Türkiye'nin AB'ye girmesine karşı olanlar, "Üniter yapımız bozulur, bölünürüz" derken Sami Selçuk tam tersini iddia ediyor!
Bazı Anayasa maddelerinin değiştirlemisi gündemde: Cumhurbaş-kanının görev süresinin 5 yıla indirilmesi, parti kapatılmasının zorlaşması ve 12 Eylül darbesini yapanların yargılanması gibi... Partiler arasındaki pazarlıklar sürerken Yargıtay Başkanı Sami Selçuk, bir çıkış yaptı. Selçuk için anayasanın bir iki maddesinin değiştirilmesi önemli değil. Ona göre geniş bir toplumsal mutabakat ile yepyeni bir anayasa yapılmalı.
*Bütün kavramlar dönüşüme uğradı. Hayatımızı yeniden anlamlandırmamız lazım. Türkiye'nin geleceği için biz bireyler nasıl bir rol alabiliriz?
Türkiye çok kritik bir kavşakta. AB sürecine girmiş ama görünen o ki fazla bir hazırlığı yok. AB'ye girmeyi beklerken, öncelikle yepyeni, sivil bir anayasa yapmak zorunludur. Ama bu anayasayı bugünkü meclis yapamaz. Çünkü mecliste siyasal partilerin çoğu temsil edilmemiştir. Söz gelimi yüzde 8,5 oy almış bir CHP yoktur. Yeni anayasayı bu meclis yaparsa, ilerde diyecek ki CHP, 'Bu anayasada benim hiçbir payım yok.' Ve bu yeni anayasayı devamlı hırpalayacak. Aynı şekilde diğer temsil edilmeyen görüşler de öyle. Bu meclisin yapısı yeni anayasa yapmaya elverişli değil. Türkiye'de bütün toplum kesimlerinin katıldığı bir kurucu meclis eliyle anayasa yapması şarttır.
*Bu yönde bir hareket var mı?
Bir potansiyel var, harekete geçirilebilir. Herkesin ama herkesin görüşü alınmalı. Uzlaşılan metin uzun uzun tartışılmalı. Anayasayı yazmak sorun değil. Bana görev versinler, bir günde bir anayasa yazarım size. Ama o anayasa benim anayasam olur. Zor ögesinin şu ya da bu şekilde, gölgesinin bile üzerine düşmediği bir metin ortaya çıkmalıdır.
* Hareketi siz başlatamaz mısınız?
Ben yargı organında görev yapan biriyim. Ben sadece yol yordam gösteriyorum. Sivil toplum örgütlerinin içersinde bu türlü harekete sıcak bakanlar var. Biliyorsunuz "Anayasamı istiyorum" dedi birçok insan. Ama bu hareket bir ivme kazanmadı. Sivil toplum örgütü sayısı bizde Amerika'dan fazla ama etkisi fazla değil. Siyaset sadece siyasetçilere bırakılmayacak kadar önem kazanmış orada. Halk, "Bu benim anayasam, bunu sadece milletvekillerine bırakamam, benim de görüşüm olmalı" diyebilmeli. Bazı sivil toplum örgütlerinin 1.5 milyon üyesi var bizde; kooperatifler örneğin... Müthiş bir rakam bu. Bunların hemen yeni bir anayasa üzerinde harekete geçmesi gerekir.
*Yeni anayasa kimin koordinatörlüğünde yapılabilir?
Bir toplantı yaparlarsa zaten kendiliğinden bunu yapacak insanlar çıkmaya başlar. Ne yapacaksınız? Toplum içindeki bütün istekleri toplayacaksınız. Bilgisayar dünyasında yaşıyoruz. Web sayfası açarsınız. Gereken bilgi akışı gelir. Onları değerlendirecek olan bir kurul oluşturursunuz. Ondan sonra da dersiniz ki işte bu değerleri bir kurucu meclis tartışsın. Tabii bu aşamada kurucu meclis için bir yasa gerekecektir. Halkın bu isteğine artık TBMM'nin de olumlu bakması gerekir.
*Cumhurbaşkanının koordinatörlüğünde olabilir mi bu çalışma?
Katkıları olacaktır ama ben bunu bir halk hareketi olarak düşünüyorum. Bu ihtiyacın artık halk tarafından duyulmaya başladığını görüyorum. Şu anda TBMM'de, iki madde üzerinde yapılan anayasa değişikliği çalışmaları günü birlik ihtiyacı karşılamaktan ibarettir. Çok daha büyük sorunları çözmeliyiz. Yaptığım konuşmalarda yeni anayasa dendiği zaman halkın ona karşı gösterdiği olumlu tepkiyi görüyorum. Halk bunu istiyor.
*Halk bir girişimci bekliyor.
Beklediği girişimci kendisidir. İşçi kesimi var, işveren kesimi var, kooperatifler var. Bunların hep birlikte, 'hadi harekete geçelim' demeleri o kadar zor değil.
*Şimdiye kadar bütün anayasaları askerler yaptı. Yeni bir anayasa yapılacaksa onu da biz yaparız" demezler mi?
Sanmıyorum. O dönem geçti artık. 55 yıl içerisinde demokrasiyi bu kadar çabuk özümsemiş bir halk gösteremezsiniz. Halk kesinlikle demokratikleşmeyi istiyor. Yüzde 70'i AB'ye girmek istiyor.
Sivil toplum hareketi ciddi olarak başlarsa bu selin önünde kimse duramaz.
Eğer devlet saydam olmazse, yolsuzluklar sürer gider. Türkiye Memurin Muhakematı Kanunu'nu kaldırdı. İyi yaptı ama dünyanın terk ettiği bir sisteme geçti: İzin sistemi. Bu geçen yüzyıla ait bir sistemdir.
* Şu an biri sürü yolsuzluk dosyaları var, soruşturmalar devam ediyor fakat sistem bu olduğu sürece bir yere varamaz mı diyorsunuz?
Doğru. Yargının elini kolunu bağlayan maddelerin, en önce de Anayasa'nın 129'uncu maddesinin son fıkrasının kaldırılması gerekir. Bu madde, Belçika'nın yasaklamasından 151 yıl sonra Türkiye'ye getirilmiştir. Bolivya 1861'de kaldırdı. 1870'de Fransa kaldırdı. Türkiye uygar dünyanın vazgeçtiği bu ilkel sistemi getirdi. Bu sistem olduğu sürece yolsuzluğu önleyemezsiniz. Yolsuzluk karanlıkta ürer, karanlıkta bataklığı kurutamazsınız. Şu anda iki madde üzerinde değişiklik için çalışıyor TBMM, bu 129'u da gündemine alabilir ivedilikle. Bir günlük iştir. Eğer yolsuzluğu önlemek istiyorsa hemen kaldırırabilirler. Bu ilkel yargılama sistemi sürdüğü sürece toplum kendine layık olan suçluları üretecektir. Başa çıkamazsınız. Gürültü patırtı kopar. Bir ay sonra da herkes unutur.
*Türkiye şimdi bu kanıksama noktasına gelmek üzere mi?..
Çok tehlikeli bir noktadayız. Ben Türk halkının kendi alın yazısına sahip çıkacağına, bu işleri düzelteceğine inanıyorum. Ama geç kalıyor. AB sürecinde son derece önemli günler yaşıyoruz. Ben bugün A'dan Z'ye herkese, her kesime, her gün sabahleyin bilgisayarına şöyle bir dokunup dünyayı biraz okumasını tavsiye ediyorum. Dünyadaki gelişmeler nedir, bir bakalım. Birkaç saniye içinde dünyadaki bazı kaynaklara ulaşabilirsiniz. Bir hafta izlemediğiniz takdirde siz dünyaya göre, çok geride kalıyorsunuz. Dünya koşuyor, Türkiye yürüyor. Türkiye acele etmeli, geç kalıyoruz.
Anayasa çalışmalarına onlar da katılmalı elbette ama üniversite içine kapanmış durumda. Kimi rektörler çıkıyor, düşüncenin sınırlamasını istiyor. Buna benim hiç aklım ermiyor.
*Sesini çıkartan herkesin kafasına vuruldu. Nasıl içine kapanmasınlar?
Üniversitede sesini çıkartan bazı öğretim üyelerini görüyorum. Onlar cesur oldukları için konuşmuyorlar. Sadece bilimsel gelişmeyi izliyor ve sonuçlarını yansıtıyorlar. Kimileri bana 1999'da ve geçen yıl yaptığım konuşmadan sonra, "çok cesur bir çıkış" dedi. Hayır! Ben cesur olduğum için yapmadım. Kafam özgür benim. Ben bilimin dediklerini halkımla paylaşmak istedim sadece. Kimi, "Niçin bu söylediklerini ertelemedin" diyor hala. Benim erteleme hakkım yok ki. Bilim ne söylüyorsa ben onu söylemek zorundayım. "Sırası mı" diyorlar? Ne yani "Dünya dönüyor"u şimdilik söylemeyeyim, on yıl sonra mı diyeyim? Böyle saçma şey olur mu?
* AB treni kaçtı mı?
Son vagona atlama olanağı hala var. Türkiye potansiyelini kullanabilir. AB kesinlikle Türkiye'nin üniter devlet yapısını da bozmayacaktır. Tam tersine güçlendirecek ve Türkiye'yi rahatlatacaktır.