Siz bilirsiniz tabii... Malm; homoseksüelite ayıp değil ki. Banka soymadınız, adam öldürmediniz, insanlık suçu işlemediniz...
Dedim ya yine de siz bilirsiniz. Hem benim ne üzerime vazife değil mi?
Bazınız kadınları da sevmezsiniz üstelik. Ben de kadın olduğuma göre!.. Ama ben biliyorum; sizin takım çoğunlukla seviyor beni.
Geçen gün Fatih Altaylı'nın Cine 5'teki şifresiz yayınına katıldım. Hani bir süredir yazılı ve sözlü basının gündeminde, gece travesti -gündüz İngilizce öğretmeni bir tatlı kişi var. Adı Nedim Uzun kod adı Cansu. O da oracıkta söyledi. Beni pek beğenir, takdir edermiş sağolsun.
Aferin ona; hem beni beğenip takdir ettiği için, hem de çıkıp meselesini açık açık ortaya koyduğu için. Cesur insanlara bayılırım. "Sen cesur musun peki?" derseniz "yeterince değilim sanırım" diye beni bilmez bir cevap veririm size. Ama gittikçe "çene" bakımından açılıyorum. Özellikle tartışma programlarına katılmıyorum; çenemin endazesini tutamayabilirim diye. Durduk yerde gündem oluşturmaksa yakınlık duyduğum bir davranış biçimi değil. Yine durduk yerde "blender"lık yapmanın alemi olmadığı kanaatindeyim. Ortalığı karıştırmayalım şimdi derim. Zaten yeterince karışık...
Ben de sizler gibi TV seyredip duruyorum. Sizlerden tek farkım ara sıra bu aletin içine de girmem. Yine geçenlerde seyrederken seyrederken "İkinci Bahar''ın "Siyaset Meydanı" mağduresi, sosyolog Hülya Tufan Tanrıöver hanımı bir başka tartışma programındafdinledim (Bazen TV'ye radyo muamelesi yaptığım oluyor). "Türk toplumu homoseksüel bir davranış biçimi sergiliyor" özetli bir cümle sarfetti. Hemen açıkladı da milyonlar rahata erdi. Çünkü bilirsiniz, heteroseksüelitemizden ödün vermemek adına adam öldürürüz biz. Özellikle erkek taifesi... "Sen de erkek misin?" "Erkeksen şunu şunu yap" falan gibi söz sarfiyatlarının ucu cinayete kadar gider. Ben şahsen geçmişe dair böyle bir cinayeti hatırlayıverdim şimdi.
Feri Cansel sevgilisi tarafından "erkeklik" üzerine başlayan bir tartışmanın sonunda "Tak sepeti koluna herkes kendi yoluna" dediği için can verdiydi. Zavallı kadın. Bugünkü çoğu hanımefendiden de ne kadar masumdu... Her bakımdan.
Sosyolog Hülya hanım, toplumun homoseksüelitesini açıklarken "Türkler küçükken çoğunlukla haremlik selamlık yetiştirilmeye tâbi tutulduklarından, büyüyünce de bu alışkanlıklarını sürdürüyorlar. Öyle ki yabancı dil ile eğitim yapan meşhur bir üniversitenin yemekhanesinde bile bir tek Türkler erkek erkeğe ve kadın kadına oturuyorlar.
Karışık oturan ve yemeklerini bu şekilde yiyen masalar hep yabancı öğretim üyelerine ait, dediydi. Ben de "hakkaten" diye ağız dolusu hak verdim kendisine. Sosyologları bu açıdan çok seviyorum. İnsanın kendisini hem kendine hem de başkalarına haklı hale getiriyorlar.
Hem de bir tespitleriyle.
Korkumuzdan mıdır nedir toplumca "mış" gibi yapmaya hep alışkın olduğumuz için heteroseksüel-miş gibi, haklı-ymış gibi, mutlu-ymuş gibi, suçsuz-muş gibi yapa yapa gündemimizi hep hareketli tutaduralım.
Arada bir de aramızdaki sivri kişilere alkış tutarız adetimiz vechile. Ben gündem oluşturmak adına cehaletini pelerin gibi kuşanıp da yüzümüze yüzümüze savurmaktan, imtina etmeyenlerden söz etmiyorum. "Renkli kimliği"ne sahip çıkan marjinal dostlarımızdan sözediyorum. Hangi mesleğe ait olurlarsa olsunlar, bir kısmının dürüstçe çıkıp "evet ben buyum ne var?" tavırlarına bayılıyorum.
Ben de seksüel anlamda kendi hemcinslerimi sevseydim söyleyebilir miydim???
Bilmem, söylerdim herhalde.
Hem gizleseydim, adamın suratına suratına "Ele verir talkını kendi yutar salkımı" şeklinde bir cümle kurarlardı sonra.
"Salkım hanım" olmaya niyetim olmazdı.
Söylerdim... Söylerdim anasını satıyım...