Grubun solisti Mark Greaney'le 'ayaküstü' yaptığımız görüşmede kesinleşti ki 'ömürleri' epey uzun olacak... İrlanda'nın müzikteki başarısını da çözmüş bulunuyoruz: Dublin çok sıkıcı bir yer!
Dublin'li üç gencin okula gitmekten vazgeçip kurdukları yeni alternatif grup JJ72, aynı adlı ilk albümleriyle İngiltere'yi kasıp kavurduktan sonra Avrupa'nın diğer memleketlerine de sirayet etmeye başladılar bile. Bizde de yakında Sony'den piyasaya sürülecek albümleri, pek çok eleştirmen tarafından 2000'in 'en iyileri' arasında gösterilmiş, grup da Q'nun 'en iyi yeni grup' ödülüne aday olmuş, NME, Select, Melody Maker gibi dergilere çoktan kapak olmuştu.
JJ72'nun solisti Mark Greaney'le telefonda görüştük. Kendisi Dublin'deydi. Bize grubun isminin manası dışında, herşeyi söyledi. (JJ72'nun ne manaya geldiği konusunda Janis Joplin'in 27 yaşında öldüğünde İngiliz ölçülerine göre 72 birim ağırlığında olduğundan; bir Alman uçağının seri numarası olduğuna kadar, türlü söylenti mevcut... Fakat Greaney, genç yaşında bize haysiyet yaptı ve "Neyse ne, siz orasını boşverin!" tavrı takındı. Biz de üstelemedik.)
* Niye alel acele koleji filan bırakıp müziğe soyundunuz?
Dublin'den uzaklaşmamız gerekiyordu. Üniversiteye zaten yalnızca altı ay devam ettik. Fergal (grubun davulcusu), bahçede bana doğru yaklaştı ve bir gitarım olduğunu bildiği için, müzik yapmayı önerdi. Hiçbir fikrimiz yoktu müzik hakkında. Demo'yla single'ın arasındaki farktan bile habersizdik. Stüdyoyu nasıl kullanacağımızı bilmiyorduk. Ama grubu kurduk ve okulu bıraktık.
Sadece Dublin'den kaçmak için mi? Dublin bu kadar mı sıkıcı?
Müzik bir ihtiras. İnsana enerji veren bir şey. Sonsuza kadar turneye çıkabiliriz mesela, öyle hissediyoruz. Konserlerimizde seyircinin coşkusunu görünce de, bu arzumuz perçinleniyor. Değişik yerler görmek, yol yapmak, uzaklaşmak... Müzik yapma sebebimiz bu. Ve evet, Dublin çok sıkıcı bir yer! Çok sessiz sakin. Bizse gezmek istiyoruz, farklı ülkelerde konser vermek istiyoruz.
Daha ilk albümle, bu şansı yakaladınız zaten... İngiltere'de albüm çıkalı bir iki ay oldu, Avrupa'da da meşhur oldunuz bile mi?
İngiltere'de başarı çabuk geldi, evet. Ama biz o ilk albümleriyle patlayıp 'megastar' mertebesine yükselen gruplardan değiliz. (Oasis'i mi kastediyor ne?) Biz azar azar istiyoruz o başarıyı. Avrupa'da şubatta konserlerimiz olacak. Sonra da inşallah Japonya'ya, hattâ Avustralya'ya gideceğiz.
Yaptığınız müzik biraz Manic Street Preachers'ı biraz da Placebo'yu mu andırıyor?
Manics'i severiz, bu doğru. Ama Placebo'ya benzediğimizi düşünmüyorum. Nirvana ve Joy Division çok dinlerdik. Onların da etkisi var tabii.
Britpop'a dahil değilsiniz yani, öyle mi?
Korkarım Britpop hep olacak... Bizi Suede'e benzetenler de var... Ben bir müzik türünün tek bir ülkenin adıyla anılmasına karşıyım. En azından biz öyle bir müzik yapmıyoruz.
Bush gibi Amerika'da da başarıyı hedefliyor musunuz?
Elbette. Hattâ kesinlikle! (Bağırıyor...) Müziğe başlamamızın nedeni o zaten! Amerika, öylesine büyük; milyonlarca insan demek. Tüm dünyayı dolaşmak istiyoruz biz. Hayat çok kısa.
Türkiye de listede var mı bari? Bakın benzetmek gibi olmasın, Placebo geçenlerde buradaydı...
Aaa, hayır... (Gülüyor.) Umarım, umarım Türkiye'yi de görürüz.
İlk albümle gelen başarı galiba Coldplay'de olduğu gibi, şarkıların sözlerinde, sizin yazarlığınızda da gizli... Nereden çıktı böyle güzel şarkılar?
Hatıralardan. Deneyimlerimden. Camus'nün 'Yabancı'sından esinlenip yazdığım bir şarkı da var mesela. Bazıları neredeyse altı yıl önce yaşadığım bir şeyi anlatıyor. Özellikle 18 yaşımda olan olaylar... Onlara dönüp baktığım zaman, yani bilirsiniz; başınıza bir şey gelir, ama siz tam olarak ne geldiğini fark etmezsiniz. Kağıda döktüğünüz, bir de üstüne bunu şarkı yaptığınız zaman, işte o zaman herşey anlam kazanıyor. Bütün o paranın, başarının altında yatan tek şey de iyi bir şarkıdır zaten.
Evet. "Neden kar yağmıyor? Yağacağını söylemişlerdi" gibi enteresan sözleriniz var...
Evet, var. (Yine gülüyor...) Çocukken kar yağmayınca üzülürdüm. Şimdi o kadar etkilemiyor. Bu aynı zamanda bir nevi kandırma; anne babanız bir şeyin olacağını söyler ama o olmaz, onun gibi. Niyetleri iyi de olsa, incinmişsinizdir bir kere... Başka şekillerde de okuyabilirsiniz; ilişkiler de böyledir mesela. Bu masumiyetin kaybı aslında.
Şimdi otellerde yaşıyorsunuz, otobüslerde uyuyorsunuz. Kurtuldunuz mu Dublin hayaletinden?
Çok da iyi arkadaş sayılmayız. Bazen birbirimizi sinir ettiğimiz oluyor. Ama eğlendiğimiz kesin. Rock yıldızı hayatını sevdik galiba. Müzik, dünyadaki en iyi meslek. Dublin'e de artık dinlenmek için gidiyoruz. Tatile.
Ayşe Deniz Poyraz
adp@sabah.com.tr