"Demokrasiyi tarif etmek, çeşitli şekillerde yapılabilir. Ama hangi şekilde tarif ederseniz edin, bir yere çıkar. Meselâ, Churchill demokrasiyi şöyle tarif ediyor: 'Sabahın köründe, alacakaranlıkta kapınız çalındığı zaman, gelenin sütçü olduğundan emin olmanın adıdır demokrasi.' Aslına bakarsanız bu, korkusuz yaşama hakkının çok güzel bir ifadesidir. Kapınızı sabahın köründe kimse çalmaz, çalamaz. Yani, ne kişiler çalar, ne devlet çalar. Çalsa çalsa sütçü çalar. Sütçüden başka kimse çalamaz. Bu güvenlik demektir aslında. Güvenlik demokrasinin temel taşıdır"
Bu sözlerden 16 yıl sonra bir yazımda Demirel'in bu sözlerinden kısaca alıntı yapınca bir mektup aldım..
Mektubu sabaha karşı kapısı çalınan biri yazıyordu.
Aynen aktarıyorum...
"Ben mühendisim, 63 yaşındaşım sanayicilik de yaptım.
Bu ülkede bu enflasyonda ve bu kadar çarpık, kaypak düzende daha fazla çalışamayacağımı hissederek kendimi emekli ettim..
Vergilerimi, vatandaşlık görevimi hiç ama hiç aksatmadım..
Ülke yatırımlarına da hasbelkader katkım oldu..
Demem odur ki, iyi bir Türk vatandaşıyım..
Birkaç ay önce bir gece saat 03'te.. 30 yıldan beri oturduğum sitedeki evimi polis bastı.. Evde eşim, İtalya'dan yeni dönen kızım ve ben vardık.
Önce nutkumuz tutuldu.. Polisle bir işimiz olamayacağı için kapıdaki silahlı kişileri eşkıya sandık.. Önce kapıyı açmadık.. Kapıyı kırmaya başladılar.. Çelik kapı aldığı darbelerle yamuldu.. Daha da korktuk, kapıyı açtık. Ev silahlı insanlarla doldu.. Her biri evin içinde bir yere saldırdı.. Telefonların kablolarını kopardılar.. Cep telefonlarımıza el koydular..
Bizi derdest edip Gayrettepe Asayiş Şube'sine götürdüler.. Sabaha kadar bize birşey söylemediler..
Komşularımız bizi aramak için şubeye gelmiş.. Onları da böyle birileri yok deyip geri çevirmişler..
Olay ne ise.. Yavaş yavaş bizim suçumuz olmadığını anladılar ki kibar davranmaya başladılar..
Sonunda öğrendik.. Sebep çok basitti. Bir avukatım vardı.. Avukat bir olaya karışmış.. Ben de kiracımla olan bir meselem için onu aramıştım. Dolayısıyla birkaç kez telefonla görüşmüştük.. Avukatın cep telefonundan benim ev aranmıştı.. O gece avukatın bulunabileceği yerlere baskın yapmışlar..
Sabah dokuzda durumu açıkladılar..
'Peki' dedim.. Bu muameleyi 30 yıllık komşularıma nasıl izah edeceğim?."
Düzgün gibi görünen birçok insanın pisliklere bulaştığının ortaya çıktığı bir ülkede gece yarısı evi basılıp derdest edilen insana çevresindekiler nasıl inanacak?.
Bana " birşey olmaz amca, hadi geçmiş olsun" diyerek bizi sokağa bıraktılar..
Ben hakkımı arayamadım. Kimi kime şikâyet edeceğim. Bu kadar basit bir olay için beni kim dinler?"
Demirel, sütçü örneği ile demokrasi tarifi yaptıktan iki yıl sonra siyasete geri döndü..
Başbakanlık, Cumhurbaşkanlığı yaptı..
Ama onun 40 yıldır yönettiği ülkede insanlar kapısı çalındığında gelenin sütçü olduğundan emin değil..
Emin olmadıkları için de demokrasi 40 yıldır tartışılıyor..
Dün Demirel tartışıyordu.. Bugün Çiller tartışıyor.. Yarın ihtiyacı olan bir başka politikacı tartışır..
Siyasetciler, politikayı kendilerine özgü bir oyunun adı zannediyorlar..
Halkın da ona ihtiyacı olduğunu düşünmüyorlar..
Düşünseler, bizim de sabaha karşı kapımızı çalan sadece sütçü olur..
Düşünseler, başına olmadık iş gelen emekli sanayici, kime şikâyet edeceğim, beni kim dinler demez..
Düşünseler, Meclis tek yumrukta nakavt olmaz..
Çünkü yumruklar havaya kalkmaz..