İlber Ortaylı, Pan Yayınları arasında çıkan "Osmanlı Toplumunda Aile" kitabında Osmanlı'da her din için belirli kıyafet yasağından söz ederek, "Kıyafet yasağı sırf kadını bağlayan bir baskı değildi" diyor ve ekliyor: "Tanzimat sonrasında, kadın yaşmak ve feracesindeki şeffaflık veya çarşaf eteğinden hafif kısalma heyet-i vükelâda nazırların birbirine düşmesine sebep olabiliyordu."
Küratörlüğünü Silvyo Ovadya'nın yaptığı "Osmanlı'da Yahudi Kıyafetleri" başlıklı sergi nedeniyle aynı adla "Gözlem Sanat Galerisi"nin yayımladığı kitap da Osmanlı'da "kıyafet yasakları"na değinmekte...
Sanat tarihçisi ve müze uzmanı Amalia S.Levi, "Gravürlerle Osmanlı'da Yahudi Giyimi" yazısında, "Osmanlı'da kıyafet, kişisel zevkten öte bir konuydu. Kıyafet, toplumun 'etiket' kurallarının bir parçası ve toplumsal hiyerarşinin korunmasındaki temel unsurlardan biri olduğundan, hazırlanışına, tasarım zenginliğine, kumaşın cinsine ve süslemesine önem veriliyordu" diyerek Ortaylı'nın görüşlerini destekler görünmekte...
Levi, Müslüman kesim ile gayri-müslimler arasındaki farkın belli olması için padişah fermanlarının şu kısıtlamaları getirdiğini belirliyor:
RENK KONUSUNDA: Tüm 'kâfirler' gibi İslam dininde kutsal olan yeşil renk Yahudilere yasaktı. Ayrıca beyaz, Müslümanlar tarafından kullanılan türbanlar içindi. Yahudilerin özellikle dış/sokak giysileri genelde koyu renk veya siyahtı. Ayakkabılara da aynı kısıtlama getirilmekteydi; Müslümanlar sarı, Yahudiler ise siyah giyiyordu.
KUMAŞ İLE KALİTESİ KONUSUNDA: Yahudiler tarafından kullanılan kumaşlar, Müslümanların kullandıklarından daha lüks veya kaliteli olamazdı. Yahudilere yasaklanan kumaşlar ise; tülbent, ferace için atlas, kemha, ipek, pahalı kürklerdi.
KESİM VE ÖLÇÜ KONUSUNDA: Türbanlarda kullanılan kumaş uzunluğu ve cübbenin genişliği de belli ölçülere uymalıydı.
Yahudi dini kuralları gereği saçını örtmek zorunda olan evli kadınlar ise başlarına oyalı yemeni bağlıyor. Ama İzmirli Yahudi kadınları öteki yörelerden ayıran en önemli özellik, ufak, silindir ve kadifeden yapılmış "tokado" denilen şapka... Selanikli kadınlar ise "kofya" adı verilen ve birçok parçadan oluşan bir başörtüsü kullanmakta... Anlaşılan "giyim-kuşam" Osmanlı'da olduğu gibi, günümüzde de "başörtüsü" gibi halen sorunlu halini sürdürmekte...
BLUZ: anasının sağlığında / mahalleli kadınlara / dantelli don ve bluz diktiği / boyasız eski bir dikişmakinesi... (İlhami Bekir Tez)
ÇORAP: Gel benim canımın içi, gel yanıma / İpek çoraplar alayım sana; / Taksilere bindireyim. / Çalgılara götüreyim seni. (Orhan Veli)
EŞARP: Kendini istediğin gibi bırakabilirsin / Eski sevdalarına / Ah o saçlarına / Eşarp alan sevgili. (Sabahattin Kudret Aksal)
FERACE: kafeslerin ardında bol gözlü bir kadın / ansızın giydirilmiş ipek feraceye. (Attila İlhan)
KÜRK: Hangi kuş hangi şafakta ölecek görmeyeceksin / Öyleyse al bu kürkü bu veda kürkünü Lili / Tüyleri şiirler olan bu mahcup kürkü. (Sezai Karakoç)
MANTO: Tam bunu demiştim bu kara adam / Serin içkilerde mantomu alır / Eşarbımı alır sıkıntımı alır / Yalnızlığımı anlamaz korkmam / Tutamaz sevemem onu korkmam / - Vay garip çingene. (Gülten Akın)
SUTYEN: askısız sutyen benimki / tamam, bir kere yörüngesine girdi mi / bayılırım Brijit Bardo'ya. (Suat Taşer)
TÜLBENT: Sonra kes o aynadan bir tutam / Beyaz bir tülbent içinde / Koy iç cebine. (Cemal Süreya)
REFİK DURBAŞ