliği düşüyorsa, neden yanlış olsun aşktan söz etmek?
Neden sahte bir "ideoloji"den söz etmeye benzesin aşkı konu etmek?
Boşverin bunları; biz aşktan konuşalım, aşkı söyleyelim.
Fakat...
Bir dakika!
Sakın aşkın kendisini değil de; aşk kavramını, aşk lafını, aşk fikrini seviyor olmayalım!..
Dergilerde yine şöyle yazılar var: "Kadınlar soruyor: Aşık olunacak erkek var mı?" Erkek dergileri de boş durmuyor tabii: "Aşık olunacak kadın kalmadı ki!"
Kadınlar ne arıyor?
"Çalışan kadına saygılı" erkek arıyorlarmış; "hayal kuran erkek" arıyorlarmış; "oturuşu kalkışıyla etkili erkek" arıyorlarmış...
Erkekler de "kendi dünyasından çıkıp erkeğin dünyasını paylaşabilen" kadın arıyorlarmış; "sorumluluk alan ve neşeli;" "güzel ve bakımlı" kadın arıyorlarmış...
Güzel! Güzel de, bunların o "birdenbire gelip insanı çarpan fırtınalı duygularla" ne ilgisi var?
Hep yazdım, yine yazayım:
Aşktan veremeyeceği şeyleri istiyoruz.
Pohpohlanmak istiyoruz... Gururumuz okşansın, egomuz yağlansın, keyfimiz hep üst düzeyde kalsın, tadımız hiç kaçmasın, kişiliklerimiz piyasada (!) değer kazansın, istiyoruz...
Bunlarda şu yaşadığımız hayatın düzeni açısından bir "yanlış" olmayabilir. Fakat yanlışlık, bunlar için aşkın arkasına saklanılmasında...
Böyle planlı programlı ve hatta sigortalanmış istekler dünyasında dağıtan, bozan, parçalayan aşkın ne yeri olabilir?
Doğru soru şudur: Aşık olacak biri var mı?
ŞUT
Nouma'yı alkışlamak
Geçen pazartesi "90 Dakika" programında Nouma'yı neden savunmamışım?..
Salı gününden başlayarak Beşiktaşlı taraftarların gönderdikleri mektuplarda bu soru vardı...
Konu Nouma'nın futbolu olsaydı; benim için dert olmazdı.
Çünkü futbol zekâsıyla fizik gücünü bu kadar iyi birleştiren bir futbolcu az bulunur. Oturur uzun uzun Nouma'nın Beşiktaş'ın futboluna yaptığı katkıları anlatırdım. Oysa konu Nouma'nın "terbiyesizlikleri" olunca, onu savunacak söz bulmak zordu...
Sonunda perşembe akşamı geldi çattı.
Ve futbol bakımından da Scala'nın deyişiyle "sahanın en kötüsü" olan Nouma, takımının kendisine en çok ihtiyaç duyduğu dakikalarda Gençlerbirliği'nden Thomas'a kafa attı.
Üstelik aralarında top kavgası yoktu; kavga lig maçından kalan bir öfkeye dayanıyordu...
Belli ki, Nouma bunu yaparken maç penaltılara kalsa bile, Beşiktaş'ın finale kalabileceğini hiç takmıyordu... Belli ki, Fenerbahçe'yle finalde oynayacak Beşiktaş'ta yerini almak umurunda bile değildi...
Üstelik, uzatmaların bitmesine daha 11 dakika vardı. İstenirse 11 dakikada futbol adına daha neler neler olabilirdi.
Ama Fransız futbolcu tek şeyi umursuyordu: Thomas'a vurmak!
Peki, ne oldu?
Tribünler soyunma odasına gönderilen Nouma'yı alkışlarla uğurladılar.
Arkadaşlar! Nouma mahallemizin delikanlısı değil. Delidoluluklarını sineye çekeceğimiz dostumuz da değil..
Nouma profesyonel futbolcu!
Futbol oynasın diye milyonlarca dolar alıyor; futbol oynasın diye...
Yanlış anlamayın!
Nouma'yla tribünlerin eğlenmesinden çok hoşlanıyorum.
Nouma'nın "stili" ve "özgürlük arayışı"nı seviyorum.
"Nouma bizi diskoya götür" sloganını yermiyor, hoş buluyorum.
Ancak...
Nouma takımını diskoya değil de, "cehenneme" götürecek işler yaptığında onu alkışlamayı hiç ama hiç kabul edemiyorum.