


Çıtçıtım mazi, interneti kazı..
İnternet sitesi çağı başladı.. Artık insanımız elektronik gazetelere merak saldı.. Yazılı basın da bu yeni sektörü tüm gücüyle destekliyor.. Durmadan adam atıp yeni yeni siteler için kaynak yaratıyor.. Ne güzel!
Çağdaş teknolojik yeniliklerin hakkını teker teker verdik, başımıza şimdi de internet gazeteciliği çıktı.. aaaaaaaaaaaaaaaaa Fikirlerini gazete sayfalarına sığdıramayanlar tutup bir internet sitesi açıyor, başlıyor yazmaya.. Ne yazıyor belli de kim okuyor sorusunun hesabını tutan yok..
***
Oysa her sektörün kendine göre bir hesabı var.. Bankacılık topladığı mevduata göre, bakkal yaptığı satışa göre, çiftçi topladığı hasada göre yapar hesabını.. Bunun istisnası olmaz..
Devlet gözetiminde ve kanun tarifinde serbest fuhuş yapılan "Umumi Birleşme Evleri"nde çalışan kadınların bile bir hesabı vardır ki buna vizite derler.. Hükümetimizin maliyesi; kerhaneye düşen bir kadının günde kaç kez viziyete çıktığını kesilen fişlere bakarak, tespit eder.. Kazancını buna göre hesaplayıp vergisini tahsil eder..
Verginin her türlüsü "kutsal" sayıldığından "Bu kerhaneden geldi, öbürü meyhaneden geldi.." ayırımı yapılmaz..
Yap tirajı kap parayı..
Gazetelerin okunma göstergesi satışlarıdır.. Biz medya leşkerleri olarak satışımızla böbürleneceğimiz zaman "tiraj" sözcüğünü kullanırız.. Dil farkı sayesinde bizi halkla karıştıran olmaz..
Şahsen ben de "tiraj" sözcüğünü severim.. Hatta bir ara Basın Bayramı'nda cemiyete sunmak amacıyla bir "Gazetecilik marşı" güftesi üzerine çalışıyordum.. Genel yayın müdürü unvanının geçtiği dörtlüğün ilk iki mısrasını;
- "Penaltıyı atlat gel.. Gazetenin tirajını patlat gel.." diye yazmıştım.. Kafiye tutturamadığımdan gerisi gelmedi..
İşte böyle! Nasıl ki bizim okunma göstergemiz "tiraj" sözcüğüne uyduruluyor ise internet sitelerinin okunma göstergesi de "tıklama" sözcüğü ile tarif ediliyor..
Bir internet sitesinin okunup okunmadığını anlamak için, kapısına birikip tıklatanlara bakacaksın.. Ne kadar çok tıklanmışsa o kadar ilgi var demektir..
Sadece sitenin tıklaması ölçü olmuyor.. O site içindeki yazarların köşelerin de ayrıca tıklaması lazım..
Site içinde en çok tıklanan, en fazla ilgi gören yazar oluyor..
***
Yazılı basında ise böyle bir "kapı tıklatma" adeti yok.. Daha doğrusu yazar kısmının kapısının tıklaması hayra alamet değildir.. Ya saçma sapan bir fikir takdim etmek üzere bir okuru gelmiştir.. Veya muhasebeden gelen biri "maaştan kesilecek" avans borcunu hatırlatır..
Kapının tıklanmadan açılıp, içeriye idareden birinin zırt diye girmesi ise o yazarın işinin bittiğine işaret eder..
O dakikadan itibaren tebligatı alan yazar için artık bir internet sitesi kurup, memleketin ihtiyacı olan fikirleri oradan yaymanın zamanı gelmiştir.. Hemen bir site kurulur, ilk yazı olarak da "Gazete ile yolların nasıl ayrıldığı" anlatılır..
Gazete ile yolların ayrılması, işten atılan yazar kısmının sevdiği tariftir.. Onu işten atan patron ise olayı yakın çevresine "Keratanın kıçına bastım tekmeyi.." diye tarif eder.. Bu sadece patronun teknik ayrıntılara meraklı bir yapıda olduğunu gösterir..
İnternet Sitesi sahibi bir yazar için yazılacak ikinci yazı, eski işyerinde nelerin döndüğüne dairdir.. Size tuhaf gelebilir ama işten atılan bir köşe yazarının pişikolojisi hemen bozulur..
İlk yazılar serttir..
O güne kadar köşesinden dünya durdukça başımızdan eksik olmayasıca hükümet adamlarına:
- "Aman sakin olalım, memleketin şimdi sükunete ve sağduyuya ihtiyacı var.." diye akıllar veren yazar, internet sitesi kurduktan sonra kendini kontrol edemez olur.. Söyleyeceği laflara en tepeden başlar:
- "Bizim genel müdür zaten dümbüktü.. Gazeteye geldiğim gün bunu anlamıştım.." der, kendi içini rahatlatır..
Ancak dümbük olduğunu bildiği bir genel yayın müdürünün posta tatarı olarak yıllarca neden çalıştığını da izah etmesi gerektiğinden lafı yuvarlar..
Meslektaşlara söylüyorum.. Aklınızda olsun.. Böyle bir açıklama yapmak icap ettiğinde sakın ola ki:
- "Sarhoştum, hatırlamıyorum.."
- "Genel yayın müdürü kolama hap atmış.."
- "Tenekede gazım vardı, yazılacak yazım vardı.." türünden maazeretler icat etmeyin.. Onun yerine daha okkalı laflar edin..Temsil "basın etiği" lafı daha iyi oturur..
- "İlkeli bir yayıncılık için basın etiğini göz ardı edemeyiz, bu tür kaygılarım yüzünden deformasyona uğramış bir yayıncılıkla anlayışımız örtüşmedi.." türünden bir cümle daha oturaklı olur..
Meslekten olanlar durumu anlar.. Okuyucu ise "etik" ile "tetik" lafını karıştıracağından işin içinden çıkamaz..
- "Bu kadar ağır laf eden biri haksız olamaz.." diye düşünür ki yan etkisi yoktur..
***
İnternet sitesi sahibi olmak iyi birşeydir ancak adama "sitesi var" diye kız vermezler..
Mahalleli ile, eşle dostla konuşurken siteyi öyle bir anlatmalı ki internet olayını bilmeyenler sizin bir inşaat şirketi ile kat karşılığı anlaşabileceğinizi düşünsünler.. İtibar etsinler..
Başımdan geçti biliyorum..
Biz vaktiyle gazeteciliğin nasıl bir iş olduğunu anlatmak için yıllarca dil dökmüştük.. Bir kız arkadaşımın babaannesi bana ne iş yaptığımı sormuştu.. "Gazeteciyim.." diye şişindiğimde "Heeee! Aşağıdaki büfe senin mi?" diye sormuştu.. Önce fena bozulmuştum..
Eğer aynı babaanne biraz sonra televizyon ekranına dönüp, canlı yayında horon tepmekte olan folklor ekibini
- "Yavaş tepinin, döşemeyi delceniiiz.." diye azarlamasaydı karizmam fena çizilecekti..
Şimdi de internet sitecileri aynı durumda.. O yüzden ihtiyatlı konuşmanın yararı var.. bizim babaanne gibi birine çatarlarsa "Şimdilik internet sitem tek katlı, seçimler yaklaştığında bir kat daha çıkacağım.." demenin yararı var..
YARIN: Bu dağlardan dudu geçti, internet sitemi yudu geçti..