Ben TRT Genel Müdürü olsaydım ve reytinglerde birinci sıraya yükselseydim, "Bana verilen görevi yapamamışım demek" derim ve görevimden istifa ederdim..
Halkın vergileri ile yaşayan, bu ülkenin tek ödenekli televizyonun görevi reyting alacak yayınlar yapmak değil, halka katkıda bulunacak programlar düzenlemektir çünkü.. Ve bu tür programlar kısa vadede asla büyük reytingler toplamazlar.
"Parayı halk veriyorsa, halkın istediği programları yapması gerekmez mi" sorusu ilk bakışta insana mantıklı gelebilir..
Eğer özel televizyonlar olmasaydı, bu televizyonlar halkın hoşuna gidecek programları yayınlamak için zaten cehennemi bir yarış içinde bulunmasalardı..
Üstelik bu özel TV'ler açık, şifresiz ve parasız yayın yapmasalardı..
Haberlerden spora, dizilerden, filmlere, eğlence programlarından yarışmalara, her türlü TV programcılığında özel TV'ler halkın istediğini bulmak ve yapmak için ellerinden geleni yaparken, TRT'nin de bu yarışa girmesinden daha yanlış ne olabilir?..
TRT, özel TV'lerin boş bıraktığı alanları doldurmak, halkın gelişimine birşeyler katacak yayınları seçip yapma durumunda..
Başlangıçta tabii seyircisi az olacak.. Başlangıçta sadece Televole kültüründen kaçmak isteyen birkaç kişinin sığınacağı liman olarak ortaya çıkacak.. Ama halk geliştikçe, ilerledikçe bu sayısı, azar azar, ama sürekli bir şekilde artacak..
Somut örnek verelim..
Özel TV'ler futbol yayını yapmak için çırpınıyorlar. Ve hep onu yapıyorlar.. Oysa Olimpiyata talip Türkiye'nin tüm olimpik sporları tanıtma ve sevdirme zorunluluğu var.. Kim yapacak bunu?.. Yaşamak için reytinge ihtiyacı olmayan tek yayın kuruluşu TRT..
Kayak Atlama Dünya Şampiyonasını TRT yayınlayacak.. Dünya Kış Sporları Şampiyona ve Kupalarını TRT yayınlayacak.. Fransa Bisiklet Turunu, Dünya Voleybol, Türkiye Eskrim, Binicilik Şampiyonalarını TRT yayınlayacak..
Hayır.. TRT bunların hiçbirini yayınlamıyor.. Futbol yarışına giriyor. İkinci, üçüncü küme maçları veriyor.. Yurt dışından bilmem ne ülkesinin liglerini veriyor, habire futbol veriyor..
O zaman bu halk, bu TRT için niye vergi veriyor?. Özel TV'lerin bedava yaptıkları için ben TRT'ye niye para vereyim söyler misiniz?..
TRT, sıradan, laf ola beri gele diziler yayınlayamaz.. Bunları özel TV'ler yayınlıyor zaten.. TRT, dünya edebiyatının baş yapıtlarından, çok satanlarından yapılmış diziler yayınlar.. Anna Karenina yayınlar.. Harp ve Sulh yayınlar.. Kökler yayınlar..
TRT, sıradan filmleri yayına koyamaz.. Sinema tarihinin önemli filmlerini programlarına alır. TRT, tarih üzerine, coğrafya üzerine, insan üzerine, yaşam üzerine belgeseller yayınlar..
TRT, Müslüm Gürses yayınlamaz.. Mustafa Sağyaşar, Yaşar Özel yayınlar.. Neşet Ertaş, Musa Eroğlu yayınlar..
Pop müzikte listeleri değil, kaliteyi izler..
Klasik müziğin en iyi örneklerini yayınlar..
Sakın ola, TRT yöneticileri "Biz bunları zaten yayınlıyoruz" demesin..
Nerde, hangi saatte yayınlıyorlar?..
Prime time'da bir opera yayınladılar mı, bugüne kadar?.. Ya da müthiş bir Türk Sanat Müziği konseri?.. Ya da Berlin Filarmoni'den 9. Senfoni mesela?..
TRT yayıncılığının örneği İngilizlerin BBC'si Amerika'nın PBS'i olmalıdır. Halkın parası ile halk için televizyonculuk yapan en büyük kuruluşlar bunlar..
Peki TRT yönetimi bunları yapmayı bilmez mi?.. Bilir de yapamaz.. Çünkü başarı ölçüsünün, yayın kalitesinde değil, reytingde aranmasından korkar.. Derhal "Başarısız" ilan edilerek, makamlarının tehlikeye girmesinden, yeniden seçilememekten korkar..
TRT yöneticilerinin, rahat, korkusuz ve işlevsel çalışmaları, ancak TRT'nin yayın ilke ve hedeflerinin hiçbir yoruma meydan vermeyecek şekilde belirlenmesi, beklentilerin reytingde değil, kalitede olacağının altının kesin çizilmesi ile mümkündür.
TRT Yönetim Kurulu mu yapar, TRT'nin bağlı olduğu Devlet Bakanlığı mı düzenler, mesela konuyla yakından ilgilenen Milletvekili Yılmaz Karakoyunlu önayak olur da, Meclis kararı ile mi toplanır, bir Danışma Kurulu belirlenir. Bu kurul TRT'nin işlevlerini tartışır, sonucu bir tavsiye olarak TRT Yönetim Kuruluna sunar.. Mümkünse hatta Meclis'ten geçer, yasalaştırılır ve kesinleştirilir. O zaman TRT Genel Müdürü de kurumu, sisler arasından kendine yol aramak yerine, kendisinden ne istendiğini ve beklendiğini bilerek yönetir.
Niye orası Amerika!..
Bush'un başkanlığa başladığı günü, bizim TV'ler sadece yemin töreni olarak verdi.. Oysa TV seyircisi için asıl cazip olan, Washington'un en büyük caddesinde yapılan geçit töreni idi.. Amerika'da nerdeyse her fırsatta yapılan bu törenler, bizdeki rap rap geçişlere benzemez.. Her orta dereceli okul, rengarenk giysileri, bandoları ve şovları ile geçerler.. Brezilya, Rio festivalleri gibidir cadde..
CNN veriyordu izledim.. Hava buz gibi soğuk, yağmur da var.. Ama o lise öğrencileri, incecik kılıkları ile yeni başkanlarını selamlıyorlar. Amerika büyük bir coşku yaşıyor.. 72 milletten insanı "Amerikan" adı altında birleştiren şey bu tür coşkular işte.. Bir baktım Bush'un önünde bir camlı vitrin..
"Vay be" dedim.. "Bu çocuklar yağmur altında yürüyor, Başkan onları kendisi için kurulmuş, camekanlı odadan izliyor.."
Bir sahne sonra yanıldığımı anladım.. Cam sadece önünde vardı.. Üstünde değil.. Tribündekilerin çoğu şemsiye tutuyorlardı ellerinde.. Bush'un şemsiyesi yoktu. Kendisi için sokağa çıkan öğrencileri, ayni yağmuru yiyerek karşılıyordu.
Önündeki cam ise, kurşun geçirmezdi ve güvenlik sebebiyle konmuştu..
Yorumu siz yaparsınız değil mi?..
Efendim, bendeniz de Çankaya'ya davetli idim, gitmedim.. Oh be.. Nihayet açıkladım da rahatladım.. Kimseler bilemeyecek diye içim gidiyordu da.. Bugüne kadar ilk kez davet edildim, Çankaya'da bir resepsiyona.. Demirel gidip Sezer gelince, protokola alınmışım..
Şaka bir yana..
Durduk yerde bir tartışma açıldı medyada.. Bu resepsiyonların gereksiz, lüzumsuz, hatta boşuna masraf olduğunu söyleyenler çıktı..
Hayır.. Bu masraf değildir.. Bu tür davetler dünyanın her yerinde yapılır. Yapılmalıdır. Masraf, masraf diye, devleti devlet olmaktan çıkaramazsınız. Ben gitmedim. Ankara'da olsam giderdim. İstanbul'dan kalkıp gitmem için bir sebeb yoktu. Neden yoktu?.. Cumhurbaşkanı Sezer'e bundan önce bir kez ulaşmaya çalıştım, anında ulaştım. Onunla görüşmem gereken birşey olursa, bunu gene sağlayabileceğime inanıyorum.. Bu tür bir davet kovalama gerek yok.
Bu davete nezaket gereği katılmam gerekirdi, diye düşünebilirsiniz.. Cumhurbaşkanı davet ederse gidilir, doğru.. Ama bu protokoler bir davet. Oraya gitmeye, orada görünmeye meraklı yüzlerce insan nasılsa var. Yokluğumun farkına bile varılmaz. Katılamayacağım da daha önceden bildirilirse mesele kapanır..
Kapanır da, bu tartışmalar kapanmaz..
Gidenlerin çoğu şov yapar, davet edilmeyenler de kıskançlıktan kıyamet koparırken, bu gürültü seneye de kopar..
Çare?..
Çare eloğlunun yaptığı..
Cumhurbaşkanı Yılbaşı Resepsiyonu yapar.. Cumhuriyet Bayramı resepsiyonu yapar.. Çankaya protokolunu düzenleyenler listeyi, üstelik daha da geniş hazırlarlar.. Listede olanlara "Davetiyeniz hazır. Kişi başı bin dolar karşılığı alabilirsiniz" diye yazılar yollanır. Kişi başı 1000 doları en yaygın rayiç diye örnek verdim .. Toplanan para, her defasında Cumhurbaşkanının bizzat belirleyeceği bir hayır kurumuna yatırılır. Cumhurbaşkanı böylece o yıl yardımların ne tarafa yönlendirilmesi gerektiğini de işaret eder.
Yani, Çankaya'da şov yapmak isteyen bedelini öder.. Cumhurbaşkanı da bir hayır kurumuna her defasında büyük bir bağış sağladığı için alkışlanır..
Haa.. Bu arada birşey daha ortaya çıkar.. Hava atmak, bedava olmaktan çıkarılıp bedele bağlandığında, kaç "Havadar" kalır bu ülkede onu da görürüz..