kapat

27.01.2001
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Superkupon
Magazin
Sabah Künye
Cumartesi Eki
Pazar Eki
Melodi
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

1 N U M A R A
Sabah Kitap
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2001
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
Lütfiye'nin gözyaşları
Bir Demet Tiyatro'nun komiği Lütfiye, kendi kimliğine bürününce şakır şakır göz yaşı dökebiliyor. Ustalarına ise çok kırgın

Demet Akbağ'ı pek çoğumuz daha çok komik Lütfiye halleriyle tanıyoruz. Ancak uzun boyu, sert yüz hatlarıyla yanıma yaklaştığında kendisinden korkmadım desem yalan olur. Sık sık gittiği ve "tanıdık" dediği Zanzibar'da buluştuğumuzda "Aa, burası çok kalabalık, hayatta konuşamayız, hem ben zaten öğlen yemeği yemem" diyor. Durum böyle olunca biz de kendimize kahve içebileceğimiz sakin bir yer bulduk haliyle.

Demet Akbağ o kadar heyecanlıydı ki anlatmama imkan yok... Benimle buluştuğu için değil elbette. Akbağ'ın da rol aldığı ve Yılmaz Erdoğan tarafından yönetilen Vizontele, haftaya gösterime girecek de ondan. Bu yüzden de zihni 'ne olacak, film beğenilecek mi?' sorularıyla dolu. Ancak şimdiye kadar aldığı tepkiler hep iyi olmuş. Galada bulunan pek çok kişi oyunculuğunu çok beğendiğini söylemiş. Filmi ben de gördüm ve aynı fikirdeyim; oyunculuğunu geliştirmek için özel bir şey yapıp yapmadığını merak ettim. Akbağ bir şey yapmadığını, oyunculuğun onda içgüdü olduğunu söylüyor ve ekliyor: "Ben bunun Tanrı vergisi olduğuna inanıyorum. Bir rol elime geçtiğinde, Türkiye'de benim kariyerim burada ve ben bu rolü şöyle oynamalıyım diye bakmıyorum. Rolle arama hiç kimseyi koymadan doğrudan bir ilişki kuruyorum."

Konuşurken eli kolu hiç durmuyor. Sürekli konuşmaktan kahvesi buz gibi olurken üst üste sigara içmeyi de ihmal etmiyor... Ben bunlarla ilgilenirken o Yılmaz Erdoğan gibi iyi bir kalemden çıkan rolleri oynamanın ne kadar keyifli olduğundan bahsediyor. Ama kendi yazmayı yapabileceği bir iş olarak görmüyor...

YARANAMADIK
Birkaç kere denemiş, ancak beğenmediği için hepsini yırtıp atmış: "Bana diyorlar ki sesin güzel, şarkı da söyle, ama bence şarkıcı olmak başka bir şey. Yazar olmak da öyle işte. Zaten oyunculuktan başka bir şey yapamam çünkü oynarken çok mutlu oluyorum. Ne olur, beni bundan ayırmasın hiçbir şey. Sahnede, kamera karşısında rolümle baş başa kaldığım an dünya hiç umurumda değil. Başarılı değil derlerse o beni üzer muhakkak, ama o an çok mutluyum."

Bütün bunları söylerken inanmayacaksınız ama gözleri doluyor, hiç de beklemediğim şekilde gözyaşları yanaklarından süzülmeye başlıyor. Bizim o komik bildiğimiz oyuncu, şakır şakır ağlıyor! Tam da "Ne olur hiçbir şey beni oyunculuktan ayırmasın" dediği anda. Benim şaşkınlıkla baktığımı görünce bir açıklama yapma ihtiyacı da duyup, ağlamasının sebebinin 'başka' olduğunu söyleyiveriyor.

Anlatıyor: "İçimdeki o ışığı, ateşi göremeyen insanlar için üzülüyorum. Yapılan iyi şeyleri göremeyen insanlarla bu dünyayı paylaştığıma üzülüyorum. Beni yok saydıkları zaman üzülüyorum. Ustalarımız, daha doğrusu usta dediğimiz, saygı duyduğumuz, onlardan görüp de belki bu işe aşık olduğumuz insanlar bizim önümüzü açacaklarına önümüze bir şeyler koymaya çalışıyorlar. Ben şu anda kendi jenerasyonumla yarışmıyorum, onlarla uğraşıyorum. Artık bana sorduklarında kimi örnek alıyorsunuz kendinize diye, kimseyi sayamıyorum, çünkü hepsine kırgınım." Akbağ gençliğinden bu yana Kent Oyuncuları'nda, Hadi Çaman Yedi Tepe Oyuncuları'nda, Devekuşu Kabare'de, Dormen Tiyatrosu ve Ortaoyuncular'da rol almış. Ustalar derken onlardan bahsediyor herhalde...

