Anayasa Mahkemesi gürültü koparan bir açıklama yaptı. Aslında ilk bakışta pek abartılı bir durum yok. Mahkemenin tutumu, ilgili özerk kurumun bir fikir beyanı olarak da ele alınabilir, kendi sınırlarını zorlaması olarak da...
Ancak böyle bir tartışmaya girmenin hiç bir anlamı yok... Yok çünkü, olan bitende tayin edici olan "açıklamanın içeriği" değil; tersine "açıklamanın zamanlaması ve üslubu"...
Geçen hafta sonu "Anayasa Mahkemesi ile hükümet arasında tasarı konusunda görüşmeler yapıldığı", bu görüşmelerin pazartesi günü devam ettiği biliniyor. Hükümetin değişilik tasarısını bu görüşmeler sonucu geri çektiği de ortada.
Çarpıcı olan "Anayasa Mahkemesi'nin malum açıklamayı, istediği sonucu almasından, yani tasarının geri çekilmesinden saatler sonra yapması"dır. Açıklamanın zamanlaması, "siyasi uyarı" niteliği taşıyan üslubuyla birleşince ortaya başka bir resim çıkmaktadır.
Açıklamayı bomba haline çeviren, izah edilmeye muhtaç kılan da işte bu resimdir. Ve açıklama bu yönüyle hukuki bir uyarı ya da istişare niteliğini aşıp, bir güç gösterisi haline dönüşmektedir.
Güç gösterisi...
Kilit kavram galiba bu...
Bugün ülkenin içinde bulunduğu ortamda "güç gösterisi sadece siyasi ağırlık koyma aracı değil, aynı zamanda savunma ve korunma aracı" olarak da karşımıza çıkıyor.
Zamanlaması ve üslubu itibariyle Anayasa Mahkemesi'nin çıkışı da böyle bir çıkıştır. Endişe kaynaklıdır; savunma amaçlıdır.
Neden, peki? Bu çıkışı ne tetikledi?
Başta Vural Savaş'ın açıklamaları tetikledi. Siyaseti, yönetimi ve hukuku kuşatan malum "asayiş mantığı"nın, bu kez bir silah olarak "içeriye" yönelmesi tetikledi...
Vural Savaş'ın Anayasa Mahkemesi üyelerine kişisel olarak nokta atışı yapması, "şeriatçı eğilimler"den söz etmesi ve ileriye dönük olarak şaibe altında bırakması, sonuçta bu kurumu "önlem alan" bir güç gösterisine itmiştir. Ancak daha ciddisi, savunmaya yönelik bu gösterinin, kurumdan çok kurumda çalışan yargıçların kişisel kaygılarına işaret etmesidir.
"Kurumsal olanın şahsileşmesi"nde, "sahşileşerek siyasileşmesi"nde ve buradan kaynaklanan güç gösterisinde, hükümetin de payı var.
Nitekim geri çekilen tasarıya bakıldığında, pazarlıklar ve dengeler sonucu parti kapatmanın hukuki açıdan hemen hiç bir şekilde zorlaştırılmadığı, kapatmanın önünün sadece aritmetik olarak tıkandığı görülür. Bu ise, tüm sorumluluğu Anayasa Mahkemesi'ne yükler; üstelik hukuki olarak değil, sayısal olarak yükler ve "bu kurumu parmak hesabı etrafında siyasileştirir, namlunun ucuna yerleştirir".
Vural Savaş'ın sembolik çıkışlarına eklenen bu unsurun da Anayasa Mahkemesi'nin girişiminde etkili olduğu gözardı edilemez.
Peki, endişe, şahsileşme, güç gösterileri gibi gelişmelerin "siyasi" anlamı ne?
Asıl soru budur...