|
|
Senden futbolcu olmaz
Yıl 1965. Altaylı bir yönetici, bu sözleriyle genç Mustafa'nın futbol aşkını az daha öldürüyordu. O günleri Denizli'nin ağzından dinleyelim
Evin ve mahallenin "Çilli"siydim. 5 yaşında sünnetçinin kollarına ağabeyimle birlikte ağlayarak teslim olurken, göz yaşlarımı Hasan amcam gür sesiyle dindirmişti: "Çillim sana top getirdim." Bir lastik toptu bu. Hayatımda aldığım ilk hediye...
* Çeşme surlarının içindeki 30 metrelik duvar benim ilk top mektebim oldu. Kimseler görüp de alay etmesin diye, gider o duvarda şut denemeleri yapardım. Metin Oktay'ı taklit etmeye çalışırdım.
*Çeşme İlkokulu'nda Ali Okyay'ın öğrencisi oldum, her yıl iftihara geçtim. Ama futbol hepsinden önce geliyordu: Önce kağıt, sonra bez, sonra da lastik top. Artık cılız Çilli'yi de mahalle takımına alıyorlardı. Soliç oynuyordum, kalecilerin baş belasıydım. Babama söylesem, dayak yiyeceğim. Onun için, derdimi İsmail abimle paylaşıyordum.
*Kim gördü, kim beğendi bilmiyorum. Çeşme Genç Takımı'na aldılar beni. Daha sonra Çeşme Belediye Başkanı olan Nuri Ertan ilk antrenörümdü. Her maçın primi olarak kulaklarıma olmayacak rüyalar tıkardı: "Çilli, gel seni Karşıkaya'ya, İzmirspor'a götüreyim." Karşıkaya'nın, İzmirspor'un adını duymak bile beni korkutmuştu. Çünkü ben garibim bir Çeşmeli, onlar ise İzmirli.
BENİ ORHAN CURA KEŞFETTİ
*Yine surların içinde gizli gizli şut denemesi yaptığım gündü. Omuzuma bir el dokundu, babam sanıp titremeye başladım. "Adın ne senin bakayım?" Şeyyy, benim mi? Mustafa... İlk defa görmüştüm o adamı, acaba kimdi? Ellerini omuzundan çekmeden devam etti konuşmaya: "Gel seni Altay'a götüreyim evlat. Çok güzel şut atıyorsun, iyi futbolcu olacaksın..." Heyecandan ayaklarımın bağı çözülmüştü. Adam cebinden çıkardığı kartvizite birşeyler yazıp verdi: "Gönderdiğim gençle ilgilenin..."
Sevinçle eve koştum. Kapının önünde durup kartın ön tarafına baktım: "Dr. Orhan Cura".
* Sabah olunca Cura'nın kartvizitini gösterip babama yalvardım: "Artık Çeşme'de kalmak istemiyorum baba. İzmir'deki Namık Kemal Lisesi'ne yazılacağım. O amca bana Altay Kulübü'nde yatacak yer de bulacak. Hem okurum, hem de futbol oynarım." Babam belki de ilk defa yumuşadı: "Madem çok istiyorsun, git oğlum. Bari sen büyük adam ol, bizim gibi Çeşme'ye takılıp kalma."
"YA OKULA, YA ÇEŞME'YE"
*Sora sora buldum Altay Kulübü'nü. Bir elimde valiz, bir elimde kartvizit. Yıl 1965, Temmuz'un 16'sı... Önüme ilk çıkana kartviziti gösterdim: "Senin işini Bayram Dinsel halleder evlat. Koridorun sonundaki odadadır." Bayram Dinsel önce kaydımı yaptı, sonra da tepeden tırnağa süzüp konuştu: "Malzemeci Arap Selahattin'ı bul. O sana hem yatacak yer gösterir, hem de malzemelerini verir. Artık Altay Genç Takımı ile idmanlara çıkacaksın. Hadi göreyim seni.." İlk malzemelerim: Fanila, şort, lastik ayakkabı. Ranzalı bir yatağım vardı. Artık Altay Kulubü benim yeni yuvamdı. Orada yatıyor, orada karnımı doyuruyorum.
*Ne var ki antrenörüm Halil Bıçakçı'nın gözü nedense beni tutmamıştı. Hep yedek kulübesinde oturtuyordu. Her maç öncesi gözünün içine bakıyordum. "Hani soyun, çık, oyna" dese, dünyalar benim olacak... Ama nerde o günler.
*Tam beş ay yiyip içip, yattım. Ama bir türlü genç takımda oynayamıyorum. Hazır değilmişim. Peki ne zaman hazır olacağım, ne zaman sığıntı olmaktan kurtulacağım Altay'da?
*Bir gün idman sonrası bir yönetici yanıma yaklaştı, alaylı alaylı şöyle konuştu.
"Oğlum senden futbolcu olmaz. Ya okula git, ya da Çeşme'ye!" Hayallerim bir anda yıkılmıştı. Artık kalamazdım kulüpte. Bir sabah kimselere görünmeden eşyalarımı topladım ve Altay Kulübü'nden kaçtım...
ASIL ADIM 'IŞIK'
Mustafa değil, Işık benim asıl ismim. O zamanlar ultrason olmadığından ailem cinsiyetimi öğrenememiş. Işık; hem kız, hem de erkek ismi olduğu için, bana bunu koymaya karar vermişler. Ben 10 Kasım 1949'da doğunca, adıma ulu önderinki de eklenmiş ve Işık Mustafa olmuş.
