kapat

05.02.2001
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Superkupon
Magazin
Sabah Künye
Cumartesi Eki
Pazar Eki
Melodi
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

1 N U M A R A
Sabah Kitap
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2001
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
banner
Haşmet Babaoğlu(hbabaoglu@sabah.com.tr )


Televizyondan gözetlemek

Yedi kadın ve yedi erkek dış dünyaya kapalı bir ortamda 100 gün yaşayacak ve biz de onları televizyondan izleyecekmişiz...

Ama izleyicinin konumu pasif değil!

Bu bir yarışma ve jüri izleyicilerden oluşuyor: Beğenmediklerini oylarıyla "dışarı atacak" seyirciler...

"İçerde" en son kalan yarışmayı kazanmış sayılacak ve büyük para ödülünü kazanacak.

Bir aksilik olmazsa yakında Show TV'de ekrana geleceği söylenen yarışmanın adı "Biri Bizi Gözetliyor."

Bu tür televizyon yarışmalarının dışardaki ağababasının adı da "Big Brother." Hani Türk kızı Ebru yüzünden olup bitenleri gazetelerden izlediğimiz program.

"Big Brother" adı George Orwell'in ünlü romanı "1984"ten geliyor. Hani "Parti"nin ve "Ağabey"in herkesi gözetlediği; özgürlüğün çoktan sizlere ömür olduğu "yeni toplum düzenini" anlattığı romandan geliyor...

Uyanık televizyon yapımcıları "herkesi gözetleyen" bir tiran tipinden yola çıkıp milyonlarca televizyon izleyicisinin "otoriter" duygularını mı okşuyor?

O kadar uzun boylu değil!

İzleyicinin kışkırtılan duyguları; kasaba sıkıntısını atmak için geceleri o ağaç senin bu ağaç benim dolaşıp genç çiftlerin evlerini dikizleyenlerin duygularına daha yakın...

"Bak bizi izliyor, gözetliyorsun; büyüksün be abi!" havası seyircinin röntgenciliğinde değil de, jüri olmasında ortaya çıkıyor.

Bizim yarışmanın adı da "gözetlenme" üzerine: "Biri Bizi Gözetliyor." (Kaç "biri?")

Peki ya yarışmacılar?

"İşte size gösteriyoruz!" deseler ayıp kaçacak!

"İşte hayatımız karşınızda... Önünüzde yiyoruz, içiyoruz, sohbet ediyoruz, birbirimize aşık oluyoruz; birbirimizden soğuyoruz; hepsi ödül için!"

Bu son cümleye dikkat edelim: Hepsi ödül için...

Ve burada duralım:

Teşhirci ne yapar; teşhircinin ödülü nedir?

Görülmek ve bu yolla şaşkınlık uyandırmak; aynı anda hem hazzın hem de duyguların terörüne yol açmak. Teşhircinin aradığı budur.

Röntgenci ne yapar?

Röntgenci saklanır! Röntgencinin hazzı, seyrettiği kişiyi ondan habersizce "ele geçirmek" üzerine kuruludur.

Şimdi bu programları düşünün.

Kopardığımız ve yakında koparacağımız bütün gürültülere rağmen, ne izleyici gerçekten röntgenci olacak; ne de yarışmacı gerçekten teşhirci...

Bu bir oyun.

Ucunda para olan bir oyun.

Abartmaya gerek yok!

Oturduğumuz apartmandaki dairelerde neler olup bittiğini; kimlerin girip çıktığını takip etme biçimimiz bile daha röntgenci ve bir de apartman yönetimindeysek, emin olun ki "jüri kimliğimiz" çok daha acımasız!

En iyisi...

En iyisi, bu vesileyle modern hayatlarımızı bir kez daha gözden geçirmek olabilir.

Bir gram şeker için bir kilo keçi boynuzu çiğnemeyi marifet sandığımız modern hayatlarımızı gözden geçirmek...

Ve bir de...

Hayatımızda "para"nın tuttuğu yeri gözden geçirmek iyi olabilir!

Maskeleri atarsak geriye ne kalır?

Canım sıkılıyor. Böyle zamanlarda "yaşam tarzı" dergilerini karıştırmak iyi gelir. Olur olmaz bir fotoğrafa dakikalar boyu bakmak hoşuma gider. (Ayakkabılar neden hemen dikkat çeker?.. Dudakların yana doğru açılması hep böyle iç aydınlatıcı mı olur?.. Parlayan çorap ten rengi çoraptan daha mı güzeldir?.. Yoksa parıltı basitlik midir? O zaman neden beğendiklerini insanlar "çok parlak biri" diye tanımlıyor?..)

Olur olmaz bir yazıya göz atmak müthiş oyalayıcıdır.

İşte buyrun bakalım: Önüme şöyle bir yazı çıkıyor; "Yeni yılda bütün maskelerimizi atalım, kendimiz gibi olalım!"

Yok canım!

Neden?

Sadece kandırmak için mi takarız maskeleri?

Hayır.

Hayat bazen zarif bir örtü ister.

Bazen maskeleri nasıl sefil, nasıl çekilmez, nasıl "berbat" olduklarını bildiklerimizle birlikte yaşayabilmek için takmıyor muyuz?

Bazen savunma kalkanı değil midir maskeler?

Madalyonun öteki yanı da var:

"Kendimiz olmak!" ne demek?

Maskelerimiz sahte de, "kendimiz" dediğimiz has mı?

Bizim "kendimiz" dediğimiz şeyde yüzlerce "başkası" var. Anamız babamız; komşularımız,öğretmenlerimiz, arkadaşlarımız, hayranlık duyduğumuz ünlüler, sevdiğimiz şarkılar, sevdiğimiz filmler ve daha neler neler...

"Kendimiz" dediğimiz şey, işte böyle müthiş bir kalabalıktır!

Tasavvufi anlamları bir yana, hiç çekmez beni "kendimiz olmak" türünden sözler.

Sanki ardında başka bir sahtelik saklanmaktadır!

Maske maskedir.

Ya "kendiniz" gerçekten kendiniz misiniz?

Hiç durmadan "Ben dürüstüm" diyen yalancıların hali geliyor da aklıma...

ALTYAZI
Leeloo: Yarattığın her şeyi sonra imha ediyorsun!

Korben Dallas: Hımm! Buna "İnsan doğası" diyoruz...

(Luc Besson'un 1997 yapımı çarpıcı bilim-kurgu filmi 5th. Element'ten bir sahne)

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır