kapat

04.02.2001
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Superkupon
Magazin
Sabah Künye
Cumartesi Eki
Pazar Eki
Melodi
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2001
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
Neş'e değer hayata
İstanbul Yeşilköy'de doğduğunda yıl 1945'ti. Annesi Arife Hanım onu elinden tutup Ankara Radyosu'na çocuk programları yapan "Ayşe Abla"ya götürmüştü.

Yaşı da boyu da küçüktü. Ama müzikte çok başarılı olduğu için Ayşe Abla Nazım Ülgen'e bir kart yazacak ve onu konservatuvara gönderecekti.

Piyanoda oturan Nazım Bey, Arife Hanım'ı dinleyeceğini zannetmiş ve "Ne söylemek istersiniz?" demişti. Beni değil kızımı dinleyeceksiniz deyince Nazım Bey'in elleri hayretle, piyanonun tuşlarında gezecek ve "Çile Bülbülüm Çile" minik sanatçıdan duyulacaktı.

ADINA OYUN YAZILDI
Yeteneği sadece seste kalmayan, oyun gücü yüksek, küçük Neşe bu defa yeni bir kartla Ankara Devlet Tiyatrosu'nun "Küçük Tiyatro" bölümüne tavsiye edilecekti. Kartın üzerinde tiyatro müdürü ve oyun yazarı Mümtaz Zeki Taşkın'ın adı yazılıydı. Salonda Muhsin Ertuğrul, Nazım Ülgen ve Mümtaz Zeki Taşkın vardı.

Daha ilkokula bile gitmeyen Neşe bir ay sonra sınavı kazandığını öğrenecek, tiyatro, şan, bale bölümlerine seçilecekti. Ardı ardına oyunlara çıkıp, "Yıldız Ece" ve "Karaböcek" piyeslerinde başrolü oynamıştı. Mümtaz Zeki Taşkın, Karaböcek oyununu onun için özel yazmış ve böylece 4,5 yaşında iken "Karaböcek" doğmuştu.

Mümtaz Zeki Bey oyun sonrası onu elinden tutup şeref locasına Cumhurbaşkanı İsmet İnönü'nün yanına götürecekti. İsmet Paşa "Gel bakayım harika çocuk, sen küçüksün ama marifetin çok büyük" diyerek şu eklemeyi yapacaktı:

"Senin adın artık Karaböcek olsun."
Küçük Neşe "Karaböcek" adı ile büyüyordu. Devlet Operası'na da alınan Neşe, Karmen, La Bohem operaları ile Çaykovski'nin Kuğu Gölü'nde bile vardı. Önemlisi Muhsin Ertuğrul'un 40. yıl jübilesinde Büyükbaba ve Torun oyununu onunla birlikte paylaşıyordu. Oyunda Ertuğrul dede, Neşe de onun erkek torunuydu.

Henüz okula gitmediği için rollerini annesi ile ezberliyordu. İlkokula üst sınıflarda başlatılmıştı. Ankara'da Cebeci Bahçesi'nde ablası ile ilk sahneye çıktığında henüz 7 yaşına basmıştı. Çeşmi Siyah ve Makber gibi çok zor ve gazele dayanan şarkıları söylüyordu. Operayı bırakmış sahneyi tercih etmişti. Büyük musiki üstadı Fahri Kopuz onun ilk hocasıydı. Ve böylece 7 yaşında plağı çıkan ilk kişi olacaktı. Üstelik Alloma'yı Arapça okumuştu.

Yıllar geçiyor, başarı başarıyı kovalıyordu. İki şarkı ile müzik piyasasını alt üst etmişti: Artık Sevmeyeceğim ve Ağlama Değmez Hayat.

Alaturkayı Batı müziğine uygulamış ve kendisinden önce 11 sanatçının okuduğu bu şarkılarla müziğe yeni bir anlayış getirmişti. Plak, 15 milyon adet satacak. Bu büyük "efsane"nin başlangıcı.

Yüzbinlerle satış rekorları kıran Altın ve Platin ödüllü plaklar sürekli başarıya dönmüş ve bir küçüğün gerçekten büyümesine ve kitlenin ona nasıl sahip çıktığına örnek olmuştu.

"Artık sevmeyeceğim", "Gökyüzünde Yalnız Gezen Yıldızlar" gibi Amerika'da yeniden icra edilen "Neşe Karaböcek ve Klasikleri" yeni parçalarla ve "Öldüğümü Unuturum" adı ile yeniden bizimle¥ Plaktan CD'ye uzanan bir devrin örneği.

1950 ve 1960'lar Türk Sanat Müziğinde en önemli dönemdi. 1953'te Ankara ve İstanbul radyolarının haftalık programları ile gazinoların afişlerine bakmak ve burada Türk musikisine ne kadar zaman ayrıldığını görmek bile bu yoruma temel teşkil edebilirdi.

