Güle güle Gaffar
Hendek- Osmanlı döneminden kalma "Merkez Büyük Camii"nde, şehidimizin tabutunun başında, sıra sıra dizildik.
"Gaffar Okkan için cenaze namazı kılmaya" niyet ettik.
Sonra "Allahuekber."
Sonra "Sübhaneke."
Yine "Allahuekber."
Sonra "Ettehiyyatü."
Sonra...
"Şehit Gaffar Okkan'ın aziz ruhuna Elfatiha."
Ardından al bayrağa sarılı tabutu omuzladık.
Mezarlığa taşıdık.
Ve "Fikri'den olma, Ümran'dan doğma, 3 Mart 1952 doğumlu, evli, iki çocuk babası Gaffar'ı" gömdük.
Üstünü kara toprakla örttük.
Toprağı da güzelce suladık. Mekanı cennet olsun, aydınlıklar içinde uyusun.
***
Ölüm, hepimiz için kaçınılmaz son.
Aşık Veysel'in dediği gibi:
Var mıdır dünyaya gelip de kalan
Gülüp baştan başa muradın alanı.
Muradı maksudu hepisi yalan.
Ölümü dünyada hakikat gördüm.
Evet, ölüm bir "hakikat."
Ama ölen insan "gençse... Bir taze fidansa..."
"Hakikati kabullenmek" zor oluyor.
Yunus Emre'nin söylediği gibi:
Bu dünyada bir nesneye,
Yanar içim, göyner özüm.
Yiğit iken ölenlere,
Gök ekini biçmiş gibi.
***
Hendek, yeşillikler içinde, cennet gibi bir yer.
İnsanları sıcak.
"Vurdu, kırdı" yok... Herkes birbiriyle barışık. Belediye Başkanı Ali İnci (Fazilet Partisi) dedi ki:
- Burası bir mozayik... Kürt de var, çerkez de... Milletvekilimiz Nevzat Ercan Hendekli'dir... DGM Savcısı Nuh Mete Yüksel, Hendek damadıdır... Merve Kavakçı da buralıdır... Anlayacağınız, Hendek çok renkli bir yer.
***
Renkli Hendek dün "simsiyahtı."
İşyerleri "kapanmış."
"Siyah kuşak" bağlanmış.
Eczane... Banka Şubesi... Bakkal dükkanı... Kırtasiyeci... Parti binası... Heryer "siyah kurdeleli"
Sıcak, konuksever Hendekliler'in gözleri yaşlı.
Yaşlı nine de ağlıyor, ilkokula giden çocuk da.
Polis... Zabıta... Bakan... Vali... Milletvekili... Gazeteci... Dağ, taş, uçan kuş... Herkes... Heryer ağlıyor.
***
Ölen ölüyor.
Toprağa gömülüyor.
Cenaze törenine gelenler birer birer veda edip, ayrılıyor.
Ve cenaze sahibi "büyük acısıyla" başbaşa kalıyor.
Ateş, düştüğü yeri yakıyor.
Ne olur onları... Bütün şehit yakınlarını "sahipsiz bırakmayalım."
Namerde muhtaç etmeyelim.
***
Dün Hendek'te analar, bacılar cenazenin ardından "yiğidim, aslanım" diye ağıt yakarken...
Binlerce insan "yiğitler ölmez, vatan bölünmez" diye slogan atarken...
Askerler, şehide selam dururken...
Biz hep "Can'a" baktık.
Gaffar'ın minik "yetimine."
Ve Ömer Bedrettin Uşaklı'nın "Mehmetciğin yavrusuna ithaf ettiği" şiirini hatırladık:
Başaklardan kundağın,
Bağ, bahçe solun, sağın,
Yıldızlar oyuncağın,
Ağlama güzel çocuk.
Şiiri kendi kendimize, defalarca tekrarladık... Sonra gittik... Can'ın başını okşadık.
"Ağlama güzel çocuk" diyerek.
Ve Hendek'ten "tarifsiz acılar içinde" ayrıldık.