Ancak büyük acıların sepetinde büyük armağanlar da bulunuyor. Bu anlamda Gaffar Okkan olayı bana kaderin muhteşem bir ikramıydı. Çok açık ki yaşamı tasarımlayan varlık o ana kadar birbirini tanımayan iki kişiyi, Nuriye ile Gaffar'ı buluşturdu. Onların biraraya gelmeleri için diğer herşeyi, herkesi araç kıldı. Şimdi düşünüyorum da, hayatın ne olduğuna ilişkin teorin neyse, hayat da sana bu senaryona uygun pratikler getiriyor. Bizim zihnimdeki modelde ben, sen, o diye birşey yok.
Herbirimiz, yalnızca kendi dünyamızın merkezinde değiliz. Kendimizden başka herkesin de merkezindeyiz. Aynı şekilde bütün insanların merkezlerinde de biz varız. Yani hepimiz birbirimizin içindeyiz. Bunun ne zaman, ne şekilde, nerede ortaya çıkacağı, meyvelerini vereceği, ya da zehirlerini akıtacağını bilemiyoruz. Bizim bir yüzümüz teröristler bir yüzümüz şehitler. Öyleyse hepimiz herşeyden sorumluyuz.
Terörist, bizim gereği gibi oynamadığımız kendi rolümüzün öteki adı. Gaffar Okkan, bizim sadece ne yaptığımızın değil ne yapmadığımızın da adı. Ağıt yakmaya hakkımız yok. Bir ölümden bin hayat çıkarmanın zamanı. Herkes kendi hikâyesine baksın. Şimdi soru artık şu: 'Ne yaptık Gaffar Okkan'ın ölmemesi için?...