Fulya Gürel ile evliliğine noktayı koymaya hazırlanan Devlet Bakanı Şükrü Sina Gürel'in, Zeliha Sapmaz ile olan ilişkisini, "O bakan benim" diyerek açıklaması gayet olumlu tepkiler aldı. Ben de bu açıklamayı çok yerinde bir davranış olarak görünlerdenim. Peki bu kadar mı? Gürel'in cesaretini ve açık sözlülüğünü alkışlamakla konu kapanmış mı oldu? Sanmıyorum. Söylenecek daha çok şey var...
"Nihayet birisi özel yaşamına sahip çıktı..." Birçok kişi bu sözlere yürekten katıldı. Çünkü eğer Gürel böyle bir açıklama yapmasaydı olay dallanıp budaklanacak; o bakan mı, bu bakan mı diye tonla spekülasyonu yapılacaktı. Ne var ki bu "takdir" cümlesinin irdelenmesi gerekiyor.
Gürel aşkında olduğu gibi, birkaç ay önceki "yuva yıkan kadın" tartışmasında da benzeri bir "romantik" yaklaşım sergilenmişti. "Romantik"ler (onlara yeni romantik de diyebiliriz) bu tip konularda şöyle düşünüyor: "İnsanlar birey olarak yaşarlar. Eylemlerinden sadece kendileri sorumludur." Bu varsayımdan hareket edince nereye varıyoruz? Şuraya: "Başkalarının özel yaşamı bizi ilgilendirmez..."
Acaba öyle mi? Özel yaşamımız ne kadar kendimize ait?
Romantikler olup biteni zihinlerinde oluşturdukları bir şablona göre değerlendiriyor. Bu şablon ahlaki bir "meli-malı" şablonu: "İlişkiler şöyle olmalı... Evlilikler böyle olmalı... İnsanlar şöyle davranmalı..." Ve bu şablon bir ölçü aleti gibi çalışıyor. Tartıp sonucu söylüyorlar; kimini ayıplayıp, kimini yerden yere vuruyorlar.
"Peki başka nasıl olur" diyeceksiniz? Romantiklere karşı gerçekçi bir bakış açısından yanayım ben. Ahlakçılığa girişmeden, "meli-malı" demeden, yargılamadan önce olup biteni anlamak gerekiyor.
Hemen şunu söyleyelim: İnsanlar en çok "kendileri" olduklarını sandıkları anda bile toplumsal varlıklardır. Binbir sicimle; örneğin dille, kültürle, aileyle birbirlerine ve topluma bağlıdırlar.
İki çocukları olan bir karı koca düşünün. Adam başka birisine aşık oluyor. Boşanmak istiyor. Kadın ise karşı çıkıyor. "Bitmiş" olan ilişkiyi "kurtarmaya" çalışıyor. Bu arada devreye "kayınlar" ve "aile dostları" giriyor. "Öteki kadın" tü kaka ediliyor. Evine dönmesi için koca ikna edilmeye çalışılıyor.
Böyle bir durumda romantikler "dış müdahaleye" karşı çıkıyor. "İlişki bitmiş. Kurtarsan ne yazar? Bundan sonra mutlu mu olacaksın? Bırak adam gitsin, sen de yeni bir yaşam kur" diyorlar.
İşte bu yaklaşımı ben hiç mi hiç "gerçekçi" bulmuyorum. Olay bu kadar basit mi?
Aile dediğiniz kurum dört kişiden ibaret değil ki! Adı üstünde: Kurum! Sülale bağlantılarıyla, yıllar içinde kurulmuş arkadaşlıklarla, ekonomik ilişkileriyle, tarihiyle, çıkarlarıyla, psikolojisiyle dev bir organizasyon.
Torunlarını seven bir annenin, oğluna, "Aman evladım yuvanı yıkma" demesinden normal ne olabilir?.. Haftasonları yemeğe gelen, birlikte tatile çıkılan yakın arkadaşların, "öteki kadına" gıcık olmaları sadece kapris midir?... Kocası ve çocukları için yıllardır çalışmayan bir kadının 35'inden sonra iş bulması kolay mıdır?.. Mallar nasıl bölüşülecektir?.. Kocayla ortak dükkan işleten kayınbirader bu işten memnun olacak mıdır?.. Çocuklar kimde kalacaktır?.. Eğitimleri ne olacaktır?..
Günlük yaşamda kullandığımız "romantizm" (romantik akşam yemeği) ile hiçbir alakaları olmayan; soğuk kent sokaklarını çağrıştıran bizim yeni romantiklere göre bu soruların manası yoktur. Şablona uymaz. Düğünlerle, verilen sözlerle, neşe ve sorun yumağı çocuklarla kurulan ailenin dağılmaması için hiçbir neden yoktur. Aşık olan adam (ya da kadın) arkasına bakmadan çekip gidebilir.
Halbuki Bakan Gürel'in, "Evet aşığım" demesi ne kadar olumluysa, onun bu ilişkisine sorular yöneltmek bir o kadar normaldir. Nasıl ünlülerin yaşamı ilgimizi çekiyor, onları mahalle komşumuz gibi görüyorsak; bir siyasetçinin "sıradışı" (ne yani "yasak aşk" mı deseydim) ilişkisi de ilgimizi çekiyor. Hele söz konusu siyasetçi hükümet sözcüsü ve KKTC'den sorumlu bir devlet bakanıysa...
Birçok eğitimli, kentli kadının, evliliğini "kurtarmak" için Rahşan Ecevit'e başvuran Fulya Gürel'e kıs kıs güldüğünü biliyorum. Tamam, bence de Rahşan Hanım böyle bir konuda başvurulacak son insan olsa gerek. Ancak yukarıda saydığım bağlar ve bağlantılar nedeniyle iki çocuklu Fulya Gürel'in çabasında dalga geçilecek bir yan göremiyorum.
Hem siz Avrupa Birliği, Ermeni Tasarısı, Kıbrıs'ın geleceği gibi konular hararetle tartışılırken ortaya çıkıveren bu aşk karşısında devletin istihbarat birimlerinde kulakların dikilmediğini mi sanıyorsunuz? Bir tarafta "ilgili" bakan, öteki tarafta bir Fransız Büyükelçiliği çalışanı... Fazlasıyla dikkat çekici değil mi?
Zihinlerindeki "serbest-özgür" insan şemasıyla bu tip olaylara bakanlara "romantik" ya da "yeni romantik" deyip durdum. Acaba diyorum, onun yerine tilkilerin tavşanları, kuş cıvıltıları eşliğinde yediği kaotik ortamlara atfen "ormantik" terimi daha mı uygun olurdu?
emreakoz@sabah.com.tr