Nasreddin Hoca'ya sormuşlar:
Türkiye'nin üst düzey "taktisyenleri" en çok nerde yanılıyorlar?
Hoca gülümseyerek sakalını sıvazlamış:
- Nerde yanılmıyorlar ki, demiş... Olayları, "zaman" faktörünü de unutmadan aklın tutarlılığı içinde, özellikle "ekonomik" açılardan değerlendireceklerine, günü kurtarmaya dönük kurnazlıklara abanıyorlar...
-Nasıl yani?
- Örneğin Soğuk Savaş döneminde, en büyük tehlikenin "Komünizm" olduğunu ilan edip; "Allah'sız komünizme karşı" olduğunu söyleyen camici siyasetle işbirliği yapıyorlar. Sonra da bir Gorbaçov çıkıp, statüko'yu depremleyerek, "küreselleşme" sürecini başlatınca; apışıp kalıyorlar ve bu kez de "en büyük tehlike"nin şeriat olduğunu söylemeye başlıyorlar. Sen buna tutarlı bir "taktik" mi diyorsun?
- Buna benzer daha başka örnekler de var mı Hocam?
- Hohohooo... "Akıl"ın boşluğunu "kurnazlık"la doldurma koşullanmasına uğrandığında; fiyaskalordan fiyaskolara savrulmak, kaçınılmaz bir yazgı olur...
- Ne gibi örneğin?
- Güneydoğu, yahut Kürt sorununun "Komünist" kökenli olduğunu sanıp; yine gider, ülkenin doğusundaki aşiret beyleriyle işbirliği yapmaya kalkarsın... Em. Büyükelçi Elekdağ'ın saptamasıyla, 400 milyar dolara varan aşırı bir ekonomik tüberkülozla, olaylar mayna olduğunda; bu kez de aşiret beyleri, eski işbirliği yıllarından kalma avantalarını sürdürmek isterler ve olmadık kanlı suikastler çıkmaya başlar ortaya...
- Peki Hocam, Türkiye bu tür kurnazlıklar bataklığından, aklın berraklığına hiç kavuşamayacak mı?
Nasreddin Hoca'nın gülümsemesi kaybolmuş:
- Onun için "sanal"lıktan "saydam"lığa geçmek gerekiyor, demiş.
Örneğin son 70 yılda hazine topraklarından ne kadarı kimlere verildi; devlet bankalarından açılmış kredilerin ne kadarı geri dönmedi; silah alımlarına kaç milyar harcandı gibi... Ankara egemenleri böylesi bir saydamlaşmayı, bilemeyiz göze alabilir mi?
- Alamazsa ne olur?
Hoca:
- Ne olacak, demiş, benden çok sonra yaşamış olan Lincoln'ün ünlü sözü gerçekleşir; "Bütün insanları bir süre kandırabilirsiniz; bir takım insanları her zaman kandırabilirsiniz; ama bütün insanları her zaman kandıramazsınız..."
- Bu tür analizler neden sade vatandaşları pek ilgilendirmiyor Hocam?
- Kulluk koşullanmasından kurtulup vatandaş olamadıkları için...
- Peki neden kulluk koşullanmasından kurtulamıyorlar?
- Yüzde 99 oranında dünyanın her yerinde geçerli bir meslekleri bulunmadığı için...
- Hocam ilk kez karamsar görünüyorsunuz...
- Karamsar değilim; insanlık kötüye gitmez, Türkiye de gitmez... Ancak 2025'den sonra...
- O zamana kadar ne olacak peki?
- 20'nci yüzyılı da rezalet bir fiyaskoyla ıskalamış olmanın, tefrikası yaşanacak... "Sanal"lıktan, "saydam"lığa geçilmedikçe tabii..
- Hocam eğlendirici bir fıkra olmadı pek bu sefer..
- Sen onu git, bir de AB üyelerine sor; kimbilir nasıl gülüyorlardır halimize...
Biliyorsunuz ki, tüm siyasetçilerimiz ülkeyi kurtarmakta iddialılar. Ancak bunu hangi yöntemle yapacakları konusundaki kararsızlık, Bekri Mustafa'nın bir öyküsünü getiriyor akla...
Kiremitleri düzeltmek için dama çıkan biri, dik çatının kıyısında kalakalmış. Geri dönmesine dönemiyor, yere inmesine inemiyor..
Oradan geçmekte olan Bekri Mustafa:
- Hemen bir ip koşturun bana, demiş.
İpi getirmişler. Bekri, ipi damdaki adama fırlatarak:
- Bağla şunu beline, demiş.
Adam bağlamış ipi beline. Bekri ipe asıldığı gibi, adam damdan yere düşüp ölmüş.
Bekri Mustafa, cesedin başında kafasını kaşımaya başlamış:
- Allah Allah, geçende iple böyle birini kurtardılardı. Ama kuyudan mı çıkardılardı, damdan mı indirdilerdi; orasını tam hatırlayamıyorum...
Bektaşi'ye sormuşlar: - Çağdaş insanla çağdışı insan arasındaki fark nedir sence?
Baba erenler:
- Çağdaş insan, demiş, aç kalır da suç işlemeyi göze alırsa; 1 milyon liralık bir tavuğu çalıp yer...
- Ya çağdışı insan?
- 50 milyon liralık bir süs köpeğini çalıp keser ve yiyemez...