kapat

24.01.2001
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Superkupon
Magazin
Sabah Künye
Cumartesi Eki
Pazar Eki
Melodi
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

1 N U M A R A
Sabah Kitap
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2001
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
Nokia
HAŞMET BABAOĞLU(hbabaoglu@sabah.com.tr )


Tarihi romanlar: "Her şey aynı!"

Hangi kitapçıya girsem, kasa önünde kuyruk gördüğümde dikkatle bakıyorum. Bekleyenlerin ellerinde cilt cilt romanlar var...

Yüce Ramses, Çöl Aslanı Barca, Safiye Sultan filan, tarihin ne garip cilvesidir ki, değere binmişler kapış kapış gidiyorlar!

Televizyondaki yarışma programlarında Tunus'la Fas'ı karıştıran, flamayla bayrağı ayırt edemeyen genç okuryazarlar var ya...

Bu gençler kalkıp, milattan önce üçüncü yüzyılda Fenikelilerin can düşmanlarının kimler olduğunu veya Fatih Sultan Mehmet'in özel hayatını şakır şakır anlatsalar hiç şaşırmam. Bu kitaplar sayesindedir!

Değerli tarihçi İlber Ortaylı son yazısında "tarihi roman furyası"na değiniyor ve tarihi romanlara hem dünyada hem de bizde gösterilen yoğun ilgiyi sevinilecek bir gelişme olarak karşılıyor.

Özellikle, dışarda çıkan bir tarihi romanın aynı yıl içinde Türkçeye çevrilip yayınlanmasının altında ilginç bir özellik yatıyor Ortaylı'ya göre. Onu da şöyle açıklıyor: "Okuyucularımızın tarih merakı ve şuuru bir yerde tarihçilerimizden daha yaygın ve derine gidiyor, dünyanın bütün zamanlarına ve mekânlarına ilgi duyuluyor."

İlber Ortaylı öyle ilk bakışta insana hoş gelen kültür olaylarını kayıtsız şartsız beğenenlerden değildir. Bu yüzden görüşünü çok ciddiye alıyorum.

Ama...

Yine de kuşkuluyum!

Bizim bu tarihi romanlara büyük bir açlıkla saldırmamız tarihe merakımızdan kaynaklanmıyor gibi geliyor bana...

Sokullu'yu kimin, neden öldürttüğünü bilmek için okumuyoruz bu romanları bana kalırsa...

Gerçeği (tabii romancıya göre gerçeği!) öğrenince de başımız göğe, zihnimiz tarihe ermiyor...

Şu karşıki Sakız Adası'nın 16. yüzyıldaki sosyal yapısını öğrenerek merakımızı gidermenin hazlarını yaşadığımızı; bu yolla tarih şurumuzu yerinden kımıldattığımızı da hiç sanmıyorum...

Bana kalırsa, biz tarihi romanlara bambaşka bir merakla sarıldık!

Birinci cilt, ikinci cilt... beşinci cilt demeden yutar gibi okuyoruz da, yayıncılar gün yüzü görüyor... Ama bambaşka gerekçelerle okuyoruz.

Mesela, Christian Jacq'ın iş yerlerinde masa altından gizli gizli okunacak kadar ilgi gören eski Mısır'da geçen romanlarına bakıyorum da, orada Eski Mısır sadece bir dekor bizim için.

Kötü mü bu romanlar?

Hayır! hayır!

Çünkü asıl aradığımızı veriyorlar bize.

Değişmeyen insan ilişkilerini...

Yani, tarihte neler olmuş, nereden nereye gelmişiz diye düşüncelere kapılmak için değil, "Her şey aynı işte!" diyebilmek için okuyoruz...

Aynı kalleşlikler, aynı ihanetler, aynı çıkar kavgaları... Her şey aynı işte!

Aşklar ya ölüyor, ya da öldürüyor... Her şey aynı işte!

Zalimin zulmü hiç sınır, merhamet tanımıyor...

Şehvet hep önde koşturuyor, iktidarlar hep çürüyor, duygular hep ayaklar altında çiğneniyor...

Degişen bir şey yok işte!

İşkence hep aynı işkence...

Korkaklık hep aynı korkaklık, cesaret hep aynı cesaret!..

Bana öyle geliyor ki; içimizden bunları geçirip biraz "ferahlamak," "kahpe kadere teslimiyetimiz" karşısında bir parça teselli bulmak için okuyoruz bu romanları...

Böyle gelmiş ama böyle gitmez mi?

Ha, bakın o bu romanların işi değil!

AYNA
Hakikati arayanlara inanın. Ben buldum diyenden kuşkulanın.

ANDRE GIDE
"Açık sözlü" belgesel

TRT'nin özel kanallarla reyting yarışına girmesi doğru mu, yoksa nitelikli programlara daha mı çok ağırlık vermeli, tartışılıyor ya...

Nitelikli program deyince de herkesin aklına ilk gelenlerden biri belgesel oluyor ya... (Ki, bunu da bir gün ayrıca tartışmalıyız!)

Acaba diyorum Discovery Channel'da "bokböcekleri" üzerine yapılan belgeseli TRT gösterse, nasıl seslendirirdi?

Gazeteci arkadaşım Kerem Saltuk gönderdiği mail'de bu belgeseldeki bir bölümün aynen şöyle seslendirildiğini yazıyor.

"Bu böcekler için 'doğanın kapitalistleri' denir. Erkek böcekler otçul hayvanların ovada yaptığı boktan en büyük parcayı almaya çalışır. Bunu yuvarlayarak götürürken, diğer erkek böceklere kaptırmamak için kavgalar ederler. Bu boku bu kadar değerli kılan ise dişilerin yumurtalarını onun içine bırakmasıdır. Bu yüzden dişi böcekler çiftleşmek için kendilerine en büyük boku sunan erkekleri tercih eder. Yavrularının da zengin doğmasını ister!"

ALTYAZI
Proximo: Bunlar iyi dövüşebilirler mi? Yakında müsabakam var.

Köle Taciri: Kimisi iyi dövüşür, kimisi iyi ölür... Sanırım ikisine de ihtiyacın olacak.

(Ridley Scott'un geçen yıl gösterilen filmi The Gladiator'dan bir sahne)

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır