En bilge Orhan Baba
Orhan Gencebay başına gelen by-pass ameliyatını 34 yıllık dostu bağlamasından ayrı düşmesine yoruyor
Karar verdim: Orhan Gencebay bir bilge. "Hepimiz birbirimizin devamıyız" dedi, Hegel diyalektiğini özetledi. "Herkesin mutlu olmaya eşit hakkı vardır" dedi, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi'ni okudu. "Doğumumuza da ölümümüze de biz karar veremeyiz. Çirkinlikleri düzeltmemiz için önce doğru insanlar olmalıyız" deyince, Camus'nün 'Veba' romanını baştan yazdı adeta... Sözleri Batı düşünürlerinin yanı sıra Doğu'dan da izler taşıyor ve bu noktada bildiğimiz kadercilikten ayrılıyor. Müziği gibi sözleri de Doğu-Batı sentezi Gencebay'ın. Belki bu yüzden o "Batsın bu dünya derken" Doğu-Batı meselesine kafa yoran Oğuz Atay 'Tutunamayanlar'da "Bat dünya bat!" diyordu. Sordum okumamış, "Geçenlerde de duydum, merak ediyorum, okuyacağım" dedi.
"Hepimiz bir bütünün parçasıyız" diyorsunuz. Yani hepimiz 'yaratan'ın yansımalarıyız. Peki bu parçalar bunun farkında mı, birbirlerine nasıl davranıyorlar?
Bütünün içinde iyi ve kötü diye tanımladığımız her şey var. Bence hiçbir şey başlangıçta kötü değildir. İnsanlık kötüleştiriyor. Yaradan her şeyi gerektiği gibi yaratmış; insanlar düşünceleriyle, istekleriyle, bencillikleriyle bu güzelliği bozuyor.
Asgari ücret bu kadar düşük, işsizlik bu kadar yüksek olmasaydı, yine "Batsın bu dünya" der miydiniz?
Yaşadığımız hayat içerisinde "Batsın bu dünya" dedirtecek öyle çok neden var ki! Bu söz insanın isyanını dile getirir, ama dünyanın gerçekten batmasını istediği söylenemez. İnsan, yaradılışından kaynaklanan bazı olumsuzluklara acı çekse de razı olabilir; bu onu çok üzmez. Ama insanlardan kaynaklanan, değiştirilme ihtimali olmasına rağmen değiştirilmeyen olaylar karşısında isyan eder. Çünkü adaletsizlikler, haksızlıklar olur. Oysa her insanın mutlu olmaya eşit hakkı vardır. Bencillikler yaratanın verdiği güzelliği bozunca adaletsizlik oluyor. Bu da her türlü tepkinin, hattâ şiddettin doğmasına yol açıyor. İşte o zaman insan "Batsın bu dünya" diyor, batsın ki yeni bir dünya kuralım, iyiyi arayalım.
Öyleyse siz devrimcisiniz?
Evet, ama devrimcilik bir zamanlar çok yanlış anlaşıldı. Oysa devrimcilik daha iyiye gitmek, daima ileriye bakmaktır. Bu dünya çok güzel devrimciler gördü, peygamberler gibi, Atatürk gibi. Mesela Mevlana da "Bize inkılap lazım beyler, inkılap" der.
Zaten Mevlana hümanistlerin babasıdır. Yunus Emre, Hacı Bektaş Veli de. Bu insanlar bizim gururumuz. Eserlerine baktığımızda saygı duymamak mümkün değil. Şimdi biz de onların bıraktıklarından etkileniyoruz; çünkü hepimiz birbirimizin devamıyız.
KADERCİLİKLE İŞİM OLMAZ
Siz müziğinizin arabesk ve anlayışınızın kaderci olmadığını söylüyorsunuz. Bu biraz şu öyküdeki gibi: "Birinin bir derdi varmış. Yıllarca tüm bilgelere gitmiş ve hepsi ona 'mücadele et' demiş. Etmiş de, ama bir türlü geçmemiş derdi. Sonunda dağların öte yanındaki bir bilgeye varmış; bilge ona 'Kabullen'
demiş..." Şarkılarınızın isyan ve değişim istemesine rağmen bir yandan da 'efendi' tavrı bu olabilir mi?
Çok güzelmiş. Hep dedim; benimki batıl bir kadercilik değil. O, "Yat yere ver Allahım" demektir. Benim bununla işim olmaz. Ben olması gerekenlerin evvelden yazıldığı kanısındayım. İnsan olması gereken yerde doğmuştur ve ona yetenekler verilmiştir. Yani elinde olan ve olmayan arasında yaşayacaktır. Doğumuna karar vermemiştir ve ölümüne de vermeyecektir. Bu mesafe arasında kendini yönetecektir; ama her zaman kendi iradesini kullanamayacaktır. Bazen daha iyi yaşamak hakkıyken olamayacaktır, hattâ "Doğarken ölmüşüm" diyecektir. Değiştirmek isteyecek ve gücü yeterse değiştirecektir. Yetmezse değiştiremeyecek öyle yaşayacaktır, ben bunu söylüyorum. Önemli olan bunun içinde yaşamı görebilmektir.
Ülkemizde değiştirmek istediğiniz ne?
Ülkemize çok üzülüyorum, nasıl üzülmem! Siyasetçi değilim, ama bir vatandaşım. Maalesef olumsuzluk gündemimiz çok zengin. Dünyadaki olumsuzluk sıralamalarında başı çekiyoruz.
PARAM OLMASA SEVEBİLİR MİSİN?
Bizim sorunlarımız yaratandan kaynaklanmıyor. Üç tarafı denizlerle çevrili cennet gibi bir memleketimiz var. Öyleyse yolsuzluklarımıza, işsizliğimize batsın demeliyiz. Ne yapmalı?
Doğru insanlar olmalıyız. Halk olarak bunu yaptığımızda bizi yönetenler de uyacaktır. Eğitime ihtiyacımız var, ama sağlıklı bir insan iyi eğitilebilir. Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur. Bunun için de para gerek. Yaşadığımız olaylar canımızı sıkıyor, kimi zaman fıttırtıyor... Ama biz yine de önce doğru olalım. "Oğlum para getirsin de nasıl getirirse getirsin" demeyelim. Geçen seneki bir bestemle dört soru sordum: "Param olmasa da beni sevebilir misin, ben açken sen tok gezebilir misin, benden daha güzel veya yakışıklı biri beni unutturabilir mi, paylaşmanın asaletini bencilliğin çirkinliğine tercih edebilir misin?" Bir insanın bunlara cevabı paradan yanaysa o insana itimat edilmez. Güvenin olmadığı bir ülke tıkanır. Hukuk iyi çalışmalı.
Şimdi hukukçu bir Cumhurbaşkanımız var. O bu güveni tesis edebilecek mi?
Onun hukukçu olmasını çok önemsiyorum, çünkü hukuka ihtiyacımız var. O bize bu konuda bir dürtü ve simge olabilir. Bazı tartışmalar oldu ve demokratik davranmadığına dair eleştiriler geldi ama o, aslında "her şeyi doğru dürüst yapın" diyordu. Yani sistemi kurun, pratik çözümlerle bu işi götüremezsiniz.
Ninniler Aslancık'ı ağlatır
Niye hüzünlü şarkılar?
Sanatçılar için çocuklukları çok önemlidir. Sizinki nasıldı?
Çocukluğum çok güzel geçti. Hatırladığımda hep mutluluk duyarım. Yaratıcı kişiler yaşamının her dönemini irdeler ve ondan ilham alır. Ben de her dönemimi bugünle kıyaslar ve bunu müziğime yansıtırım.
Ne tür oyunlar oynardınız?
Uzun eşek, birdir bir, futbol... Ok ve yayla oynamayı severdim. Cirit geleneksel bulunurdu ama ben severdim. 14-15 yaşlarında body çalıştım. Tavla da çok severim.
EVİM YIKILMIŞ
Doğduğunuz ev duruyor mu?
Geçen sene alacaktım ama yıkılmış. Çok üzüldüm. Keşke haberim olsaydı dedim. Hattâ Atatürk'ün doğduğu eve benzetirdim...
* Dinlediğiniz ninnileri hatırlar mısınız?
Annemin sesi çok güzeldi. Çok inceydi, neredeyse sopranoydu ama derecesini hatırlayamıyorum. Onun ninnileri bana çok sıcak gelirdi. İlkokuldayken bir şarkı beni çok etkilerdi: "Rüzgarlar fısıldar ninni/ gözünde uyku var ninni/ yum artık
güzel gözlerini ninni/ büyüsün küçük yavrum ninni..." Bunu dinlediğimde gözlerim dolardı. Ondaki hüzün beni çok etkilerdi. Bir ninni neden bu kadar hüzünlü diye düşünürdüm. Oysa "dandini dandini dastana/ danalar girmiş bostana" hiç öyle değildir. Sonra "bir küçücük aslancık varmış/ babası onu çok çok severmiş/ babası harpte vurulmuş..." diye de bir çocuk şarkısı vardı. Haydaa! Ağlardım. Güzeldi ama ağlatıcıydı. Demek ki besteleyenler öyle hissetti, demek ki babası harpte ölen biri yapmış. Bunların yanında 7-8 yaşlarında Veysel Baba'yı dinlerdim, özellikle felsefesine bayılırdım. Muazzam bir ifade vardı: "Benim sadık yarim kara toprak" derken gerçeği ortaya koyar. Çok etkilenirdim. Onunla gururlanır, binlerce yıllık derinliğe dalardım.
Tüm duygularınızı dile getiren bağlamanızla iyi arkadaşsınız herhalde?
Baba Divan en sevdiğim sazım. Çocuklar ona Orhan Baba diyor. 34 yıldır bestelerimi onunla yaparım. Sırdaşım, yakın dostumdur. Benle bütünleşmiş bir varlıktır. Geçen sene işlerimin yoğunluğundan ötürü onunla istediğim gibi dertleşemedim. İhmal ettim. Belki bu yüzden by-pass oldum. Çünkü deşarj olamadım. Kolesterolüm normal, ailede kalp hastalığı yok, eski sporcuyum, sigarayı 20 sene önce bıraktım. Ailede bir tek tansiyon var. Şayet sazımı ihmal etmeyip deşarj olsaydım stresimi yükseltmez ve by-pass olmazdım. Ama o beni affetti. Zaten onu ne kadar sevdiğimi bilir. Onu hep okşarım.
Günümüz müziğinde Batı ve Doğu melodileri var ama sentezi bulamadık galiba... Ne dersiniz?
Türk müziği yeniden ele alınmalı. İki temel yapımız Halk Müziği ve Klasik Türk müziği kendi içlerinde bile ayırılıyor. Elimizde çok az bilgi var. Neyimiz var, neyimiz yok görmezsek tıkanırız. O zaman da devrimci olamayız. Ben rock müziğinden etkilenirken bunu yapmaya çalıştım.
BUKET AŞÇI
|