Cigaram ince tüter düşünsem aklım gider..
Ahalice değişimin özünü iyi yakaladık da olayın şeyini çıkardık.. Eksiğimiz burada.. Bir de hala belediye otobüslerinde büyüklere yer vermiyoruz.. Bu kafada giderseniz single partiye almazlar tabii.. Düşündükçe dertlenirim..
Merhume için mevlid okunuyor.. Mahallede ne kadar tanıdığı, seveni varsa bir eve toplanmışlar.. Hafız'ın yanık sesinin ritmine uydurup kafa sallıyorlar.. Kimi kendini ilahi müziğe kaptırmış iç çekiyor..
Kimi dinler gibi yapıp yanındakinin fistanını inceliyor.. Kimi hafızın seyrine durmuş, tahmin üretiyor.. O sırada şak diye elektrikler kesilir.. "Aaaa! Vııııy anam!" sesleri arasında evi karanlık basar..
Fiskoslar arasında bekleşirken birden ortalık aydınlanır.. Kadınlar, ev sahibinin kaşla göz arasında tedarik ettiği elektrikçiyi bir sandalyenin üzerinde, salondaki sigorta panelinin başında görürler..
Erkek göründü ya! Evdekiler can havli ile eşarplarına sarılırken; kaynana, durumunu değiştirmeden bakınan gelinine dirsek atar.. Gelin "Ne vuruyon boş böğrüme gıız?" diye uğunurken, sertçe "Başını ört, herif var.." diye buyurur..
Gelin çapkınca bir nazla eşarbını başına sararken hafiften itirazını sürdürür:
- "O herif mi gııız? Alantrikçi.."
***
Bu anekdot Orta Anadolu'dan.. Yaşanmasının üzerine çok değil, yirmibeş otuz yıl geçti..
Mevlid'de ilahiye uyup başını sallayan anaların kızları, torunları şimdi İstanbul'un single partilerinde "Hed Beng" yapıyor, yani elin gavurunun feryatlandırdığı müziğe kafa sallıyor..
Biz de aklı başında bir köşe yazarı olaraktan Donatella Piatti'nin İstanbul'un diline düşen partisini yazıyoruz.. Gelip de giremeyenlerin, duyup da göremeyenlerin aklına karpuz kabuğu düşürüyoruz..
Ayrılmaz ikili..
Gelip de giremeyenler dedim de aklıma geldi.. Laila'daki bu bekar etkinliğine giremeyen sadece bizim ünlülerin kuaförü Feriköylü Ahmet'in kalfası değil.. Yazar çizer takımına kayıtlı ıskat olanlar da var..
Haydi bize, mahkemeden "bekarlık ilamı" alamadık diye davetiye göndermediler.. Ya medyamızın ezeli tek tabanca gezenlerinden Okay Gönensin ile Haşmet Babaoğlu'ndan ne istediler?
İkisi de gazetemizin yazarıdır.. Gündüz bilgisayarlarının başına geçip, akıllarına fikir gelmesini beklerler.. Akşam olunca da o mekan senin bu mekan benim, çift gezerler..
İstanbul gece aleminde bu gibilere "ayrılmaz ikili" denir, altılı bahislerde ise "eküri" diye tabir edilir..
Yiğitlikleri de hesaba katılırsa, uğradıkları mekanlarda "Çifte gezer Akçadağ'ın efesi, kıçından alır nefesi.." türünden bir ağırlık yaratırlar..
***
Single partiye neden giremediklerini, kara esvaplı koruma engelini nasıl aşamadıklarını bilemiyorum.. Ama o hengame yaşanırken bunların içerde olmadıkları muhakkak.. Çünkü gözlerimle gördüm..
İstanbul'umuzun ne kadar kısmeti kapalı kızı, sağ elleri ile hissi ilişkilerini sürdüren ne kadar bekar erkeği varsa o gece Laila'nın kapısındaydı..
Özüm ise aynı saatlerde Ece Bar'da sahne alıyordu..
Sahne alıyoruz, dediysek bu alemde bir Muazzez Abacı ağırlığımız yok elbet.. Ece'nin havası biraz kendi kendimize olduğunda Udi Hüseyin, geriden laf atıyor..
Klarnetçi Tanju Bey kafa sallıyor.. Bu durumda solistleri Nurcan Hanım'a da beni sahneye çağırmak düşüyor.. Biz de teklifi "belki cayarlar.." diye ikiletmeden yerimizden fırlıyoruz..
Yeri gelmişken söyleyeyim.. Ece'deki bu ekibi izlemeyi ihmal etmeyin.. Deliyi ağlatırlar, ölüyü oynatırlar.. Öylesine dört kol çengi bir ekip.. Nurcan'ın sesi de bir harika..
İyice dolmuşlardı..
İşte biz tam böylesine bir curcunanın ortasındayken kapıdan Okay Gönensin ile Haşmet Babaoğlu ikilisi girdi.. İkisinin de suratından düşen bin parça..
Okay yaradılıştan mahsundur, aynı yere iki kere hesap ödemişcesine ağlamaklı durur.. Haşmet'in boynu bükük halleri alışıldık değil.. Zaten beni de bu yakaladı.. İçimden "Bunlarda bir iş var.." deyişim o sebeptendir..
Oturdular bir masaya.. Ben de sahnedeki işim bitince yanlarına gittim.. Niyetim konuşturup, dertlerini deşmek..
Öyle dolmuşlar ki deşmeye gerek kalmadı.. Servisin ilk yudumunda fazlalıklarını döktüler, biz de olanı biteni öğrenmiş olduk.. Anladığım kadarıyla önce kapıdaki korumaları zorlamışlar..
İkisi kolkola girip göğüs hamlesi yapmış.. Ancak kapıya dikilenlerin herbiri yüz okkadan fazla, başpehlivan kesimli oğlanlar.. Öyle iki kişinin göğüslemesi ile yarılacak gibi değiller..
***
Davetiyeniz yoksa giremezsiniz, cevabını alınca Okay basın şeref kartına hamle etmiş.. Bodyguardlardan o jölelediği saçı kirpi gibi duranı;
- "O kart şehir hatları vapurunda geçer.." diye bunları terslemiş..
Haşmet arkadan "Belediye otobüslerini ne yapmalı?" diye lafa karışmış ama oğlan duymamazlıktan gelmiş.. Okay daha tecrübeli olduğundan "Sen sarı basın kartını küçümseyemezsin arkadaş.. Seni basın konseyine şikayet ederim.." diye babalanmış..
Oğlanda yine tık yok..
Arkadan gelenler de bastırdığından, iyice bunalan Haşmet "Gel abi.. Başka yere gidelim.." deyip, Okay'ı cepkeninden çekiştirmiş.. Tepesi iyice atan Okay kalabalığı geri geri yararken hala;
- "Hepinizi şikayet edeceğim.. Oktay Ekşi sizi kınasın da gör bakalım.." diye söyleniyormuş..
O öfkeyle gitmişler Kuruçeşme'deki Marina balıkçısına.. Yiyip içerken "Ne olacak bu memleketin hali?" diye sora sora birbirlerini bir güzel doldurmuşlar..
Sonunda gazetecisini, aydınını "Single Partiye" sokmayan bir zihniyetin çok partili hayata ayak uyduramayacağına, bu yüzden de Avrupa Birliği'nde yeri olamayacağına karar vermişler..
Ece'ye geldiklerinde ruh halleri böyleydi.. Ama yüz ifadelerinde vatandaşlık görevini yapan demokratlara özgü bir dinginlik vardı.. Belki de fazla kaçırdığım için bana öyle geldi..
Ama bir gün sonra, gazetedeki köşelerinde fırtınalar kopacağını hissediyordum..
Kıssadan hisse:
Donatella'nın partisine..
Girdim diyen yalan söyler..
Baştan başa sefasını..
Sürdüm diyen yalan söyler..