Demet Akbağ'ın söyleyecekleri bu kadarla da kalmıyor. Şöyle devam ediyor: "Şimdiye kadar 'Demet de benim tiyatromda oynadı, şimdiki başarısında benim de payım varsa çok mutluyum' diyen bir usta duymadım. Bir de hep tiyatrocuların tiyatroya para yatırmadıklarından şikayet ederler... Para da yatırdık, oyun da oynuyoruz, hâlâ gözlerine giremiyoruz! Yaşlandıklarını kabul etmek istemiyorlar. Sanatçının yaşı olmaz, vizyonu geniştir falan diyoruz ama bazılarının çok çağın gerisinde kaldığını düşünüyorum. Beşiktaş Kültür Merkezi dolup taşıyor. Hiçbiri merak edip bir oyun seyretmedi şimdiye kadar."

KAHKAHA ATAMAM
Kızgınlığı, kırgınlığını bastırıyor Akbağ'ın, gözyaşları bitiyor ve yine gülümsemeye başlıyor. Tabii ruh halinin bu kadar kısa sürede değişebiliyor olması enteresan. Fakat bütün duygularını çok uçlarda yaşıyormuş: "Şimdi ağladım ama 10 dakika sonra çok gülebilirim" diyor. Ama şöyle gönlünce bir kahkaha atamamış... Bu duygusallığının sebebi 8.5 aylık oğlu Ali galiba. Sebep olduğu tek şey bu değil. Akbağ'ı gören herkes güzelleştiğini söylüyor. Eh, yemeyi de bir hayli kısmış.

Yine de kurabiye ve kestaneyi görünce dayanamıyor. "Beni babaannem büyüttü, sobanın üzerinde kestane yapardı" diyor. Gözleri yaşarmadan hemen bir kestane atıyoruz ağzımıza.

Eleştirenler kendilerine baksın
*Vizontele, Beşiktaş Kültür Merkezi'nin ilk yapımı ve Yılmaz Erdoğan'ın ilk yönetmenlik denemesi. Van'ın Gevaş ilçesinde geçen ve 1970'li yılları yansıtan filmde, ilçeye televizyonun gelişi ve bu esnada yaşanan olaylar anlatılıyor.

* Demet Akbağ, Siti Ana rolüyle oğlunu askere gönderen ve evdeki torunlarıyla ilgilenen yaşlı bir kadını canlandırıyor. Kadronun büyük bir kısmı 'Bir Demet Tiyatro'daki oyunculardan oluşuyor.

*Akbağ filmi eleştirmenin, Türk sinema endüstrisi oluşturulmaya çalışılırken haksızlık olacağını savunuyor. Metin Akpınar'ın "Oryantalist bir yaklaşım içinde çevrilmiş" sözlerine ve benzeri eleştirilere ise şöyle cevap veriyor: "Bu tip eleştiri yapanlar kötü bir şeye imza atmamış olsalar kabul edeceğim, fakat bizi eleştirenler bundan çok daha kötüsünü yapmış kişiler."

*Filmin elbette eleştirilebileceğine inanıyor, "Sonuç itibariyle bu bizim 45. filmimiz değil. İlk filmimiz. Çok insan emek verdi. Tabii yine de gerçek fikri seyirci söyleyecek, ama ben bu filmde samimiyet görüyorum" diyor.

*Maddi manevi hiçbir şeyi filmden esirgemediklerini söyleyen Akbağ "Her şeyden önce inandığımızı çektik" dedikten sonra ekliyor: "Bunun yarısı seyirciye geçse bence bu Türk sineması için önemli bir şey. Sıkılmasa, bittikten sonra azıcık etkisinde kalsa bu bile iyi bir şey."

* Akbağ, Erdoğan'dan başka bir yönetmenle bu kadar rahat çalışabilir miydi? "Yılmaz'ın yazdığı bir rolü oynamak her zaman büyük keyiftir. O da yazdığı şeyin doğru yorumlanmasından ötürü mutlu. Yılmaz'ın yazdığı ve yine çok sağlam yazılmış şeylerin mahvedildiğine şahit oldum."

ASLI E. PERKER


Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır