kapat

28.01.2001
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Superkupon
Magazin
Sabah Künye
Cumartesi Eki
Pazar Eki
Melodi
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

1 N U M A R A
Sabah Kitap
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2001
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
Nokia
GÜLAY GÖKTÜRK(gokturk@turk.net )


Barışma

Diyarbakır halkı geç bulduğu "evladını" daha doyamadan kaybeden babanın acısını yaşıyor.

Gaffar Okkan'ın şehit edilmesinden sonra bir bildiri yayınlayan sivil toplum kuruluşları bakın ne demişler:

"Biz yine Gaffar Okkan gibi bir emniyet müdürü istiyoruz."

"Gaffar Okkan gibi olmak" ne demek acaba? Onun gibi bir emniyet müdürü istemek, çok şey istemek mi? Diyarbakır halkının başına gelen "mucize"nin tekrarlanması çok mu zor? Halk böyle diyerek imkânsızı mı istiyor?

Tam tersine çok kolay.

Aslında, bunun ne kadar mütevazi bir istek olduğunu yine Gaffar Okkan'ın bir cümlesinden anlıyoruz:

"Bana git, Diyarbakır'daki insanın canını, malını, ırzını koru denildi, ben de görevimi yaptım."

İşte bu basit ama doğru görev tarifi ve bu tarifin hayata geçirilmesi koca bir şehrin bir emniyet müdürünü bağrına basması için yetiyor.

Ama işin acı bir yanı da şu ki, bu basit görev tarifini yapabilmek ve uygulayabilmek için kahraman olmak gerekiyor.

Çünkü geleneksel olarak, bu bölgedeki devlet memurları, görevlerini böyle tarif etmiyorlar. Diyarbakır halkı belki de onyıllardır, görevini "devleti korumak" olarak tarif eden ve devleti korumak adı altında halkın canına okuyan devlet memurlarından çekiyor.

Sonra bir gün yüreğinde insan sevgisi ve halka güven duygusu olan bir adam geliyor ve "normal olanı" yapıyor:

Yani, halka karşı önyargılı davranmıyor.

Onu potansiyel suçlu olarak görmüyor.

Diyarbakırlılar'a eşit vatandaş olduklarını hissettiriyor.

Ve faili meçhul korkusuyla titreyen bir şehirde can güvenliği sağlıyor.

Bir bakıyorsunuz, normal olanın uygulanmasından bir mucize doğuyor. Devlet, o adamın şahsında, yıllardır küs olduğu koca bir şehir halkının kalbini kazanmaya başlıyor.

Diyarbakır hâlâ, yoğun göç altında bunalan, yakılan köylerinden kaçıp şehre sığınan onbilenlerin yoksulluğu altında ezilen bir kent. Bütün bu ağır koşulların yerli yerinde durması Diyarbakır halkının, bir devlet görevlisinin ardından ağıtlar yakıp gözyaşı dökmesini engellemiyor. Çünkü onun için her şeyin başı, "şüpheli" değil, vatandaş yerine konulması... Eğer bu sağlanırsa, gerisinin daha kolay geleceğini biliyor. Büyük bir olgunlukla, büyük bir iyimserlik ve barış isteğiyle, "iyi" olana sarılıyor.

***

Gecenin geç bir saatinde, tek başınıza bir caddede yürüyorsunuz. Karşıdan bir polis ekibinin geldiğini gördüğünüzde ilk tepkiniz ne olur?

A) Polisle hiçbir takıntım olmadığı halde telaşlanırım, yüreğim çarpmaya başlar. İmkânım varsa polis otosunun beni görmemesi için yol değiştiririm.

B) Geç saatte yalnız başına yürümekten doğan gerginliğim birden geçer, içim rahatlar, kendimi güvende hissederim. Mümkün olduğu kadar polis otosunun kontrol alanı içinde kalarak yürümeye çalışırım.

Eğer ben Emniyet Genel Müdürü olsaydım, Türkiye çapında büyük bir anket çalışması yapar, vatandaşa bu soruyu sorardım. Sonra da aldığım sonuçları il il döker, bütün il emniyet müdürlerinin başarısını bu istatistikle test ederdim. Ve Gaffar Okkan gibiler "mucize" olmaktan çıkıp çoğunluk oluncaya kadar görevimi yapmış hissetmezdim.

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır