


49 bin lira için gözaltı Meclis'te
Bir süre önce 49 bin liralık trafik borcu nedeniyle gözaltına alınan eşimin başından geçenleri yazmıştım..
Çok sayıda telefon geldi. Her arayan benzer bir öykü anlatıyordu.. Ortak özellikleri ise nezarethanede geçirilen bir geceydi.
Dilerseniz kısaca aktarayım..
Bir cumartesi akşamı ben, eşim ve iki arkadaşımız Kavak'ta yemek yerken, bulunduğumuz lokantaya polis geldi. Asayiş kontrolü diye kimliklerimizi topladı. Bir süre sonra eşimi gözaltına aldı..
Suçu 1993 yılından kalma 49 bin liralık trafik borcunu ödememesiydi.. Böyle bir borcumuz yoktu ama bunu devletin değil, bizim kanıtlamamız gerekiyordu.. Çünkü, polis kayıtlarına göre suçluyduk..
49 bin lira için, yani yarım ekmek parası için eşimi polis otosuna bindirip merkeze götürdüler.. Götürürken de sadece bir telefon hakkı verdiler.. Yani bir katile, bir hırsıza, bir soyguncuya nasıl davrandılarsa öyle davrandılar..
Sonra iş anlaşıldı. İstanbul Emniyet Müdürü'nün şahsi kefaleti ile eşim geceyi nezarethanede geçirmekten kurtuldu..
Başımızdan geçen bu olayı uzun uzun yazdım.. Ve sordum:
Nezarethanede geçirilecek bir gecenin bedeli bu kadar ucuz mu?
Böyle basit bir suçla kişiyi gözaltına alırken, çocuğunun yaşadığı korkunun, dehşetin, endişenin ileride yaratacağı tahribatı hiç düşündünüz mü?"
Gözaltına alma yönteminizle neden olduğunuz itibar kaybının bedelini kim ödeyecek?
***
Bunları anlatmaya çalıştım.. Bir sürü telefon geldi. İçlerinden biri beni çok etkiledi. Arayan bir işadamıydı.. Dedi ki; "Merak ettim. Arayan oldu mu?"
"Aynı sıkıntıları yaşayan çok sayıda kişi aradı" dedim.. "Bırak onları" dedi : "Şu demokrasiyi savunan sivil toplum kuruluşları var ya onlar aradı mı?"
"Hayır" dedim..
"İstanbul Barosu, İnsan Hakları Derneği gibi kuruluşlar aradı mı?"
Hayır..
"Vekiller aradı mı?. Vekiller.."
Hayır..
"İşte esas sorun burada.. Çünkü bu demokrasi sorunu.. Demokrasinin özü burada yatıyor..Bunu kavrayamamaları çok üzücü."
Haklıydı.. Hatırlar mısınız?
Demirel, yasaklı yıllarında evine ziyarete gelenlere demokrasi anlatırdı.. Söze şöyle başlardı:
"Churchill demokrasiyi şöyle tarif eder; sabahın köründe, alacakaranlıkta kapınız çalındığı zaman, bunun sütçü olduğundan emin olmanın adıdır demokrasi."
Biz ise demokrasiyi hep Ankara'da aradık.. Bazen basit bir olayın demokrasi sorunu olabileceğini düşünmedik. Hep kafamız büyük meselelere gitti..Yanıbaşımızda olduğunu, bize günlük hayatta hep ama hep gerekli olduğunu görmedik..
***
49 bin lira için gözaltına tepki yok zannediyordum, varmış.. Bir kişi.. Bir milletvekili bu basit olayı demokrasiyle ilişkilendirmiş. ANAP İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı, İçişleri Bakanı Tantan'a yazılı soru önergesi vermiş..
Önceki gün soru önergesi de, Bakan Tantan'ın cevabı da elime geçti. Çok mutlu oldum.. Demek ki Meclis duyarlı.. Demek ki sistem çalışıyor.. Demek ki birileri haberiniz bile olmadan size sahip çıkabiliyor.. Aynı partinin bir milletvekili aynı partiden bir bakana bu yaptığınız 'Hukuk Devleti' anlayışına uygun mu? diye soruyor..
Bakan da neden gözaltına aldıklarını tek tek anlatıyor.. Vekil soruyor, bakan yanıt veriyor..
Sistem işliyor.. Türkiye uyumuyor.. Demokrasi yürüyor..
Vekilin soruları, Bakan'ın yanıtı ise başka bir yazı konusu.. Çünkü sorular da yanıt da hem demokrasiyi hem bürokrasiyi hem de polisin tutumunu masaya yatırıyor..