kapat

21.01.2001
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Superkupon
Magazin
Sabah Künye
Cumartesi Eki
Pazar Eki
Melodi
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

1 N U M A R A
Sabah Kitap
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2001
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
Nâzım yurttaşlık hakkını istiyor
Hatırlamakta yarar var, "Beni halkımın evladı olmaktan hiç kimse ayıramaz" demesine rağmen Nâzım Hikmet'in ömrü mahkeme kapıları ile hapishane koğuşlarında geçti.

1925'ten 1936'ya, tam beş kez ülkedeki düzeni yıkarak "komünist bir idare kurmak" amacıyla "gizli örgüt" oluşturmak; şiirleriyle ya doğrudan "komünistliği tahrik" ya da "kanunun cürüm addettiği bir fiili meth etmek"ten üç kez, son olarak da 1938'de "komünistlik gayesine matuf propaganda suretiyle askeri isyana teşvik"ten bir kez daha yargıç önüne çıkıyordu.

"1938 Harp Okulu ve Donanma Davası" olarak da bilinen son olayda 28 yıl hapis cezasına çarptırılacak, daha sonra da vatandaşlığı elinden alınarak 1963'te Moskova'da ölümüyle sonuçlanan o büyük ve son yolculuğuna başlayacaktı.

Peki ne ve nasıldı bu yolculuğun ara konakları?

Yıl 1938... Bir ara öğrencilik de yaptığı Harp Okulu'nda Askeri Mahkeme önüne çıkarılır. Dosyası daha sonra Donanma Komutanlığı Askeri Mahkemesi'ne gönderilir. Nedeni "askeri isyana teşvik etmek"tir.

Bir askeri öğrenci ile bir gedikli astsubaydan başka olayın tanığı yoktur. İkisi de Nâzım Hikmet'in kendilerine isyana teşvik edici sözler söylediğini iddia etmektedir. Mahkeme, tanıklara inanır ve Nâzım Hikmet'i toplam 28 yıl hapisle cezalandırır.

Böylece 12 yıldan fazla sürecek hapislik dönemi başlar.

Ülke, İkinci Dünya Savaşı'nın ardından "çok partili" döneme geçmiştir.

Ve Nâzım Hikmet, 8 Nisan 1950'de "13 yıldır bana kanunsuz ve haksız yere çektirilen işkenceyi kanun yollarından sona erdirmek, gerekli makamları harekete geçirmek için elimde hayatımı ortaya koymaktan başka imkânım yoktur" diyerek açlık grevine başlar.

Grev, ülke içinde ve dışında birçok aydın kişi ve kurum tarafından desteklenir, komiteler kurulur.

Bu arada seçimler yapılmış ve Demokrat Parti gelmiştir iktidara. Yeni iktidarın ilk icraatı, kamuoyunda uzun bir süredir konuşulan genel affı çıkarmak olur.

Nâzım Hikmet de 15 Temmuz 1950'de özgürlüğüne kavuşanlar arasındadır artık...

Ancak sevinci uzun sürmeyecektir, çünkü bu kez de yakasına "askerlik" sorunu yapışacaktır. Oysa Bahriye Mektebi'ni bitirmiştir, ayrıca zatülcenp geçirdiği için "çürük" raporu ile açlık grevi sırasında Cerrahpaşa Hastanesi'nden verilen doktor raporları vardır. Buna karşın Sıvas'ın Zara ilçesinde askerlik yapması uygun görülür.

Tek çaresi kalmıştır: Yurdunu terk etmek ve çıkar da...

KARAR NASIL ÇIKTI?
Bundan sonrasını "Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı" Sekreteri Kıymet Coşkun'un "Nâzım'ın Yurttaşlık Hakkı" başlıklı kitabından okuyalım:

"Avukatı (Mehmet Ali) Sebük'ün sonradan belirttiği gibi, Nâzım'ın suçu Pasaport Kanunu'nun 33. maddesini çiğneyerek yurt dışına çıkmış olması idi. Pasaportsuz sınırı geçmek ve askere celp kararına uymamak suçlarından yargılanabilirdi; genel aftan sonra zaten yargılanabileceği herhangi bir "suç" kalmamıştı. Ancak Bakanlar Kurulu toplanarak 25 Temmuz 1951'de bir karar aldı. Nâzım Hikmet'in TC vatandaşlığından çıkarılma kararı..."

Kıymet Coşkun'un belgelere de dayanarak hazırladığı bu kitap, 1988 yılında Cem Yayınları arasında çıkmış... O zaman da ülkenin etkili ve yetkili kişileri Nâzım Hikmet için "yurttaşlık" sözü vermişler...

Bugün, Nâzım Hikmet yok aramızda, teyzesi Sârâ ve kız kardeşi Samiye Yaltırım ile öteki "yakın" akrabaları da... Onlar yurttaşlığını göremediler.

100. DOĞUM GÜNÜ
2002, büyük şairin 100. doğum yılı. Bu günü kutlamak için şimdiden hazırlıklara başlandı ve mezarının Türkiye'ye getirilmesi tartışmalarına da...

Şair, şöyle "vasiyet" ediyordu:

"Yoldaşlar ölürsem o günden önce yani,

-öyle gibi görünüyor-

Anadolu'da bir köy mezarlığına gömün beni

ve de uyarına gelirse

tepemde bir de çınar olursa

taş maş da istemez hani..."

Hayat değişiyor, "vasiyet"ler ve "vaziyet"ler de...

Bu "vasiyet"inden önce, "Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığından, hey dünya, çıkarılmışım. Beni Türklükten, halkımın evladı olmaktan, memleketime bağlı bulunmaktan kimse, hiçbir kuvvet çıkaramaz, ayıramaz" sözlerini unutarak, daha ne zamana kadar "yurttaşlık hakkı"ndan mahrum bırakacağız şairi?

Anayurdu şiirleri olan şairler adına daha ne zamana kadar bu utancı taşıyacağız?

Ben, kendi adıma artık taşımak istemiyorum...

Nâzım Hikmet'i anma
22 Ocak: Fotoğraf sergisi, 18.00 / Yolcu, 20.00 (Yeşilçam Sineması)

23 Ocak: Okuma Tiyatrosu: Kafatası (Nazım Hikmet), 18.00 / Ufuk Karakoç konseri (Nazım Hikmet şiirlerinden besteler), 21.00

24 Ocak: Panel: Şiiri ve politik yönüyle Nazım Hikmet, 18.00 / Belgesel: Bir Doğum Günü Armağanı (Nebil Özgentürk), 20.00 / Şiir Dinletisi: Uçsuz Bucaksız Azınlıktan Nazım Hikmet), 21.00

25 Ocak: Nazım Hikmet Belgeseli (Reis Çelik), 18.00 (Yeşilçam Sineması) / Oyun: Bir Çift Sözüm Var Aşka Dair, 21.00

26 Ocak: Panel: Türk Şiirinin Modernleşme Sürecinde Nazım Hikmet, 18.00 / Yolcu, 20.00 (Yeşilçam Sineması) / Oyun: Bir Çift Sözüm Var Aşka Dair, 21.00

27 Ocak: Oyun: Bir Çift Sözüm Var Aşka Dair, 15.30 / Yolcu, 18.00 / Oyun: Bir Çift Sözüm Var Aşka Dair, 21.00

28 Ocak: Panel: Oyun Yazarı Nazım Hikmet, 16.00 / Oyun: Bir Çift Sözüm Var Aşka Dair, 19.00

Bilgi için Düşün Sahnesi Kültür ve Sanat Evi tel: 0 212 292 40 40


Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır