Bilmem farkında mısınız? ANAP lideri Yılmaz'ın bir huyu var. Zaman zaman içinde üst üste konulmuş, sıkıştırılmış, kompakt hale getirilmiş düşünceler taşıyan mesajlar verir.
Hani digital kanallar gibi..
Tek bir frekanstan onlarca kanal gibi..
Açtıkça, deştikçe bir tek cümleden onlarca anlam çıkar..
Bazen isteyen istediği tarafa çeker, bazen yönünü şaşırır, bazen de hedefi tam 12'den vurur..
"Avrupa Birliği yolu Diyarbakır'dan geçer" sözü kompakt demecin tipik bir ürünüdür..
Yılmaz ne demek istemişti?.. Neyi kastetmişti?..
Kürtçe TV mi?.. Kürtçe eğitim mi?.. Terörün sona ermesi şartını mı?. Neyi?..
Yoksa, Yılmaz şehit müdür Gaffar Okkan'ı kastediyor olmasın.
Okkan'ın yaptıklarına, yapmaya çalıştıklarına dikkat çekmeye çalışmasın..
Gelin bu kompakt mesajı bir an için bu amaçla verdiğini varsayalım.
Fazla mı abartılı?.
Bence değil. Çünkü Gaffar Okkan simge..
Neyin simgesi..
Her şeyin merkezine insanı koymanın simgesi.. Hayatla barışık yaşamanın simgesi.. Güneydoğu'da normalleşmenin simgesi..
Okkan'ın yaptığı, ilk bakışta basit gibi görünse de aslında devrim niteliğinde..
Polise 'günaydın' demeyi, hal hatır sormayı öğretti..
Kadın polisleri devreye sokarak çocuklarla, yaşlılarla ilgilendi..
Bakkalla, manavla, fırıncıyla dertleşti.. Kahveye girerek işsiz genci dinledi.. Onları insan yerine koydu.. Devletin sıcak yüzünü gösterdi..
Ne var bunda demeyin.. Sadece Diyarbakır değil, tüm bölgenin arası 'Özel Tim'in uygulamaları nedeniyle polisle hiç, ama hiç iyi değildi.. Birbirlerine kinle nefretle bakarlardı.. Asker sevilir, polis sevilmezdi..
Şimdi.. Birbirlerine sevgiyle, saygıyla bakıyorlar..
Polisin ağzından çıkan 'günaydın' sözü kilidi çözdü..
Gaffar örnek oldu. Diyarbakır, kucaklaşmanın sembolü oldu.. Belki de Yılmaz bu nedenle "AB yolu Diyarbakır'dan geçer" dedi.
Bakın, bir süre önce İstanbul'da çevik kuvvet polisleri yürüyüş yaptı.
Sloganlar atarak korku saldılar..
Tamam.. Olay örtbas edilmedi. Sorumlular bulundu, meslekten uzaklaştırıldı, yürüyenler hakkında dava açıldı.. Bizzat İstanbul Emniyet Müdürü kendi polisini kınadı.
Ama bir şey unutuldu.. Polisler, İstanbul Üniversitesi'nin önünden geçerken "İşte burası, hain yuvası" diye bağırmışlardı. Bu, toplumsal barışı dinamitlemek demekti.. Kin ve nefret tohumları ekmek demekti..
Polis müdürleri, üniversiteye gitmeliydi.. Rektörden de hocalardan da, öğrencilerden de özür dilemeliydi..
Herkese polis de özür dilemeyi bilir dedirtmeliydi..
Şık olan, hoş olan buydu.. Ama yapmadılar..
İşte Gaffar'ın farkı burada..
Bunu yapmak hem çok basit hem çok zor..
Ama Avrupalı olmanın ön koşulu..