|
Siyaset Meydanı
Aradan günler geçtiği halde Siyaset Meydanı'ndaki İkinci Bahar tartışması üzerine konuşuluyor.
Ben aldığım birçok telefon ve e-mail mesajında konuşmam ve kimi 'müdahalelerim' için kutlanıyorum. Ama inanın, içim rahat değil. Çünkü gerek bu övgülerin, gerekse kimi kınamaların ardında, sanki sansürcü ve baskıcı bir konumda buluyorum kendimi. Ve bu da hiç hoşuma gitmiyor.
Ben sosyolog Hülya Tufan hanımı, evet, "susturdum". Ama bununla iftihar etmiyorum. Bir konuşmacıya, hele bir akademisyen hanıma müdahale edip onu 'susturmak' hiç hoş bir şey değil. Ayrıca bu orada benim görevim de değildi.
Ben o hanımın söylediklerine kızdığım için işe karışmadım. Sadece, öylesine kalabalık bir toplantıda, daha birçok kişiye bir kez bile söz hakkı gelmemişken, onun ikinci-üçüncü kez konuşmasına, her söz alışında "Tek bir şey daha eklemek istiyorum" deyip lafı bir türlü bitirmemesine kızdım. Bu açık bir haksızlıktı. Eşitlik duygularım zedelendi ve birden galeyana geldim. Ve komşum olmasının da getirdiği ruh haliyle ona müdahale ettim.
ORTAMI DEĞİLDİ
Ama bir şeyi de ortaya koyalım. O akşamki program, İkinci Bahar'ın, herhangi bir dizinin ya da genelde Türk televizyonculuğundaki yerli dizilerin enine-boyuna, bilimsel ve nesnel olarak tartışılacağı bir ortam değildi. O program, adı açık biçimde konmuş olarak, İkinci Bahar'ın bunca tutulmasının, seyirciyi etkilemesinin nedenleri üzerine geniş katılımlı bir toplantıydı. Bir yanda başta Şoray ve Şen; dizinin o geniş ve yetenekli oyuncu kadrosu, öte yanda, diziye toz kondurmamaya yeminli kalabalık bir Samatyalılar kesimi... O ortamda bilimsel ve akademik bir tartışma yapılamazdı, zaten yapılmadı da... O sosyolog hanımın aslında ilgi ve saygı duyduğum görüşlerini, daha sınırlı, nesnel ve soğukkanlı bir tartışmada dinlemek isterdim. Çünkü genelde ben de yerli diziler olayına ondan çok farklı biçimde bakmıyorum.
Gençlere gelince... Onların da çağrılması yerindeydi. Ama özellikle konservatuarda okuyan iki delikanlı oldukça hırçın ve sinirliydiler. Dikkat ettim: konuşan hemen hiç kimseyi dinlemiyorlardı. Olasılıkla diziyi de hiç izlememiş ve sevmemişlerdi. Oraya kimi önyargılarla gelmişlerdi: Diziler kötüdür, tümüyle ticari şeylerdir, gerçek oyuncuların dizilerde oynamaması gerekir.
GENÇLER KIZABİLİR
Elbette bu görüşler de kendi içinde saygındırlar, dinlenmeleri ve tartışılmaları uygundur. Ama tekrar ediyorum, o duygusal ortamda değil... Üstelik o gençler bu sivri fikirleri bile rahatlıkla dile getirebildiler. Aynı şeyleri ısrarla yineliyorlardı. Tek bir biçimde tatmin olacak gibiydiler: Oradaki herkes ayağa kalkıp günah çıkaracak, dizilerin ne kötü bir şey olduğunu söyleyecek ve bir daha hiçbir TV dizisinde rol almamaya yemin edecek!..
Ben, kusura bakılmasın ama, bunu da eleştirdim. O gençleri kızdırmak pahasına... Gençleri ve gençliği severim. Ama onların her dediği doğru, her yaptığı iyidir, gençler eleştirilmemeli, sadece dinlenmeli, teşvik edilmeli, gençler hep el bebek, gül bebek diyen bir davranış biçimine de karşıyım. Kimi demagojilere malzeme verme pahasına bile olsa...
İşte benim açımdan o gecenin ve tartışmanın bir özeti. Umarım derdimi anlatabilmişimdir.
al.dorsay@superonline.com
|
Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır
|