İzmir Çeşme'de doğmuşum; iki katlı eski Rum evlerinin birbirine yapıştığı Sakarya Mahallesi'nde: Bahçeler Sokağı 12 numara. Yüzü çilli, sapsarı, nur topu gibi bir bebekmişim. Ebem beni sarıp sarmalarken bağırmış anneme: "Kız Pembe, 20 yıllık ebeyim, vallahi böyle melek gibi bir oğlan doğurtmadım. Pamuk gibi maşallah. Üstelik bağırıp çağırmıyor da. Kız olsa bunun adını şuracıkta koyuverirdim. Pembe kadının meleği derdim..."
Annem Pembe, babam Mehmet Ali, ağabeyim İsmail, ablam Ümit ve ben... Aç, açık değildik, ama zengin de değildik. Babamın kahvehanesi vardı. Sarnıç'ta zeytinliğimiz, Ilıca-Çeşme arasında da tütün ektiğimiz küçük bir tarlamız bulunuyordu.
BURSASPOR 40 BİN LİRA TEKLİF ETMİŞTİ
3 bin liraya Altay'da profesyonel oldum
Ailemin ve yöneticilerimin yüzüne nasıl bakabilirdim? Nasıl, 'Çok para verdiler, o yüzden ben artık Bursa'ya gidiyorum' diyebilirdim?
Futbol aşkı bir kurt gibi kemiriyor içimi. Çeşme Genç Takımı ile idmanlara çıkmaya başladım. Artık gıdama, uykuma da dikkat ediyordum. Ve her sabah 6'da kalkıp kumsala gidiyordum. Çeşme uyurken ben ayaklarım kuvvetlensin diye kumsalda koşuyordum, koşuyordum. Bir çalışma sonrası karşıma Altay Genç Takımı Yöneticisi Sıtkı Erboy çıktı: "Mustafa, dön geriye... Bayrak Dinsel'e söylersin, Sıtkı Erboy gönderdi, diye."
HAFTADA 2.5 LİRA ALDIM
*Yine Altay Kulübü'ne gittim. Artık başım dik, sığıntı gibi durmuyorum kimsenin karşısında. Genç takım yöneticisi Sıtkı Erboy da haftada 2,5 lira veriyor. Altay'da "harçlık" adı altında maaş da alıyorum artık, hem de ayda 10 lira...
*Genç takımın Ülküspor ile maçı var. Halil Bıçakçı yanıma sokuldu ve "Haydi soyun, oynatacağım seni" dedi. Ülküspor'u 2-0 yendik ve iki golü de ben attım.
ALTAYLILAR UYANMADI
*Bölge Genç Takım Antrenörü Ruhi Karaduman beni perceresinden seyretmiş. Böylece İzmir Genç Karması'na seçildim. 3 maçta 7 gol attım. Ne tuhaf değil mi? Altaylılar bana inanımıyor ve bir Göztepeli hayatımın seyrini değiştiriyor.
*Genç Milli Takım'ın 60 kişilik aday kadrosuna seçildim. Hazırlık maçında kaleci Yasin'e 3 gol atınca ilk defa milli formayı giydim.
*1967 başında Altay antrenörlüğüne İtalyan Rino Martini getirildi. Adam futbol profesörü. Şeytan. A takımının antrenmanını bitirir bitirmez genç takımın idmanlarına koşuyor. Kenarda, sinsice seyrediyor. Yönetim kuruluna rapor etmiş: "Mustafa'yı A takımına alalım." Kıyamet kopmuş: "İtalyan, Çeşmeli'ye aşık oldu." Bazısı, "Olmaz" demiş, "daha hazır değil." Martini de, "Olur" demiş, "beklerim."
*Genç Mili Takım'da oynatıyorlar. Altay'da oynatmıyorlar. Denizgücü'ne istediler. Altay da verdi. Bursa Merinos'u yarı finalda 4-0 yenerken 3 golü ben attım. Altaylılar'ın gözü açıldı.
* Derken Kulüp Başkanı Erdoğan Tözge çağırdı.Masanın üzerinde gazete kağıdına sarılı bir paket duruyordu. Erdoğan Bey uzun uzun nutuk çekmeyi sevmezdi. İstediğini iki cümlede özetleyiverirdi: "Mustafa! 3 bin lira var bu pakette. Seni profesyonel yapıp A takımına alıyorum."
Bir mukavele uzattı önüme. İmzaladım. İlk defa bu kadar parayı birarada görüyorum. Say say bitmez körolasıcalar...
BURSA'DAN TRANSFER TEKLİFİ
Bir gün genç milli takım seçicisi Mithat Çağlı geldi. "Bursaspor'da profesyonel yapalım seni" dedi. 40 bin lira önerdi. Bana üniversite diploması teklif etti. Olacak şey değil!
Beynimin içi yumak yumak oldu. Para, pul, diploma, Bursa. Cebimde 40 bin lira. Ama babama, abime ne derim? Bana her hafta 2,5 lira harçlık veren Sıtkı Erboy'un yüzüne nasıl bakarım? Reddettim.
YARIN
* Transferini engellemek için taksiciler hangi eylemi yaptı?
*Altay'ın parası onu tutmaya yetmiyordu. Devreye girip farkı kapatan patron kimdi?
LEVENT TÜZEMEN
|
Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır
|