İstanbul Radyosu Müdürü Mesut Cemil'di. Ruşen Kam da Ankara Radyosu'nu yönetiyordu.

Zeki Müren nihavent makamında fantezi bestesini "Gözlerinin İçine Başka Hayat Girmesin"i okumuştu. Ve kimler yoktu ki İstanbul Radyosu'nda...

Mualla Gökçay, Mefharet Birtan, Can Akşit, Mefharet Yıldırım, Lütfi Güneri, Safiye Ayla, Perihan Kövenç, Tülin Korman, Muzaffer Birtan, Radife Ertem, Mualla Yakar, Şükran Özer, Ekrem Kongar, Hamiyet Yüceses, Alaattin Yavaşça...

Tabii ki bu kadarla bitmiyordu liste. Radyo dışında kitle ile içiçe olan ve plaklarıyla Türkiye'nin sesini duyduğu onlarca saygıdeğer sanatçı vardı.

Müzeyyen Senar, Mediha Fidan, Esma Engin, Melahat Pars, Müzehher Güyer, Mustafa Sağyaşar, Suzan Güven, Mualla Mukadder, Sadi Hoşses gibi Ankara Radyosu sanatçıları olarak yurda "ses" veriyorlardı.

Sonraki yıllarda Neşe Karaböcek çok çabuk büyüyen sesini sahnelerden taşırdığında Makber'i, Hafız Burhan, Rosa Eskenazi ve Hamiyet Yüceses yetkinliği ile yorumlayacaktı.

MUSİKİ İZDİHAMI
Tepebaşı Bahçesi'ndeki heyette Nubar Tekyay, Hakkı Derman, Rafet Altıparmak, Şükrü Tunar, Ahmet Yatman, Kadri Şençalar, Ercüment Batanay, Hasan Erkoç, İsmail Karakaş, Yaşar Anlı vardı. İlana düşülen nottan Türk musikisinin ne denli önemsendiğini anlamak mümkündü:

"Dikkat! İzdihama meydan verilmemek için sayın müşterilerimizin erken teşriflerini rica ederiz." Demek ki Türk musikisini dinlemek izdihama sebep olabiliyormuş.

Leyla Gencer, İdil Biret, Suna Kan, Suna Korad ve diğerleri dünyanın en büyük sanat alanlarında yer almış "üstün hizmet"le onurlandırılmışlardı. Neşe Karaböcek ise "Uluslararası Büyük Sanatçı" kabul edilerek Amerika'da yaşama hakkı olan "çok özel insan" statüsü kazanmıştı. Bu bir gerçekti ama başka bir gerçek de sanatı ulusal boyutlardan evrenselliğe taşıyanlar ne yazık ki bu ülkede "Devlet Sanatçısı" olamıyorlardı.

Mukadderatın önüne geçilmiyor
Bazılarının sahneye çıkışı günümüzdeki gibi ne medya pompalaması, ne de tesadüflerin işidir. Geçmişin sanatçıları sanatçı olabilmenin ruhunu taşıyor ve bu kimliği hak ederek alıyorlardı. Zeki Müren sadece sesi ile güzel değildi. Ressamdı, şiir yazıyordu, musikiye son derece vakıf bir bestekardı. Safiye Ayla'sından Müzeyyen Senar'ına, Hamiyet Yüceses'e kadar geçmişin her sanat sayfasında isteyerek, bilerek ve hak ederek büyümenin örneklerini bulmak mümkündü.

Günümüz sanatçılarının sesleri hâlâ eskilerin şarkılarını terennüm ediyor ve bu kuşak hâlâ dünü dinliyor. Sanatçı olmanın hangi koşullarda, nasıl oluştuğuna ilginç ama dikkat edilmesi gereken hususların mikrofon dünyasında çok örnekleri var.

Suzan Güven: "Çocukken komşularımız sesimi beğenirdi ama, sahneye atılmayı aklımdan bile geçirmezdim. Ama mukadderatın önünde durulmuyor işte... Beni de kolumdan tuttuğu gibi Belvü bahçesinde sahneye attı. Hem de neye biliyor musunuz? Son günlerini yaşayan babama alacağım ilaç parası. İşte sahneye ilk çıkışımın hikayesi."

Safiye Tokay: "Fatihliyim. Çok küçük yaşımda öksüz kaldım. Ve iki kardeşime karşı annelik vazifemi omuzlarıma yükledim. 12 yaşında küçük kardeşimi uyuturken ninni söylerdim. Komşular sesimin güzel olduğundan bahsederek bana başka zamanlarda bu ninnileri tekrarlatır ve ağlarlardı. İlk kez ikinci eşim Hamdi'nin çalıştığı tiyatroda solist olarak çalışmaya başladım. Sevgili sponsorluğuna sırtını dayamayan, soyunup dökünmeyen ve sanatı bedeninden daha ölçülü bu sesleri daha çok dinlemeye devam edeceğiz."

ergunhicyilmaz@superonline.com


Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır