Uzakta, çok uzakta
dağların ardında sabah yeli
mekân tutmuş
gümüşlü bedenini...
Biri, sapsarı serinliğinde
dinlendiriyor gövdesini...
Biri, gün ışığının aydınlığına uzatmış
boynunun nakışlı gölgesini...
Biri, almış rüzgârın kokusunu sağrısına
gökyüzü ile yeryüzü arasında
yeni bir ufkun kapısını aralamakta...
Adını sordum:
demir kırı "Zaman" dedi,
doru "Kuruş"
al olanı "Seklavi"...
Üçünün de soyadı:
Arap atı...
Hızını güzelliğinden almış
güzelliğini zekâsından
bu yüzdendir işte
yelesinin ucunda
gökyüzünün masmavi durması...
Kafası küçük, sırtı kısa
bu yüzdendir işte
alnının ak akıtmasının
bulutlarla kardeş olması...
Tüyleri ve kuyruğu ve yelesi ince
bu yüzdendir işte
yeryüzü ile gökyüzü arasında
başka bir ufkun kapısı açması...
Anayurdu sorulduğunda
ulu Fırat'ın kollarından Sultansuyu
Akar yıllardır kışın kar
yazın saman renginde
güneydoğu Torosların eteklerinde
bir elini Akçadağ'a uzatmış
öteki eli Beydağı'nda...
Bir top bulut iner Sultansuyu üzerine
bir top bulut atların ipek yelesine
sabah yelinin terkisinde geçerim dört nala...
Önümde ihtiyar günlerimin adresi ardımda gençliğimden kalan anılar
Artık menzilim sorulmaya...
Mıstık'ın tepeden tırnağa 'ruh'u
Mizah Kültürü Dergisi GÜLDİKEN'in güz sayısında Behçet Çelik, geçen yıl aramızdan ayrılan karikatürist Mustafa Eremektar, yani "Mıstık"ın yaşamı ve sanatı üzerine düşüncelerini aktarırken 13.12.1952 tarihli "Resimli Yirminci Asır"da çıkan portresini de veriyor: "Bu da kim acaba? Tamamiyle yabancı bir isim... Muharrir midir? Şair midir? Mütercim midir?"
Sonra da asıl kimliğini açıklıyor: "Karikatüristtir. Mütemadiyen Taş Devri karikatürleri çizer. Müzisyendir. Hem de evinin damı aktığı zaman, ıslanmasın diye piyanoyu örtüp kendisi açıkta yatan bir müzisyen. Bir kerecik bile üşüyüp nezleye tutulduğu vâki değil. Geçenlerde merak eden arkadaşları, 'Sen nasıl oluyor da hiç üşümüyorsun, diye sorar. İnsanda, öbür âlemlerden geliyormuş hissini uyandıran garip bir sesle cevap verdi: Ben ne soğuktan müteessir olurum, ne de sıcaktan. Bana tesir etmez!
- Peki amma niçin?
- Ben tepeden tırnağa ruhum da onun için..."
Çizgen'in ülkemizin de içinde bulunduğu ve Almanya'dan Zimbabwe'ye 68 ülkede çektiği fotoğraflardan oluşan albümü, "Dünya'ya Bakış" adı altında Ülker Yayınları arasında çıktı.
"Benim için fotoğraf mucizedir, yazmak ise sihir" diyen Çizgen'in fotoğraflarını şöyle değerlendiriyor Erhan Karaesmen:
"Gültekin Çizgen fenomeni sadece tutku ve aşkla sınırlı değildir. Fotoğraf sanatının derinine inmesinin bir sebebi de kendi doğal yaklaşımı ve ilgisidir. Görsel açıklık ve bakış açısı genişliği bir fotoğraf sanatçısının en önemli özellikleridir. Çizgen'in kahverengi gözleri, benzeri olmayan bir çift mercek yoluyla, çok çabuk ve detaylı görebilme hassaslığına sahiptir."
"Dünya'ya Bakış" albümü ile Çizgen, göz kamaştırıcı fotoğraflı yolculuğunun "kırk yılın renkleri durağı"nda şimdi...