|
İnkâr et
Sanıyorum iki yıl kadar önceydi. Ankara'daydım. Bir arkadaşım kocasının kendisini aldattığını bir yandan ağlayarak, bir yandan sinirden gülerek anlatmıştı. Üç yıllık evliydiler kocasının kendisini aldattığından emindi. "Gözüyle mi görmüştü?" diyeceksiniz. Hayır. Çünkü buna gerek yoktu.
Çok iyi anlamıştı. Güzeldi, iyi bir işi vardı, çocuk doğurmak istiyordu. Aileleri iyi anlaşıyordu, evlilikle birlikte altı yıllık bir arkadaşlıkları vardı, her tatilde bir yerlere gidiyor, eğleniyorlardı. Dışarıdan baktığınızda her şey güllük gülistanlıktı. Kısacası her şeyin yerinde olmasından galiba kocası sıkılmıştı. Neden ve nasıl olduğuna takılıp kalmak yerine, yeni bir hayat kurma yoluna gitti arkadaşım. Kocasına çok kızgındı ama başına gelenleri anlayabiliyordu.
O zaman uzun uzun konuşmuştuk. Aslında kadınlar kocalarının kendilerini aldattığını çok kolay anlıyorlar diye.
Çünkü biraz sorgulayan, dikkat eden bir kadın, kocasının yataktaki performansından tutun da, üstüne sinen kokudan -genelde ikinci kadınlar iz bırakmak isterler-, tavırlarından, telefon görüşmelerinden, günü nasıl geçirdiğinden kocasının ne yaptığını anlar. Önemli olan galiba anlamayı isteyip istememekle ilgili.
Peki ya kadınlar öğrenmek istiyor mu?
Genelde uzun süren evliliklerde kadınlar kocalarını aslında hoşgörüyorlar ya da hoşgörmek zorunda kalıyorlar. Kocalarının kendilerini aldattığını anladıklarını feryat etseler, kocalarının karşısına dikilseler ve adam "Tamam hayatım. Bitti. Çocuklara bakarım" filan dese bile ki bu galiba çok iyi bir örnek, kadınlar boşanmayı istemiyorlar. Çünkü "boşanmış bir kadın" olmaya karşılar, ekonomik bağımsızlıkları yoksa ortada kalmaktan korkuyorlar, çocukların sorumluluğunu tek başlarına üstlenmek istemiyorlar. Hâl böyle olunca erkeklere gün doğuyor. Adamlar, "nasıl olsa affeder ya da anlamamazlıktan gelir" diye düşünüyor. Bir de kadınlarla birlikte olmayı skor olarak görenler için bu zaten bir antrenman.
Çevrenize bir bakın, ailenizden, arkadaşlarınızdan, komşularından birileriyle konuşun. Benim bu yazdıklarımı örneklendirme hatta çok daha renklendirme şansına kavuşacağınızdan eminim.
Ve herhalde çıkacak sonuçlardan biri kesinlikle erkeklerin "ne güzel inkâr" ettikleri olurdu. "Abi yakalanırsan tövbe edip bin kere inkâr edeceksin" diyen konuşmalar hiçbirimize uzak değil
İnkâr et, inkâr et.
Ve biz galiba bu inkâr meselesine çok alışmışız: Adamlar aşk yaşarlar, bu adam akrabanız, erkek arkadaşınız, abiniz, dostunuz olabilir, hiç fark etmez. Birinci bildikleri inkâr etmektir.
Ve bizim oylarımızla seçilenler, aynı bizim gibi olanlar "bakanlar" da karılarına ihanet edince, aklımıza ilk gelen "Nasıl olsa inkâr eder"dir. Çünkü alışmışız. Çok da iyi hatırlıyoruz. Kameralara sevişirken yakalanan bakanlar bile bu ülkede yaşadıklarını inkâr etti.
Ve Şükrü Sina Gürel...
O inkâr etmedi. Şaşırdık, kaldık. Aşk ilişkisini doğruladı, karısıyla birlikte olmadığını milyonlara, bizlere açıkladı. Şimdi bir kesim "bravo" diyerek alkış tutuyor. Peki ya doğrusu bu değil mi?
İktidara rağmen bunu söyleyen bakanı neden yadırgıyoruz ya da neden çok alkışlama gereği duyuyoruz.
Biz öyle olmaması gerekenlere bu kadar mı alıştık?
Keşke bakan gibi karısı da aynı cesareti gösterip, "Evet ben de biliyorum bu ilişkiyi ve çok canım acıyor ama daha boşanmaya hazır değilim" ya da "Evet biliyordum ve artık dayanamıyorum, boşanacağım" diyebilseydi.
Telefon: (0212) 315 94 82/e-mail: feliselif@yahoo.com
|
Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır
|