Cebrail buyurmasa keyfi tadar mıydık?
Rivayete göre Hz. Süleyman kahveiçmeyi keşfetmeseydi, bu keyiften mahrum kalacaktık. İlk kahvehane, 1554 yılında Tahtakale'de açıldığında, kent tarihinde ne önemli bir aktör olacağını bilmiyorduk
Bu köşeye okurların itibarı inanılmaz düzeyde. En ufak dizgi hatasına, detaydaki anlam kaymalarına dahi faks yağıyor. Uyaranlar, tekzip isteyenler... Elbette her türlü üslupla... Dikkat et diyen de var, acaba gözünüzden mi kaçtı diye soran da...
Bir kere şunu itiraf etmeliyim. Hangi tondan olursa olsun okuyucu mektupları heyecan verici. Eğitici. Yol gösterici. Ve ayrıca size şevk kaynağı oluyor...
Bir de bunun ötesinde yazıp da hayırlı bir işe aracı olduğumuz haller var... Örneğin 6 Ağustos 2000 yazısı "40 yıllık hatırı unutmayın". Bu yazı en çok yankı toplayan yazılardan birisi olmakla kalmadı, geçen hafta açılan bir serginin de fikir babası oldu.
TANEDE SAKLI
6 Ağustos yazısından naklediyorum: "20-30 sene önceki kahve ikramlarını da mı unuttuk? Yapmayın bu denli unutkan olamayız! Olmamalıyız!
Şimdiye dek en az bir düzine kahve severler derneği kurulmalı idi. Yurt içinde, dışında kahve üzerine work shoplar, sergiler düzenlenmeli bildiriler verilmeli idi. Daha ne söyleyeyim." Ve yazı şu soru ile bitmiş: "Kuzum söyler misiniz sizin elinizde uluslararası bir markanız olsa bozuk para gibi harcar mısınız?"
Ve yanıt gelmekte gecikmedi: "Hayır harcamayacağız!" Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık A.Ş. tarafından 24 Ocak - 31 Mart 2001 tarihleri arasında Vedat Nedim Tör Müzesi'nde açılan "Tanede Saklı Keyif: Kahve" sergisinden söz ediyorum. Açıkçası bu sergiden ne kadar keyif aldığımı hemen sizlerle paylaşmak istedim. Müzenin yöneticisi bir arı kadar çalışkan müdire Şennur Şentürk'ün bu sergi için ne denli koşturduğunu biliyorum. Sonuç buna değer.
Sergi kataloğu da fevkalade başarılı olmuş. "Kahve ve Kahvehanelerin Toplumsal Tarihi" yazısını Ekrem Işın kaleme almış. Şöyle başlıyor: "İngiliz gezgin Cuarles Mac Farlene'e atfen... Türkler kahvesiz yaşayamaz!" Ekrem Işın ipek, baharat ve kahvenin Doğu'dan Batı'ya ihraç olunan bu lüks tüketim maddelerinin toplumsal statü olarak belirleyici özelliğine değiniyor. Mitolojiden tarihe kahvenin serüvenine bakıyor. Rivayete göre kahve içmeyi ilk keşfeden insan Hz. Süleyman'dır: Cebrail tarafından kendisine verilen buyruğa göre hastalara dağıtılmak üzere kahve hazırlamıştır. Arabistan Etiyopya eksenindeki macerasını takiben kahve Osmanlılar'ın günlük hayatına girer. 16. yüzyıldan beri "Osmanlı kültür hayatında kahve, bir içecekten daha fazlasını ifade eder."
İLK KAHVEHANE
İlk kahvehane 1554-55'te Tahtakale'de Halepli Hakem ve Şamlı Şems adında iki Arap kökenli tüccar tarafından açılır.
Ekrem Işın bence bu noktada çok önemli bir atıfta bulunarak devam ediyor: "Kahvehanelerin açılması ile birlikte artık mahallenin gündelik hayatında biri dini, diğeri de dünyevi olmak üzere iki farklı mekanın varlığı söz konusudur." Osman N.Ergin'in bu tespiti mutfak kültürü odağında bulunan bir içeceğin toplumsal tarih ve kent tarihi açısından ne denli önemli bir aktör olabileceğine de dikkati çekmektedir...
"Kahve Ağacı ve Kahve Çekirdeği" başlıklı yazıyı Prof.Dr. Turhan Baytop kaleme almış. Daha ziyade kahvenin nerelerde yetiştiğine, cinslerine göz atan bir yazı. 70 adet kahve türünü ben de bilmiyordum. Ticari kahvenin yüzde 90'ı şu türlerden elde olunuyor: Coffea arabica ve Coffea liberica Hiern.
Hangi coğrafyada bulunduğunu hangi iklime ihtiyaç duyduğunu detayları ile anlatıyor...
Nihayet kahveler ile bütünleşmiş bir şehir, Paris hakkında bir yazı "Kahveler Atlası" Uğur Kökden yazmış. Bir şehir nostaljisi, özlemle dolu bir yazı...
Arkadan Selahattin Özpalabıyıklar'ın Küçük Kahve Tatları. Harmanlamayı, naklediyor. Ve nihayet kahvenin dünyasından, makineler, cezveler. Şermin Alyanak yazmış.
168 sahifeli özenle basılmış kataloğun ikinci bölümünde muhtelif objeler var. Fincanlar, cezveler, şekerlikler, kutular. Herbiri başka bir dünya...
Sergiyi ve kataloğunu hazırlayan müze ekibini tekrar kutluyorum. Bu konunun güncel hayattaki sınırlarını da anlatayım. Geçen hafta sonu Atina'da idim. Öğle yemeğine düzgün bir lokantaya gittik. Ev sahibimizin inanılmaz misafirperverliği ile ölçüyü kaçırınca koyu bir Türk kahvesi istedim. Garson gülerek beni düzeltti. Kafe Helleniko, peki dedim. Garson mutfağa dönerek siparişini verdi: Kafe Turkiko...
|