kapat

04.02.2001
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Superkupon
Magazin
Sabah Künye
Cumartesi Eki
Pazar Eki
Melodi
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2001
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
Düzenli orduya karşı gerilla savaşı verdim
'İkinci Bahar'ın hikmetinin irdelendiği Siyaset Meydanı'nda neredeyse üzerine çullanılan iletişim sosyoloğu Hülya Tufan Tanrıöver "Yenildim ama ezilmedim" diyor

Hülya Tufan Tanrıöver bir iletişim sosyoloğu. Araştırma konusu Türk dizilerindeki kadın ve erkek kimlikleri ve kadının sosyal hayattaki rolleri. Fakat biz onu "İkinci Bahar mağduresi" olarak tanıyoruz. Çünkü Siyaset Meydanı'nda diziyle ilgili yaptığı bazı saptamalardan dolayı toplu bir saldırıya uğradı ve bir anda nefret odağı haline geldi. Sonraki haftalarda türlü köşe yazılarında, Hülya Tufan Tanrıöver'den söz edildi. Kimisi görüşlerine hak verdi, kimisi durumuna acıdı. Perihan Mağden'in "sosyal ok" sıfatıyla taçlandırdığı Galatasaray Üniversitesi İletişim Fakültesi öğretim görevlisi Hülya Tufan Tanrıöver'i yakından tanıyalım.

Yanlış mı anlaşıldınız?
Ben yanlış anlaşılmadım da, orada sorun şuydu: Ben bir ayinin ortasına düştüm ve ayinin ortasında bilim yapmaya çalıştım.

Peki neden bu kadar tepki çektiniz?
Çünkü orada bir tapınma vardı. Nasıl sevdik, nasıl öldük, bittik... Bu Türkiye'nin bir sosyolojik gerçeği: tapınma veya nefret etme. Ali Kırca "Biz şimdi perşembe akşamları ne yapacağız" dediği zaman kalktım dedim ki: "Hiç üzülmeyin, Galatasaray Şampiyonlar Ligi perşembe akşamı olur, insanlar maç seyreder. Popüler kültür bir ürününü piyasadan çektiyse başkasını koyar." Süper Baba, Perihan Abla bitince ne oldu?

Bu kadar üzerinize varacaklarını tahmin etmiş miydiniz?
Atilla Bey'in neden isteri krizine girdiğini bilemiyorum. Çok konuşmuşum. Ben yönetmiyorum ki. Bana yeter denmiş de ben devam mı etmişim? Ben geveze bir insan olduğumu biliyorum da, şöyle bir sorun var: Fransızlar "Ya susmalı ya da susmaktan daha önemli bir şey söylemeli" derler. Herkes susuyordu ve ben susmaktan daha önemli bir şey yapıyordum. Çünkü susanlar konuştuğunda "Ay çok güzeldi, ben çok sevdim, ben çok ağladım, vallahi ben daha çok ağladım" dışında bir şey söylemiyordu. Buna da itirazım yok, ama bunun adına da Siyaset Meydanı denmez. Beni de çağırmazsın. Kibar kibar oturur, çok şey söylemez diye düşünüldü herhalde...

Sizce en çok neye kızıldı?
Popüler kültürün biri gider biri gelir dedim. Ayağa kalktılar "Ne demek popüler kültür!" A, hayır yani... "Potemkin Zırhlısı" değil konuştuğumuz. "İkinci Bahar"ı pembe diziyle mi karıştırdınız, deyince tabii ki durum değişti. Teknik özelliklerine göre evet, "İkinci Bahar" tam da ideal pembe dizidir. Dünyadaki pembe dizilere bakınca ne vardır? Güçlü kadın kahraman. "Pembe dizi basittir, gündüz kuşağıdır, zaten ev kadınları içindir dolayısıyla aşağılık bir şeydir, bu muhteşemdir çünkü erkekler de seviyor." Net bir şekilde kadın aşağılaması. "Birlik beraberliğe çok ihtiyacımız olduğu bu günlerde..." Çok özür dilerim yani. "Bu kadar çok ağlamamıştık uzun süredir..." Yahu saçmalama! Bir hafta önce insanlar yakıldı yıkıldı... Ağlayacak şey mi yok memlekette? Aç haberleri 28 tane şey bulursun... Haberleri bile açma sokağa çık, altıncı adımda ağla! Bak şu Allahın işine yani... İyi ki "İkinci Bahar" var. Yoksa memlekette gülmekten öleceğiz! Kızdılar. Üstelik aşağılamadım da. Tanımlamaya ve sınıflandırmaya çalıştım.

HAYRAN KİTLEM OLDU

Hayatınızda değişen bir şey var mı?
Çok medyatik oldum. Bir hayran kitlem oldu... Şaka bir yana öğrencilerim geliyor, teşekkür ediyorlar, bu hoşa gidiyor. Halktan insanlar da katıldıklarını söylüyorlar.

Alınmadınız mı? Burada bilim yapıyoruz yıllardır, birden "ailenizin provokatörü" durumuna düştüm diye...

Bunu biraz hissettim tabii. Ama popüler kültür üzerine, toplumun güncel sorunları üzerine çalışan bir sosyoloğun olmazsa olmaz paradoksu bu. Bu açıdan biz jeologlara falan çok imreniriz. Araştırdığın nesneyle senin aranda ciddi bir mesafe var. O nesne konuşamaz, seni etkileyemez, sen onu sevemezsin. En azından bu terimlerle konuşamazsın. Demek istediğim, herkesin içinde olduğu bir konu hakkında araştırma yapıp bir takım sonuçlar çıkartırsan, elbette "yok öyle değil" diyen çıkacaktır.

Tartışmaya katıldığınıza pişman mısınız?
Ben bu kadarını tahmin etseydim gider miydim, bilemiyorum. Ama pişman değilim. Tabiri caizse düzenli orduya karşı gerilla savaşı verdim. Yenildim ama ezilmedim. Bir şeyi öğrendilerse insanlar, gerisi önemli değil. Sosyalbilim diye bir şey var. "Bula bula dizileri mi buldun araştırma yapacak" diyenler de oluyor. Tam da bunu yapacağım, çünkü hepimiz bunu seyrediyoruz. Herkesin genetik mühendisliğine ihtiyacı olmayacak ama herkes dizi seyrediyor.

Bütün diziler statükocu

Neden Türk dizilerini araştırıyorsunuz?
Dünyanın hiçbir yerinde aynı saat diliminde 32 dizi yok. Brezilya'da bile yok. İnsanların yaşamlarıyla diziler birbirlerine eklemleniyor. Herhangi bir şey anlatacağı zaman Baba Evi'ndeki babanın adını vererek "bilmemneleşme" diyor. Çünkü o da kızını okula göndermiyor. Diziler bir sosyalleşme aracı.

Araştırmanın amacı nedir?
Birincisi Dünya Bankası'nın desteklediği Kadın İstihdamının geliştirme projesiydi. Benim araştırmamdaki amaç, popüler kültür ürünlerinde kadının çalışma hayatına katılımını etkileyebilecek öğeler var mı, bunu saptamak. O projede altı televizyon dizisi, beş siyası tartışma ve dört günlük gazetenin kadın ekleriydi konu alınan. Son iki yılda yaptığım da benzeri bir proje. Türk dizilerinde kadın erkek rolleri nedir, nasıl bir kadınlık ve erkeklik modeli sunuluyor, iş bölümü nasıl veriliyor.

Hayatınız televizyon seyrederek mi geçiyor?
Evet ama bundan şikayetçi değilim. Bu memlekette televizyon var ve atipik değilsen ve bu alanda çalışıyorsan bakmak zorundasın. Reha Muhtar'ın bir haberini arada bir seyretmek zorundasın. Yoksa otobüse bindiğinde karşındaki adamın niye öyle oturduğunu anlayamazsın. Eskiden sabahlara kadar tartışma programı seyrederdim. Şimdi aynı genel kültürün ürünleri olduğunu bildiğim için onlara vakit harcamıyorum.

Diziler hakkında somut gözleminiz nedir?
Arkasındaki endüstriyi görmek gerek. Ve bu endüstri egemen ideolojiyi ve görüşleri yayacaktır. Statükocudur. Türk dizilerinde inanılmaz miktarda geniş aile var. Dedeler, nineler, teyzeler, halalar... Bu kadar geniş aile Türkiye'de kalmadı. İnce nostaljiler. O nostaljide çok dikkatli olmak lazım. Ne diyor? "Geniş aile iyidir, yaşlılara saygı göstermek iyidir." Gerçekçi olalım. Çok siyasal bulacaksınız ama bunun arkasında ne var? "Ben vatandaşıma sosyal güvence veremiyorum, işsizlik sigortam yok, emeklilerim sayemde sürünüyor. Bak ne güzel dizilerde dedeler nineler beraber yaşıyor. Ananızı babanızı alın eve, siz bakın çünkü benim emekli maaşımla geçinemeyecek."

TÜRK DİZİ MUCİZESİ
Senaristler bunu bu bilinçle yazmıyor herhalde...

Tabii ki hayır! Ama tam da devletin ideolojik aygıtı dediğimiz şey bu. Bizdeki senaristlerin işi çok zor. Kanal geliyor, bak sana iki tane star, biri gecekondu kadını olsun, birinin de bakkalı olsun, haydi yaz diyor. Senarist de iki günde... Düşünecek dahi zaman yok. O zaman da ne yapıyor, kendi deneyimiyle en statükocu, insanları en rahatsız etmeyen senaryoları yazıyor. Bütün bunlara rağmen teknik olarak hiç de fena olmayan işler çıkarıyorlar. Mucize yani.

MUTLU TÖNBEKİCİ


Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır